Hiç heveslenmeyin... 15 Temmuz hafızamızı bulandıramazsınız!
Hiç karşılık beklemeden iradesine, demokrasisine ve vatanına sahip çıkmak üzere sokağa dökülebilen bir milleti tarihte görme imkânımız yoktur herhalde.
Belki kendi ordunuza talimat verseniz bu kadar kısa bir süre içinde toplanamazlardı. 15 Temmuz gecesi bu millet en değerli varlığı, yani canı hususunda tercihini vatanından yana kullandı. Şahidim..."
Bu sözler İstanbul İl Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan'ın "15 Temmuz Kıyam(et) Gecesi ve Milli Vuruş" adlı kitabından.
Yaşayanların anlattıklarına dönüp dönüp bakıyorum; kendi hafızamı, özellikle de ayrıntıları kurcalıyorum.
Çünkü son günlerdeki "hava"ya bakıyorum...
Ve o gece milletin direnişine dair nelerin bazı kesimlere rahatsız edici geldiğini bir kez daha görmeye çalışıyorum.
Öyle ya, "senaryo/tiyatro" diyen soysuzları biliyorduk zaten ama "bizim" taraftanmış kisveli bazı tiplerin şimdi göğüslerini gere gere "15 Temmuz tarihimize yeni bir uyuşturucu olarak geçecek" demeye başlamalarını bir işaret saymalıyız.
Neyin işareti?
Demek ki, coşkulu sözler ve duygular güçlü bir zemin oluşturmaya ve o gece ne yaşadığımızı dosta düşmana kavratmaya yetmiyor.
Demek ki, 15 Temmuz'un "uyandıran/ uyaran" yanını toplumun zihnine aktarmak konusunda daha gidilecek çok yol varmış.
O yüzden de daha 2016 sonbaharında havanın dönüştürülmeye çalışıldığına uyanamadık.
15 Temmuz'un lafı açılınca konu değiştirmelerle başladı iş...
Ardından dudak bükmeler geldi...
"Yaşananlar kâbustu, o halde ne kadar çabuk unutursak, o kadar iyidir" diye düşünenler köşe başlarını tutmaya başladı, söyledikleri anlamlıymış gibi sunuldu.
Şehitler ve gaziler hayatımızın "yaşayan" parçaları olmaktan çıkıp "söylem"e dönüşmeye başladığında kritik bir aşamaya geldiğimiz belli olmuştu.
Bir önemli nokta da şu...
Devlet, kendi derslerini çıkardı.
Ama meselenin millet tarafı hassas. Çünkü Fetö sinsice o tarafa vurmaya çalışıyor; kalplerde kırgınlık, hafızalarda bulanıklık yaratmayı hedefliyor.
O halde hafızamızı diri, duruşumuzu sağlam tutmak konusunda daha fazla özen göstermeliyiz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Soykırımı değil, kendi baş ağrılarını durdurmak istiyorlar (29.04.2024)
- Güllerin içinden geçmeyen yollar (28.04.2024)
- Haftanın Notları: Uygarlığın köpek dişleri (27.04.2024)
- İktisat değil, insan... (26.04.2024)
- Ana muhalefet için gelecek nasıl gelecek? (25.04.2024)
- Bu ‘ego’larla nereye? (23.04.2024)
- Aynada kendimize bakmaya sıra gelecek mi? (22.04.2024)
- Geçiştirilen geçmiş ve gelecek (19.04.2024)
- Tam o noktadan başlayın! (18.04.2024)
- Sahnedeki denge bozulur mu? (16.04.2024)