Oslo görüşmelerinin deşifre edilmesinin, Türkiye'nin başınabela edilen terör problemini kendibaşına bitirme hamlesinigeçersiz kılabilmek içinorganize edildiği, artık ayan-beyan.
7 Şubat 2012'de MİT Müsteşarı ve mensuplarının ifadeye çağrılmaları, müsteşar üzerinden o zaman Başbakan olan Recep TayyipErdoğan'auzanma hamlesiydi.
Üç-beş ağaç bahanesi ile başladığı iddia edilen Gezi Olayları, nihai olarak iş başındaki hükümeti iş göremez hale getirmeyiamaçlayan, ince hesaplarla tertiplenmiş bir girişimdi.
17-25 Aralık, FETÖ'nün emniyetve yargı üzerinden yapmayaçalıştığı bir darbe girişimiydi. 'Gereğindekullanılabilecek ama gereğinde çöpeatılabilecek dosyalar' kullanılarak yapıldıbu girişim.
15 Temmuz, Altın Vuruş içinhazırlanan FETÖ kadrosununafişe olduğunu gösteren emarelersebebiyle erkene almak zorundakaldığı kanlı bir darbe girişimiydi.
Yukarıda sayılanlar ve beraberinde zikredilebilecek başka girişimler, başta Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, yöneticilerimiz sayesinde boşa çıkarıldı, elhamdülillah.
Bütün bu gelişmeler sırasında, genelde Batılı ve özelde Avrupalı ülkelerintamamının -olup bitenlere yönelikteşviklerini görmezden gelsek bileçokaçık bir 'bekle gör' politikasıizledikleri, gözlerden gizli değildi.
'Bekle gör' politikası ile ilgili en açık gösterge ise 15 Temmuz'du, şüphesiz. O gece ve 16 Temmuz günü yaşananlarla ilgili kronolojik akışa dikkatli bir bakış, daha başlangıçta destek mesajlarıgöndermesi gerekenlerin, ertesi günhükümet güçlerinin gidişata hakimolduğu saatleri beklediklerine arşivler şahittir. Aynı çevrelerin 16 Temmuz'un ilerleyen saatlerinde göndermek mecburiyetinde kaldıkları destek mesajlarının açık bir hayal kırıklığını yansıttığına da...
16 Nisan, önceki girişimlerden beklediğini bulamayanlar açısından son dönemeçti. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçiş, vesayet kalıntılarınıntümünün yok olacağı ve Türkiye'ninkararlı yürüyüşünün artık iyicehız kazanacağı bir kırılma noktasıydı, dolayısıyla mutlaka ama mutlaka durdurulmalıydı.
Olması gereken olacak...
Şaka değil, belli ölçüde de olsa avuçlarının içinde tutabileceklerini düşündükleri Türkiye, ellerinden kaymak üzereydi. Siyasetçisi, medyası, kritik noktalarını terör destekçisi marjinallerin doldurduğu birtakım Avrupa kuruluşları ile yani bütün güçleriyle saldırıyageçerek, insanımızın tercihiniyönlendirmeye soyundular.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne güçlü eleştiriler getirerek netice alamayacaklarının farkında olan içimizdeki Avrupa müttefikleri de, uydurdukları yalanlar üzerinden sürdürdüler kampanyalarını.
16 Nisan'da alınan netice, Türkiye'nin artık yeni bir hükümet sistemine kavuştuğunun ve kıyıda köşede kalmış bütün vesayet kalıntılarının tamamen yok edileceğinin müjdesi oldu, bizim için.
Aynı netice, batı ve ruhunu batıyakiralamışlar açısından büyük birhüsrandı tabii.
16 Nisan'da yaşadıkları şokla ilgili ilk tepkiyi AKPM üzerinden verdi Avrupalılar. Objektif gerçeklerle hiç alakası olmayan, tamamen kirli siyasi hesaplara dayalı bir karar alarak Türkiye'yi 2004'te sonlanmış olan 'siyasi denetim sürecine' tekrar alacaklarını ilan ettiler.
Ancak oyunun bundan sonrasının yani ikinci perdenin, Avrupalılar'ınistedikleri gibi sürmeyeceği açık.
İstişari bir kuruluş olan Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi ne demiş olursa olsun, Yeni Türkiye gerçeğinin farkında olanlar, şimdiden gelecek dönemin işaretlerini vermeye başladılar bile...
Hep olması gereken bir şey olacak bundan böyle: Türkiye ile görüşürken, artık kendi kararlarını kendisi alanbir ülke ile karşı karşıya olduklarını her daim akıllarında tutacaklar...
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.