Hatıralarım beni bekliyor!
***
Neyse, neyse... Havayı dağıtalım. "Hava" dedim de, bu seferki kısıtlama ve yasaklar dışarı çıkmaktan çok buluşmaları önleyici sanki... "Hayat eve sığar"dan her yerde "tek başına kal, hayatta kal" düsturuna doğru hızla ilerliyoruz. İkisi de imkansız hedefler. Her şey mecburen, mecburiyetten. Gelip geçecek mi? Elbette ama delip de geçecek...***
Her kriz kendi nesnelerini üretiyor. Yeni kısıtlamaların açıklanmasının ertesi günü bir markete girdim. Bütün reyonlar tenha. Sadece bir bölümde kalabalık var. Rafın karşısında duranların yüzlerinde ilginç bir tebessüm fakat bir yandan da "hangisini alsam acaba?" kararsızlığı... Baktım, bardak termosların bulunduğu rafmış... Eh, haksız değiller.***
Hayır! Bu sefer internete daha az, hatıralarıma daha çok başvuracağım. Hatıralarımın algoritmasını tercih ederim...***
Yok, konuyu dağıtabilmem imkansız!.. Pandemiden ölenler deyince aklınıza sadece virüs bulaşması gelmesin... UNICEF geçenlerde şok bir rapor yayınladı. (Niye şok? Ama işte öyle deniyor, yoksa böyle olacağı belliydi!) Rapora göre, "önümüzdeki birkaç ay içinde pandeminin ağırlaştırdığı koşullar nedeniyle 1 milyon 200 bin çocuk yoksulluktan ölecek." Zaten böyle giderse 2020 yılı dünya üzerinde 132 milyon insanın açlık sınırının altına inişiyle kapanacakmış. Sayılar, sayılar... İnsan hayatı sayılara dönüştükçe, geriye buna dair bir "şuur" da kalmıyor, farkındayım.Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Eğitime dair tarihsel ve güncel masallar (03.05.2024)
- Geçen yüzyıla bakmak... Ama nasıl? (02.05.2024)
- Çocuklar bizden ne öğreniyor? (30.04.2024)
- Soykırımı değil, kendi baş ağrılarını durdurmak istiyorlar (29.04.2024)
- Güllerin içinden geçmeyen yollar (28.04.2024)
- Haftanın Notları: Uygarlığın köpek dişleri (27.04.2024)
- İktisat değil, insan... (26.04.2024)
- Ana muhalefet için gelecek nasıl gelecek? (25.04.2024)
- Bu ‘ego’larla nereye? (23.04.2024)
- Aynada kendimize bakmaya sıra gelecek mi? (22.04.2024)