Çocukluk biter ama geçmiş geçmez!
Güzel kadınlar bilirim, solgundurlar; hatta buz gibi soğukturlar.
Yakışıklı adamlar bilirim, hoşlukları bıçak gibi keser, üstelik hakiki bir dertle vaktinden evvel yaşlanmış gibidirler.
Güzellik ve parıltının bir arada oluşu nadirdir.
Ve "parıltı" doğal bir makyaj gibidir.
Göz kamaştırarak örter.
Enerjidir, içerdeki öfkeyi saklar, biriktirir, dönüştürür.
***
Bilmem, yukarıdaki satırları okuyunca Burcu Esmersoy ve çocukluğuna dair açıklamalarının gündem oluşu aklınıza geldi mi?"Burcu'nun çok uzaklardan bile fark edilen parıltısı meğer ne derin öfke ve kırgınlıkların enerjisini yansıtıyormuş" dediniz mi içinizden?
Hiçbir şey göründüğü kadar değil.
Ve her yetişkin kişilik aslında çocuklukta yaşananlarla inşa ediliyor.
Bunları artık bilmeyen yok!
Fakat gündelik patırtı içinde bildiklerimizi unutmayı tercih ediyoruz.
Burcu Esmersoy, bir YouTube kanalında yaptığı açıklamalarla çocukluk yaralarımızın kolşay kapanmayacağını hepimize bir kez daha hatırlattı.
***
Babanın "gölge aile"sini tercih ederek iki küçük kızını büyükanne ve büyükbabaya bırakıp gitmesi...Annenin yeni bir evlilik yapıp ilk evliliğinden olan kızlarının kendisine "anne" demeyi yasaklaması...
Babanın evdeyken de, gittikten sonra da "yokluğu" ve şiddeti...
Hortumla dövülen küçük Burcu...
Anne ve babaya karşı durmadan biriken ve önü alınamayan öfke...
Adalet arayışının aşırı "öznelleşmesi" ve olup bitenlerin yetişkinlik dönemi ilişkilerini belirlemesi...
Burcu Esmersoy bütün bunları abartmadan, gösterişçiliğe kaçmadan, gerçek bir olgunlukla anlatmış.
***
Bakıyorum, ülke gündeminin aşırı sıcaklığına rağmen çevremdeki pek çok insan bu olayı konuşuyor.Ama kolaycı yorumların tuzağına düşmemek gerek.
Malum, hepimizde "bak gördün mü, ünlülerin hayatlarında gizli ne sıkıntılar, ne acılar var?" deyip kendimizi Bu sıkıntıları parçalanmış ailelere veya belli kesimlere özgü bir "yamukluk" olarak görmek de pek yaygın bir yanılgıdır.
Oysa çocukluk yaraları çeşit çeşit..
Önce ünlü piyes yazarı Eugene O'Neill'in şu sözünü bir yere kaydedelim, gerisini yine konuşuruz: "Şu an veya gelecek diye bir şey yok. Sadece geçmiş var ve durmaksızın tekrarlanıyor."
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Geçen yüzyıla bakmak... Ama nasıl? (02.05.2024)
- Çocuklar bizden ne öğreniyor? (30.04.2024)
- Soykırımı değil, kendi baş ağrılarını durdurmak istiyorlar (29.04.2024)
- Güllerin içinden geçmeyen yollar (28.04.2024)
- Haftanın Notları: Uygarlığın köpek dişleri (27.04.2024)
- İktisat değil, insan... (26.04.2024)
- Ana muhalefet için gelecek nasıl gelecek? (25.04.2024)
- Bu ‘ego’larla nereye? (23.04.2024)
- Aynada kendimize bakmaya sıra gelecek mi? (22.04.2024)
- Geçiştirilen geçmiş ve gelecek (19.04.2024)