Akşamları al, geceyi ver!
Gecenin koynuna girdiğinde içi ışıl ışıl olan ben...
Belki de Leyla'sının ( "zifiri gece") peşinde mecnunum ben...
Geceyi "kendinle baş başa kalmak" sananlar var. Başlangıçta öyle sanılır. Oysa geceyi sevip sevişmek aslında "kendinden bile gitmek"tir. Belki "gecenin bize bir ayet kılınışı" da bundan sonra anlaşılır.
Ama zaman akıp geçtikçe; uzun yıllar geride bırakılıp yaşlar üst üste bindikçe, gün doğumları başka bir anlam kazanıyor. Hiçbir sabahı kaçırmak istemiyorsun. Yeni doğmuş bebeğinin üzerine titrer gibi kucaklıyorsun güneşi.
Rilke hep haklı: "Her türlü anlam misafirdir sadece."
Ah şu "iyi vakit geçirmek arzusu" denen modern virüs! Nasıl da hızla yayılıyor! Bir bakın, iyi vakit geçiren fakat çok mutsuz yığınla insan var göreceksiniz. Öyle bir virüs ki bu, ilk önce merhamet ve şefkat duygularını yiyip bitiriyor.
Bitmeyecek bu sıkıntı... Ödevlerimizi yük, işlerimizi aşk, aşklarımızı iş, arkadan itildiğimiz yolları serüven sandığımız sürece, bitmeyecek!
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Geçen yüzyıla bakmak... Ama nasıl? (02.05.2024)
- Çocuklar bizden ne öğreniyor? (30.04.2024)
- Soykırımı değil, kendi baş ağrılarını durdurmak istiyorlar (29.04.2024)
- Güllerin içinden geçmeyen yollar (28.04.2024)
- Haftanın Notları: Uygarlığın köpek dişleri (27.04.2024)
- İktisat değil, insan... (26.04.2024)
- Ana muhalefet için gelecek nasıl gelecek? (25.04.2024)
- Bu ‘ego’larla nereye? (23.04.2024)
- Aynada kendimize bakmaya sıra gelecek mi? (22.04.2024)
- Geçiştirilen geçmiş ve gelecek (19.04.2024)