Alıştığından geri kalmamak...
Şimdilerde çöplerin kaldırılması azıcık gecikse, canımız sıkılır. Yollarımız bir başka alemdi. Şehir ve kasabaların sokak ve caddeleri, köstebek çukurlarıyla doluydu adeta.
İşe ya da bir yere gitmek üzere evinden çıktıktan sonra yollardaki çukurlarda kaybolan insan esprileri, oldukça yaygındı.
Eğitim işimiz tam evlere şenlikti. 40 kişilik sınıflar istisna, 50, 60, hatta 70'lik sınıflar vukuatı adiyedendi.
Öğretmenlerimiz de, ikinci bir iş yapabildikleri oranda memnun olabilirlerdi hayatlarından. Sağlık, kelimenin tam manasıyla sağlıksız bir durumdaydı.
Özel hastanelere yaklaşabilmek cesaret işiydi. SSK'lı iseniz SSK, devlet memuru ya da normal vatandaş iseniz devlet hastanelerine giderdiniz, gidebilirseniz.
Sağlık sistemi demek, kuyruk demekti o zamanlar. Muayene sırası için kuyruk, muayene için kuyruk, testler için kuyruk... Bütün bu aşamaları geçip ilaç yazdırabildiyseniz, onay kuyruğuna girer ve ardından eczane eczane dolaşıp ilaç arardınız. Röntgen için gün almanız gerekirdi ve bazen birkaç ayı bulabilirdi bu. Aynı şekilde ameliyatlar için de tabii.
ELİNDEKİNİN DEĞERİNİ BİL
Hayatın diğer yönleri de aşağı yukarı yukarıda anlatıldığı gibiydi eskiden. Neden böyleydi, cevabını bulabilmesi zor bir soru.
Ancak, bir fikir vermesi açısından, 1994'e kadar akmayan suların 1994'ten sonra akmaya başladığını ve çöp dağlarının yok olduğunu, çukurların da kapandığını söyleyebiliriz. Köprülerin altından çok sular aktı. Türkiye şimdi eskisine nazaran muhteşem mesafeler almış durumda. Bu duruma gelişimiz bir yönüyle ekonomik gelişmelerle alakalı şüphesiz.
Ancak ekonomik gelişmelerin kendiliğinden olmadığı da, önemli bir husus. Fevkalade bir değişiklik olmadan üstesinden gelinebilen problemler, eskiden hakim olan zihniyetin hizmet konusunda ciddi problemleri olduğunun açık bir delili idi. Mesele, kamu bütçesine akan imkanların, insanlara hizmet için mi yoksa başka şeyler için mi harcandığı ile ilgiliydi...
Ortalık güllük gülistanlık değil belki. Ama eskisiyle mukayese bile edilemeyecek mesafeler alındığı da aşikar. Her şeyin çok daha iyisini istemek hakkımız elbette. Ancak elimizdekilerin değerini bilip bilmediğimiz de, önemli bir mesele. Ehem ve mühim, yani önemli ve çok daha önemli konular arasında gereken ayırımı sağlıklı bir şekilde yapmamız gerek. Aksi takdirde, aslında önemsiz bazı hususlara kafamızı takarak alıştıklarımızı da arar hale düşebilme riskimiz var çünkü...
Düğün değil bayram değil, bu konu nerden çıktı diyorsanız, önemine binaen diyelim... Ama elimizdekilerin değerini bilmek, mühim...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Dünya gençliği vahşete karşı ayakta!.. (28.04.2024)
- Duvara toslayacaklar!.. (27.04.2024)
- Dışarıdan bakabilmek… (24.04.2024)
- Toparlanacağız… (21.04.2024)
- Mesaj hepimize… (20.04.2024)
- Köpük dağılınca… (17.04.2024)
- Durmak yok, yola devam!.. (14.04.2024)
- Yalanlar ve ihanet… (13.04.2024)
- Bayram sohbeti… (10.04.2024)
- Bitiş değil, dönüm noktası!.. (07.04.2024)