HİLÂL KAPLAN

Ailenin kaderi bir sözleşmeden öte

Emine Bulut... Eski eşi tarafından, kızının gözleri önünde defalarca bıçaklanarak öldürüldü. "Ölmek istemiyorum" feryadı bugün bile kulaklarımızda çınlıyor. Kadife Şahin, eve alkollü olarak gelip kendisini döven ve çıkarıldığı mahkemece serbest bırakılan kocası tarafından sokak ortasında bıçaklanarak ağır yaralandı. Ayşe Tuba Arslan ise, kendisini tehdit eden eski eşi tarafından satırla öldürüldü. Geride iki öksüz bıraktı. Katil hakkında, son iki yılda 23 kez suç duyurusunda bulunmuş, mahkemeye verdiği son dilekçeyi "Ben ölünce mi yardım edeceksiniz" mesajıyla bitirmişti.
"Kadın cinayetleri yok, genel olarak hepsi cinayet" diye indirgemeci bakanlar bir yana, bu cinayetlerin özgün tarafı tam da maktül ile katil arasındaki ilişkiden kaynaklanıyor. Yani "kadın cinayetleri" diye bir olgu vardır ve "aile içi şiddet"in en vahim sonucu olarak kanamaya devam etmektedir.
Ayrıca Hacettepe Üniversitesi'nin yaptığı bir araştırmaya göre, Türkiye'de evlenmiş kadınların yüzde 36'sı eşleri tarafından yaşamlarının bir döneminde fiziksel şiddete maruz kalıyorlar. Bu minvalde kadına yönelik şiddeti önlemek amacıyla imzalanan İstanbul Sözleşmesi ve onun doğrultusunda çıkarılan 6284 nolu kanun, tartışmanın odağında yer alıyor.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ
Esas adı "Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi" olan ve ilk İstanbul'da imzaya açıldığı için "İstanbul Sözleşmesi" olarak bilinen metin, aynı zamanda kadına yönelik şiddet konusunda bağlayıcılığa sahip ilk uluslararası sözleşme olma niteliğini de taşıyor. Türkiye dahil, 40 ülkenin imzaladığı sözleşme 1 Ağustos 2014'te yürürlüğe girdi. İstanbul Sözleşmesi doğrultusunda çıkarılan 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun'a göre devlet, şiddetten şikâyetçi olan kadına, dilerse çocuklarıyla birlikte barınma imkânı veriyor. Süreç sona erene değin maddi yardım sağlıyor. İş ve hatta kimlik değişikliği yapmak isterse yardımcı oluyor. Şiddet uygulayan hakkında en az bir ay süreyle uzaklaştırma kararı alınıyor. Bu minvalde şiddete uğrayanı, tam bir devlet koruması altına alan, takdire şayan maddelerin olduğu açık.

6284 SAYILI KANUN
Ancak ilginç olan, sözleşmenin getirdiği 6284 Sayılı Kanun'da oldukça geniş ve yasa metninden beklenmeyecek muallaklıkta bir şiddet tanımı var. Buna göre şiddet; kadının fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik açıdan zarar görmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketler olarak tanımlanıyor. Yani şiddet görmeniz ihtimalini size hissettiren her şey fiziksel şiddet ile eşdeğer tutulup aynı kapsama dahil edilmiş. Dolayısıyla size şiddet uygulayabileceğini hissettiğiniz kişi (ki bu genelde koca oluyor) örneğin size istediğiniz kadar alışveriş parası vermezse veya annenize gitmenizi engellerse ya da arkadaş çevrenizi değiştirmeye zorlarsa dahi şiddet uygulandığını söyleyerek yetkililerle irtibata geçip eşinizi polis eşliğinde evinizden aldırtabilirsiniz. Kadınlar fiziksel şiddet ve tehdit hariç sebeplerden ne sıklıkla uzaklaştırma kararı aldırıyorlar, bilmiyorum. Bildiğim, fiziksel şiddetin veya tehdidin söz konusu olmadığı durumlarda, karı-koca arasındaki en küçük anlaşmazlığın bu şekilde adli bir vakaya dönüştürülmesinin, diğer tüm seçenekleri eleyip devleti direkt mahrem alana davet etmenin ve kocayı evinden koparmanın pek sağlıklı sonuçlar doğurmayacağıdır.

SUİSTİMALE AÇIK
Aslında "hisse" dayalı böylesi bir uygulamanın ne kadar suistimale açık olduğunu anlamak için evli olmaya gerek yok. Biraz insan ilişkilerinin karmaşıklığını bilmek kâfi. Örneğin işyerinde patronunuz size yeterince maaş vermezse veya iş arkadaşınızla daha az iletişim kurmanız için uyarsa, polisi arayabiliyor musunuz? Peki, ömür paylaşmak üzere aynı çatı altına girdiğiniz, belki birlikte çocuklar yetiştirdiğiniz kişi size duygusal olarak haksızlık yaptığında polis çağırmak çözüm sağlayabilir mi? O anlık öfkeyle başvurulan bu müdahaleci tutumun, aileyi daha hızlı biçimde yıkımın eşiğine getirme ihtimali daha fazla değil midir?
Ancak şunu da belirtmem gerekir: 6284'ün muarrızları, 5 yılda 2 milyon evden uzaklaştırma vakası yaşandığını iddia ediyorlar. Ancak resmî rakamlar bundan oldukça uzak. Örneğin 2016'da 55 bin, 2017'de 70 bin, 2018'de 75 bin tedbir karar aldırılmış. Ki bunların hepsi de "konuttan uzaklaştırma" tedbirini içermiyor. Örneğin, "hakarette bulunmama, şahsi eşyalarına zarar vermeme, silahlarını kolluğa teslim etme" gibi pek çok farklı tedbir başlığı var. Yani üzerinde bu kadar fırtına kopartılan kanunun, çoğunlukla gerçekten bitme noktasına gelmiş aile birliklerini ilgilendirdiğini de görmek lazım.

