HAŞMET BABAOĞLU

İhtiyarları dinlemek...

İnsan ömrü uzuyor, ihtiyarlarımız çoğalıyor, uzun ömür beraberinde yeni meseleler getiriyor ve...
Sonrasını yazmak zor...
Doğru kelimeler bulup cümle kurmakta zorlanıyorum.
Ama şunu diyebilirim...
Yaşlılık nadir bir şeyken onların hayatımızdaki yerini ve değerini iyi biliyorduk.
Özenliydik, ilgiliydik; sıkılmıyor, aksine varlıklarının hakkını veriyorduk.
Şimdi sürekli aramızdalar ve onlarla ne yapacağımızı bilemez olduk.
Oysa iddialı laflara da bayılıyoruz! Mesela ihtiyarlarımızı "huzur evleri"ne göndermek konusu açılınca nutuk atmakta üzerimize yok!
Fakat evimizdeki ihtiyarların huzursuzluğunu umursuyor muyuz, derseniz, cevabı pek tatsız.
***
Tabii ki, son OECD raporlarının dünyanın gelecek en büyük derdinin "eşitsiz yaşlanmak ve yaşlılıkta yoksunluk/ yoksulluk" olacağını söylemesinden kalkarak açmadım bu konuyu...
O da çok ama çok önemli bir konu, ayrıca konuşuruz.
Yukarıdaki sözleri yazmamın nedenini anlamışsınızdır. Aklım hâlâ youtube'daki ihtiyar nineler ve mahallenin ihtiyar amcaları videolarında...
Banka reklamlarıyla başlayan (emekli maaşlarına göz diktikleri) yaşlıları gülünç gösterme furyası belli ki sıradan aileler ve gençlerimizi etkilemiş.
İhtiyarlık, esaslı bir ibret olmaktan çıkmış; artık doğanın bize bir şakası gibi algılanıyor.
Eskiden ihtiyarların varlığına duyduğumuz o güzel ihtiyaç toplumdan çekip gitmiş. Yerini bir tür "yabancılık hali" alıyor.
***

Şimdi bunları yazarken rahmetli ninemi hatırlıyorum. Onunla geçen günlerim, yıllarım olmasaydı, halim nice olurdu, düşünemiyorum.
O olmasa...
Nispeten seküler bir aile ortamında Kur'an'ı hatmetmeyi...
Pencereme kadar uzanan nar ağacının her yıl çiçeklenmesini aynı heyecanla beklemeyi...
İstanbul işgal altındayken Dolayoba taraflarında kamp kuran Müslüman Hintli İngiliz birliğinin farkını, Milli Mücadele'ye gece yarısı Pendik sahilinden aktarılan silahların macerasını...
Ama en çok da insanın kendisi yaşarken birer birer evlatlarını öte dünyaya uğurlamanın acı imtihanını...
Nasıl, nereden öğrenebilir, bilirdim!
E. Canetti "yaşlıları rahat bırakmamalı, anlatmaya zorlamalı ve dinlemeli" diyor.
İyi de şimdi gençler birbirini bile dinleyemiyor.
Hep monolog, hep "herkes beni dinlesin" beklentisi ve muazzam bir dikkatsizlik.
Nerde kaldı ki, yaşlıları dinleyecekler!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.