30’lar ya da 40’larda değiliz!..

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun'un konutu ve çevresinin fotoğraflanması girişimi ve sonrasında yaşananlar, artık adli mercilerin konusu.

Ancak konu ile ilgili gelişmeler yaşanırken dikkat çeken bazı durumlar var ve bunların üzerinde durmak gerekli…

CHP İstanbul İl Başkanı'nın partisinin Üsküdar ilçe başkanına Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun'un evinin fotoğraflarını çekme emrini vermesi ve onun da 'emir demiri keser' mantığı ile bunu yapmaya çalışması, tuhaflığın ilk perdesi.

30'lu ya da 40'lı yıllarda yaşamadığımıza yani tek parti iktidarı döneminde olmadığımıza göre, CHP il başkanının kendisini ilin valisi zannetmesi, hakikaten garip…

"Görevini yaparak, partisinin talimatıyla inşaatın yasak olduğu arsayı kontrole gittiği" söylenen ilçe başkanının yaptığına "özel hayatın gizliliğini ihlal" ve "kanunsuz yere delil toplamak"; ona emri veren il başkanının yaptığına da "suçu ve suçluyu övme, suça azmettirmek" deniliyor…

CHP'liler kabul etmekte zorlansa da yapılmaya çalışılan, devletteki görevi sebebiyle korunması gereken bir isim olan Fahrettin Altun'un değil, sıradan insanların evleri ile ilgili olarak da düşünülmemesi gereken bir şeydi.

Yani birisinin çıkıp da, birtakım gerekçelerle CHP il başkanının evini fotoğraflamaya kalkması nasıl yanlışsa, herhangi bir kamu görevi olmayan il başkanının böyle bir emir vermesi(!) ve ilçe başkanının yapmaya kalkışması da yanlış…

Yanlış olduğunu çocukların bile bilebileceği bu hususun üstünü kapatmaya ve yayılmamasını temin etmeye çalışmak yerine, birtakım bahaneler uydurarak kanırtmaya çalışmak ve bu arada arzu edildiği gibi davranmayanları suçlamak, CHP zihniyetinin klasiklerinden…

Herhangi bir şekilde izahı mümkün olmayan ve sadece siyasi bir atraksiyon olsun diye yapılmaya çalışılan saçma sapan bu girişimi; kanunsuzluğu tespit, suçüstü filan gibi sözlerle izah etmeye çalışmak da, tuhaflığın ikinci perdesi.

Fahrettin Altun'un evinin çevresi ile ilgili olarak yalan olduğu bilinen iddiaların tespiti ve benzeri işlerin belediyelerin ilgi alanına girdiğini ve CHP il başkanının belediye ile ilgili bir görevi olmadığını çocuklar bile bilir.

YALANLA İLGİLİ HUTBE…
İlgililerin açıklamaları ile artık kamuoyunca öğrenilen ve tabir caizse sağır sultanın bile duyduğu konuyu, CHP Genel Başkanı'nın ele alış tarzı tuhaflığın zirve noktası oldu.

O her zamanki ifadesiz yüzüyle kameraların karşısına çıkan Kılıçdaroğlu, il başkanının ve ilçe başkanının söyledikleri sebebiyle herkesin bilgi sahibi olduğu bir hususta açıkça yalan söyledi…

Belki iyice alışkanlık oluştuğu için, herkesin gözünün içine baka baka bu yalanı söylerken utanmıyordu da…

Bu konu ile ilgili ön önemli mesele, CHP Üsküdar İlçe Başkanı 'il başkanımın emriyle bu işe soyundum' der ve il başkanı da 'doğrudur bu emri ben verdim' sözleriyle bunu doğrularken; CHP Genel Başkanının kamuoyunun huzuruna çıkıp 'yok böyle bir şey' diyerek yalan söylemesidir…

CHP'nin çelik çekirdeğine mensup olanlara basit bir mesele gibi gelse de, bu partinin aklı başında olanların da dahil, herkesin üzerinde derin derin düşünmeleri gereken husus budur…

Bu cumaya belki yetişmez. Ama Diyanet İşleri Başkanımız Prof. Dr. Ali Erbaş'tan, dinimizin yalan ve yalancılarla ilgili hükümlerine değineceği bir hutbeyi heyecanla bekliyoruz…

Kendisine saldırabilmek için titizlikle inceleyecekleri kesin olan bu hutbe vesilesiyle birilerinin faydalı bazı şeyler öğrenmeleri ihtimali, yüksek bir ihtimal…