EŞCİNSELLİĞİ TEŞVİK TARTIŞMASI
Bir de İstanbul Sözleşmesi'nin eşcinselliği teşvik ettiği gibi garip bir iddia var. Sebebi de şiddetten korunması gereken grupları sayarken insanlara "cinsel yönelim"lerinden ötürü de şiddet uygulanamayacağını beyan etmesi. Devletimizin imzası olan bir sözleşmede, beraberinde eşcinsel hareketin arzu ettiği söylemsel bir kalıbın geçmesi bence de rahatsızlık verici. Zira zaten her siyasi mücadelenin temeli önce kavramlarla atılır. Fakat bu kavramın sadece şiddetten korumaya yönelik olduğu gerçeğini ıskalamamak gerekiyor. Ayrıca kişi ister heteroseksüel, ister eşcinsel olsun; devletin herhalükârda vazifesi vatandaşını şiddetten korumaktır. Bu yükümlülüğü yerine getirmek, sözleşmeden bağımsız bir sorumluluktur. Yazı dizisinin ilk iki bölümünde bahsettiğim sebeplere bakarsanız, sözleşme bu minvalde eşcinselliği teşvik eden ilk 10 sebep içine bile girmez.
İmzamızı geri çekip geleneksel yapımıza uygun bir kanunla aile içi şiddetle mücadele etmeyi savunan biri olarak, aileyi İstanbul Sözleşmesi'nin bitirdiği iddiası saçmalıktır. 6284'ü revize etmek mucizevi şekilde aileyi kurtarmayacak. Ailenin mevcut durumunu yeni çıkmış bir kanuna indirgemek kolay. Ailesinden başka her şeyle ilgilenen babalar, var ama yok anneler, hikmeti sosyal medyada arayan gençler varken aynaya bakmaya cesaret etmeyip bir kâğıt parçasına mevzuyu bağlamak hakikaten gerçek dışı... Belki iki tarafın da duymak istediği bu değil ama acı gerçek bu.

'BABANIN ÇOCUKLARINDAN UZAKLAŞTIRILMASI ŞİDDETE ZEMİN HAZIRLIYOR'
Türkiye Aile Meclisi Başkanı Adem Çevik, 6284 Sayılı Kanun'un şiddeti cinsiyetleştirerek şiddete yol açtığını belirterek şöyle diyor: "Toplum olarak şiddetin her türlüsüne karşı çıkmalıyız. Kadın beyanı değil, mağdur beyanı esas alınmalı ve mobil yargı ile taraflar 24 saat içinde dinlenilerek karar verilmelidir. Evden uzaklaştırılan babaların çocuklarıyla kişisel ilişkisinin basit gerekçelerle yasaklanması şiddete yol açıyor. Ebeveyne yabancılaşma sendromunun ve velayet istismarının cezai müeyyidesi olmalıdır. Bu sözleşme sayesinde, toplumsal cinsiyet eşitliği ve feminist ifsat politikalarıyla, ailesiz-ahlaksız toplum projeleriyle ülkemize operasyon çekilmesine müsaade etmemeliyiz. Arabuluculuk yasaklanmamalı ve iftira attığı tesbit edilene iki kat ağır cezalar verilmelidir. Ayrıca bu kanun, ebeveynin ve öğretmenin terbiye hakkını yok ediyor."

SÖZLEŞME EŞCİNSELLİĞİ TEŞVİK ETMİYOR
İstanbul Sözleşmesi'nin denetim organı GREVIO üyesi Prof. Dr. Aşkın Asan, sözleşmenin aile kurumunu yıprattığı ve eşcinsel hareketi teşvik ettiği yöndeki eleştirilerle ilgili şöyle konuştu: "Sözleşme tam tersine aile kurumunu daha kuvvetli ve sağlıklı hale getirmek için kaleme alınmıştır. Sözleşme, üçüncü bir tür oluşturmaya ya da LGBT'yi hukuk normu olarak belirlemeye veya teşvik etmeye yönelik herhangi bir hüküm taşımamaktadır. Temel amaç, herkesin özellikle de kadınların hem kamusal hem de özel alanda şiddete maruz kalmaksızın yaşamalarını sağlamaktır. Maddenin 3. Fıkrasında geçen "cinsel yönelim" ibaresi eşcinselliğe ilişkin hiçbir değer yargısı içermemektedir.
YARIN:
* Boşanma oranları neden artıyor?
* Süresiz nafaka sınırlandırılmalı mı?
* Ailenin ihyası için çözüm önerileri neler?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.