Türkiye ile ABD arasında siyasi, diplomatik, ticari ve askeri ilişkilerinin son 25 yılına yönelik genel tabloyu pazartesi günkü yazıda özetlemiştim. Başkan Trump'ın ikinci başkanlık dönemine yönelik olarak, bilhassa Sayın Cumhurbaşkanımız ile Başkan Trump arasında güven odaklı diyalog kritik önemde fırsatlara işaret ediyor. Bilhassa Trump'ın ekibinde de yer alan ve Vaşington'a çöreklenmiş siyonist, uç liberal siyasetçiler, bürokratlar arasında 'tescilli' Türkiye karşıtlarının hizaya getirilmesi suretiyle, iki ülke arasında ilişkilerin 'kazan-kazan' ilkesine dayalı yeni bir düzeye geçmesine imkan verebilir. Bu nedenle, 1. Körfez Savaşı'ndan, yani 1990'lardan bu yana, Türkiye-ABD ilişkilerini zehirleyen Amerikan sivil ve askeri kurumlarının, istihbarat birimlerinin Türk siyaset dünyasına müdahale etme cüretini kendilerinde görme hastalığından artık kurtulmaları gerekiyor.
21. Yüzyıl'ın ilk çeyreği geride kalırken, karşımızdaki küresel ekonomi-politik tablo ve G7/E7 rekabeti, ABD'nin her yaptığına, her dediğine 'eyvallah' diyecek bir küresel düzenin artık kalmadığının kabullenilmesini gerektiriyor. Bu süreç, Brezilya ve Hindistan'ı yüzde 50 ithalat gümrük vergisi tarife oranları ile cezalandırmak, gözdağı vererek, ABD'nin diz çöktürebileceği bir süreç değil. BRICS veya Şanghay İşbirliği Teşkilatı içerisinde yer alan yükselen gelişmekte olan ülkelerin hangi saiklerle uluslararası alanda yeni işbirliği arayışları içerisinde olduklarını ABD yönetiminin iyi okuması, iyi irdelemesi, kibirli davranarak görmemezlikten gelmemesi gerekmekte. ABD'nin son 25 yılda en ciddi hatası 'kibir' odaklıtavrı oldu. Irak'a müdehale için yalan söylemekten geri kalmamak, tüm askeri operasyonlarda milyonlarca masum sivil insanın ölümüne kılını dahi kıpırdatmamak, Vietnam'dan sonra Afganistan'dan başarısızlıkla geri çekilmek, 'nerede hata yapıyoruz'un daha fazla sorgulanmasını gerektirirdi.
Bunun yerine 'herkes benim sözümüdinleyecek' kibriyle, Vaşington'ahakim olan yönetimlerin ABD Dolarınıve dolar cinsinden uluslararası ödeme sisteminide bir silah gibi kullanma noktasınagelmesi, yükselen gelişmekte olanekonomilerin tümü için uyarı niteliğindebir tabloyu ortaya çıkardı. Açıkçası,bilhassa Çin ve Rusya'nın ABD'ye karşıartan 'antipati'yi çok iyi değerlendirdikleriifade edilebilir. Bu nedenle, gerekBRICS'in yanına 'artı' (+) ifadesinineklenmesi ile üye, gözlemci ve stratejikortak ülke sayısınını artması, gerekse deŞanghay İşbirliği Teşkilatı'nın son zirvesindebir araya gelen devlet ve hükümetbaşkanlarının sayısı, Vaşington'unüzerine hassasiyetle eğilmesi gerekengelişmeler olmalı. Bu noktada, ötedenberi ABD Kongresi'ne para akıtan lobilerinhakimiyetinde bir 'demokrasi' ile,80 yıldır ABD'nin müttefiki olarak sayısızbedel ödemiş, maliyete katlanmış Türkiyegibi paha biçilmez değerde bir ülke için,ilişkileri 'kazan-kazan' ilkesine dayalıyeni bir düzeye çıkarmakta isteksiz davranmayısürdürmek, ABD'nin önündesonunda çok pişman olacağı bir terciholacak.
Bu nedenle, Başkan Trump'ın Türkiye-ABD ilişkilerinin siyasi, ekonomik, ticari ve askeri düzeyde büyük bir ilerleme kaydetmesi için ortaya koyduğu samimi çabaların gerek ekibi, gerekse de ABD Kongresi'ndeki Cumhuriyetçi kanat tarafından katma değer oluşturacak şekilde benimsenmesi, küresel sistemde liderlik rolünü güçlü bir şekilde devam ettirmek isteyen ABD'nin menfaatine olacaktır. Yoksa, her daim 'yeni bir dünyakurulur', Türkiye de, küresel ve bölgesel 'oyun kurucu' ülke olarak yeni dünya düzeninde her zaman hakkettiğiyeri bulur. Hele ki, Cumhurbaşkanımız Erdoğan gibi güçlü, kararlı ve vizyoner bir liderle, Türkiye'nin küresel ekonomi- politik sistemdeki uluslararası algısınının ona katlandığı, Türkiye'nin Sayın Cumhurbaşkanımızın dirayetlerinde tarihi hamleler yaptığı böyle bir dönemde.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.