Kadına karşı şiddet konusu ve saflıklarımız
Çeşitli sivil toplum kuruluşlarının kadına karşı erkek şiddetini önlemek için yaptıkları kampanyalarda da aynı çaresizlik duygusuyla karşılaşıyorum.
Kimisi yüzü gözü bir erkek tarafından dağıtılmış kadın fotoğraflarıyla akıl sıra merhamet duygusu uyandırmaya çalışıyor; kimisi hayvanlar dünyasından örnekler getirerek "hayvanlardan betersiniz" demeye getiriyor.
Sonuçta ne oluyor?
Dostlar alışverişte görmüş oluyor.
Çünkü öğüt vermekle olmuyor.
Çünkü "toplumun aynası"nda kendilerine hiç toz kondurmayan, sorsan "pek insan, pek erdemli, pek merhametli" erkekler konu kadın (hele sahibi olduklarını düşündükleri kadınlar) olduğunda bambaşka ölçülerle hareket ediyor.
O yüzden de filmlerle, sergilerle, afişlerle erkekleri "ne yapıyorum ben?" diye pişmanlığa kapılıp kendilerine çeki düzen vereceklerini sanmak saflıktan öteye gitmiyor.
En kestirme yoldan şunu söylemek isterim: Bütün veçheleriyle şiddeti kışkırtan bir gündelik hayat düzenini sarsamıyorsan, hakikatte yıkık ve yıkıcı erkeklerin bunun acısını kadınlardan (esasen zayıflardan) çıkartmasını da önleyemezsin.
Kadına karşı şiddetin "gelişmiş toplum/ gelişmemiş toplum" diye bir ayrımı yok.
Daha iki gün önce Macron kadına karşı şiddeti "Fransa'nın büyük utancı" olarak lanetledi. Nasıl böyle ifade etmesin! O ülkede her üç günde bir kadın kocası ya da sevgilisi tarafından öldürülüyor.
Tabii bizdeki iflah olmaz biçimde "ecnebi" kafalara gel de bunu anlat!
İskandinav kasabalarında her iki haneden birinde kadınların dövülmesini dahi bir gerilim romanı fantezisi sanıyorlar.
Oysa soru şu: Neden onca patırtıya, onca "bilinçlendirme" çabasına, onca hukuksal iyileştirmeye rağmen günümüzde hiçbir toplum bu noktada bir ilerleme kaydedemiyor?
Buradan başlarsak, belki bir çıkış yolu buluruz.
Yoksa ne muhafazakâr ketumlukla yol alabiliriz, ne de eski kuşak feminist eşitlikçi perspektiflerle...
İki adım ileri gidilmediği ortada zaten.
******************
NOT DEFTERİ
En yakınımızdaki insanların bize yaptığı kötülükler-sanki bunları kendimiz talep etmişiz gibi; sanki iyiliklerini değil de, kötülüklerini amaçlamışız gibi; sanki esas kalıcı hedef kötülükmüş gibi...
ELIAS CANETTI/
Sinek Azabı
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Geçen yüzyıla bakmak... Ama nasıl? (02.05.2024)
- Çocuklar bizden ne öğreniyor? (30.04.2024)
- Soykırımı değil, kendi baş ağrılarını durdurmak istiyorlar (29.04.2024)
- Güllerin içinden geçmeyen yollar (28.04.2024)
- Haftanın Notları: Uygarlığın köpek dişleri (27.04.2024)
- İktisat değil, insan... (26.04.2024)
- Ana muhalefet için gelecek nasıl gelecek? (25.04.2024)
- Bu ‘ego’larla nereye? (23.04.2024)
- Aynada kendimize bakmaya sıra gelecek mi? (22.04.2024)
- Geçiştirilen geçmiş ve gelecek (19.04.2024)