BEKİR HAZAR

15 Temmuz’un anlamı

Udo Ufkotte Almanya'nın en büyük gazetelerinde genel yayın yönetmenliği yapmıştı. ahaber'de Yazboz'da bize açıklamalarda bulundu. Yeryüzünde çok sayıda gazetecinin CIA'ya çalıştığını söylemişti. Çok sayıda Türk gazetecinin de Amerikan istihbaratı elemanı olduğunu söylemişti. Genel yayın yönetmenliği yaptığı sırada Alman istihbaratı BND tarafından eğitime alındığını, dersleri CIA ajanlarının verdiğini açıklamıştı. "Bizim istihbarat doğrudan CIA'ya bağlı" diyordu. Yazboz'a vereceği bir sonraki röportajda CIA'ya çalışan gazetecilerden isimler vereceğini söylemişti. Ancak bu onun son röportajı oldu. Güvenlik gerekçesiyle yerleştiği ve yaşadığı otel odasında öldürüldü. Sırlarıyla beraber toprak altına girdi.

DHKP-C bir taşeron örgüt. Almanya'nın borca boğarak satın aldığı Yunanistan'daki terör eğitim kamplarında yeşertildi. Kuklası olduğu Alman istihbaratı BND öyle istiyordu. Zavallı Yunanistan da "Peki" diyordu. BND de Udo Ufkotte'nin dediği gibi CIA güdümündeyse DHKP-C'nin tasması taa Washington'a kadar uzanıyor demekti. İşte o DHKP-C yıllar önce kendine verilen emri yerine getirdi. Gitti ünlü işadamı Özdemir Sabancı'yı öldürdü. Senelerce bu suikastın nedeni anlaşılamadı. Aile suskundu, sessizliğe gömülmüştü. Terör örgütünü kullananlar niçin Özdemir Sabancı'yı seçmişti? Cevabı yoktu.

Önceki gün Sabancı ailesini çok iyi tanıyan bir Türk işadamı ile sohbet ettik. Sözü Özdemir Sabancı suikastına getirdi. "Bu cinayet neden işlendi biliyor musun?" diye sordu. Yüzüne cevabı olmayan gözlerle baktım. Devam etti. "Sabancı ailesi Amerikalılarla ortak bir şirket kurmuştu. Üretim tuttu, satışlar ve karlılık patladı. Amerikalı ortak Sabancı ailesinden elindeki hisseleri satarak şirketi tamamen kendilerine devretmesini istedi. Özdemir Bey direndi ve kabul etmedi. Sonrasında da öldürüldü" dedi.

Dahası vardı. Sohbet ettiğim işadamı Ruslarla iş yapıyordu. Biokimya alnında ortak yatırıma hazırlanıyordu. Ve anlatıyordu; "Sektörde en büyük rakibim Almanlar… İlk karşıma dikilip, sen ne yapıyorsun diyen de CIA."

Türkiye NATO'ya girdiği tarihten itibaren anahtarı Amerikalılara teslim etti. Yıllarca bu zinciri kıramadı. Milli üretim yapmak isteyenler suikastlara kurban gitti. Öldürülen Aselsan mühendislerinin sayısı belli değildi. Gübre fabrikası kurmak isteyen Sanayi eski Bakanı, Amerikan elçisinin gelerek "Hoop ne yapıyorsun? Vazgeç gübre fabrikasından seni Başbakan yapalım" dediğini kameralarımıza anlatıyordu. Yerli üretimi düşünen Türk işadamlarına Özdemir Sabancı suikastı ile gözdağı veriliyordu. Sadece dışarıdan parçaları alabilir, montaj yapabilirdik. Korkutulmuş, sindirilmiş, montajcı kafasına dönüştürülmüş ünlü işadamlarımız o yüzden çıkıyor "Yerli otomobil intihar olur" diyordu. Halbuki sadece kamuya yerli otomobil üretsek milyarlarca dolar cebimizde kalacaktı.

Yapamazdık, edemezdik… İntihar… Aman ha… "Batı ne der" korkusu sürekli işbirlikçi medya tarafından pompalandı. Kompleksli bir ülke haline getirildik. Liderlerimiz bile "Yapamayız, edemeyiz, bu iş kolay mı" diyordu. Eh bir de Osmanlının son döneminde ülkeyi yöneten, savaşa sokan, Lozan'da koca imparatorluğu milyonlarca metrekareden binli metrekarelere düşüren Batı hayranı ittihatçı kafaların izdüşümleri de çoktu bu ülkede. Düşünebiliyor musunuz o Batı hayranı kafalar karşılarında mücadele edecek rakip bulamayınca Almancı ve İngilizci masonlar diye ikiye ayrılıp birbiriyle kavgaya tutuşmuştu bu topraklarda. O ittihatçı kafaların torunları da bugün aynı zihniyeti ısrarla sürdürüyor, yapılan her işe karşı çıkıyordu. Onlar iş dünyasında, siyasette, medyada her yerdeydiler. "Ne işimiz var uçak gemisi, SİHA ile, köprüyle, trenle, yerli uçakla, silahla" diyorlardı. Hastane yapmamıza dahi şiddetle karşı çıkacak kadar acizleşenleri bile vardı. Üretim yapanları sosyal medyadan, kameralar önünden hedef gösteriyor, itibarsızlaştırmak için kampanyalar düzenliyorlardı. Alkışlanması gereken Bayraktar'a savaş açıyorlar, hedef gösteriyorlardı.

"Yapamayız, edemeyiz" diye bağıran bu montajlanmış Batı hayranı veya güdümlü ittihatçı kafalar haliyle Ayasofya'nın aslına dönmesine karşı çıkacaklardı. Yunan televizyonlarında bile boy gösterip "Gündemimiz Ayasofya değil ki" demeleri normaldi. Yerli üretmek, yerli düşünmek, Milli kararlar almak asla gündemleri değildi. İlle de "BATI" idi. Yeni Türkiye o "BATI"yı yerin dibine batırdı. Gemi yola çıktı gidiyor. İçimizdeki montajcı-hizmetçi- ittihatçı ve BATI ile şerbetlenmiş kafalardan ne ses çıkarsa çıksın geri dönüş yok. "Dış yansımaları hesap edildi mi" diye soranlara rağmen hem de… "Batı ne der" saçmalığını hala konuşanlar biliyorlar ki o komplekse girdikleri BATI yıllardır "PKK, terör, FETÖ, Türkiye düşmanlığı, Mehmetçiğe saldıran teröriste tonlarca mermi" diyor.

Fatih Sultan Mehmet Han'ın vasiyeti de, Ayasofya da gündemimiz… Yerli ve Milli olan olan her şey de... Çünkü 15 Temmuz bu Millet'in darbeci "BATI"yı uşaklarıyla gömdüğü tarihtir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.