AB maceramız... Neden kendimizi kandırdık?
İyi niyetli olalım dedik, suiistimal edildi.
Bir kez olsun içten olduklarına ve bizi "biz olarak" isteyip kabul ettiklerine inanmak istedik; aldatıldık.
Dünyaya vazettikleri değerlere uyacaklarını sandık, fena yanıldık.
Daha tatsız tarafı da şu ki...
Basbayağı kendimizi kandırdık.
Anlamışsınızdır...
Avrupa Birliği maceramızdan söz ediyorum...
2000'lerin başlarında köşemde yer alan AB'ye dair umut dolu cümlelerimi hatırladıkça içim sıkılıyor.
Durup düşünelim...
O yıllarda medya ve akademyada pıtrak gibi ortaya çıkan Brüksel uzmanlarının tamamına yakınının Fetö'yle dost olduklarının bugün aşikâr hale gelmesi ne kadar manidar.
Hele şu "Kopenhag Kriterleri" denen şeye meftun halimiz...
Hepsinin asıl kriteri saklamak için şık bir örtü olarak kullanıldığını nasıl gözden kaçırdık?
Niye kendimizi aldattık?
Orası en az 150 yıllık hikâye!
Siyaset, matbuat ve maarif yoluyla zihnimizi ince ince dokudular.
Ne için mi?
Kendi başımıza müreffeh ve demokrat olamayacağımıza; kolumuza girip bizi uygarlığa (!) doğru sürüklemezlerse, "barbar" kalacağımıza inandırmak için...
Dahası...
Buradaki işbirlikçilerine darbeler yaptırıp sonra da AB sopasıyla hizaya getirmeye çalıştılar: "AB'ye girin, darbe marbe kalmaz!" Öylesine alçakça bir sopahavuç stratejisiydi bu.
Kahrolunacak şey...
Bu uğursuz müfredatın mezunları hâlâ utanmadan milletine "Anadolu çomarı" diye hakarete devam ediyor.
Oysa Avrupa gerçeği ara ara kulağımıza fısıldadı: "AB'li olmak için Avrupalı olmak gerekir!"
Hatırlıyor musunuz?
Bizim belki krizden, darbeden, mafyadan, hukuksuzluktan kurtuluruz diye AB hevesine kapıldığımız iki binlerin başında Fransa'nın eski Cumhurbaşkanlarından Valery Giscard D'Estaing ne demişti?
"Zaten başkentiniz bile Avrupa'da değil. AB'ye girmeniz Avrupa'nın sonu olur!"
Herkesin neyse o olmaya mecbur kalacağı bir dönem.
Zor bir dönem elbette. İtişmeli kakışmalı geçecek.
Çünkü "Evrensel birey" deyiminin yaldızı çoktan döküldü.
Ama berraklıkta ferahlık vardır.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Çocuklar bizden ne öğreniyor? (30.04.2024)
- Soykırımı değil, kendi baş ağrılarını durdurmak istiyorlar (29.04.2024)
- Güllerin içinden geçmeyen yollar (28.04.2024)
- Haftanın Notları: Uygarlığın köpek dişleri (27.04.2024)
- İktisat değil, insan... (26.04.2024)
- Ana muhalefet için gelecek nasıl gelecek? (25.04.2024)
- Bu ‘ego’larla nereye? (23.04.2024)
- Aynada kendimize bakmaya sıra gelecek mi? (22.04.2024)
- Geçiştirilen geçmiş ve gelecek (19.04.2024)
- Tam o noktadan başlayın! (18.04.2024)