Başkanlık sistemine karşı olanların ortak argümanlarından birisi, 'sistemin diktatörlüğedönüşebileceği' iddiası.
Bu iddianın aslında anlamsız olduğunu biliyorlar. Başkanlıkla yönetilip diktatörlüğün adının bile edilemeyeceği onlarca ülke var çünkü. Tabii görünüşteparlamenter demokrasiolup, aslındadiktatörlükleidare edilenülkeler de.
ABD başta olmak üzere başkanlık sistemi ile idare edilen bazı ülkelerin federatif yapıda olması, başkanlık karşıtlarının çiğnedikleri bir başka sakız. Oysa başkanlıklayönetilen ve federatif devletlerkadar üniter devletler de var. Federal yapı, başkanlık sisteminin olmazsa olmazlarından birisi değil yani.
Türkiye özelinde başkanlık sisteminin istemeyenlerin başlıca iki öbekte toplandıklarını biliyoruz. Bu iki öbeğin birisi dışarıdaki kuklacıları istemediği için başkanlığı istemiyorlar. Diğerleri de kendileri gibi düşünen veyaşayan, dolayısıyla insanımızlakan uyuşmazlığı olan birilerininsittin sene başkan olamayacağını bildikleri için karşı çıkıyorlar. Ortak oldukları husus ise, söz konusu sistemin Türkiye'nin gelişmesi açısından çok faydalı olacağını bilmeleri. Hangi şekilde olursa olsun, başkanlık sistemi geldiğinde geleneksel vesayet imkanlarının tamamen kalkacağını ve ülkenin gelişmesine mani olmak için oluşturulan engelleme mekanizmalarının artık işe yaramayacağını, iyi biliyorlar. Bu kesimlerin ortak tavrı olanRecep Tayyip Erdoğan veAK Parti düşmanlığı, olayıntamamlayıcı kısmını oluşturuyor.
Başka ülkeler için tercihe şayan bulunurken, Türkiye'nin başkanlık sistemi yönünde adımlar atmasına Batı'nın karşı olması, ülkeyi etkileme ihtimallerinin artık iyice sona erecek olması ile alakalı. Yoksa başkanlıkla idare edilen,ama söz dinleyen bir Türkiyeihtimali gündemde olsaydı,Batılılar siyasetçileri ve medyasıile gönüllü destek kampanyaları düzenlemekten çekinmezlerdi.
Kontrol dışı...
Parlamenter sistemle idare edilirken bile sözlerini dinlemeyen Türkiye'nin,başkanlığa geçildikten sonratamamen kontrollerinin dışınaçıkacağını biliyor, bunu engelleyebilmek için de, cansiperane uğraşıyorlar.
Halen içimizde bulunan uzantıları ile bazı konularda olsun engellemeler yapabiliyorlar çünkü. Mehmet Barlas'ın dünkü Sabah'daki 'İttifakın patronu içindemokrasi teferruattır' yazısında Şükrü Hanioğlu'ndan naklen kullandığı bir değerlendirme konuyu çok güzel izah ediyor aslında: "Sömürge ve manda rejimleri sona erdiğinde ise bırakılan miras 'tek adam' rejimlerinin önünü açtı. Bunların Batı ile iyi geçinenlerine'lider', onunla çatışanlarına'diktatör' dendi."Batılıların kendileri ile iyi geçinenlere'lider' çatışanlara ise 'diktatör' demeleri,sadece sömürge ve manda rejimlerisonrasına ait bir durum değil. Halen,iyi geçindikleri diktatörlere 'lider',araları iyi olmayan liderlere de'diktatör' demeyi sürdürüyorlarçünkü. ABD eski Ankara BüyükelçisiJames Jeffrey, şunları söylemişti: "Erdoğan Washington'da veAvrupa'da sevilmiyor. Otoritergörülüyor... Batı daha önce Erdoğan'dandaha otoriter olan çok liderle muhatapoldu, olmaya da devam ediyor. Ama farkşu; (onlar) her koşulda bize yaltaklanıyor...
Bizimle aynı değerleri paylaşıyormuş gibi yapıyorlar. Erdoğan ise bizimleçatışıyor, çelişkilerimizi yüzümüzevuruyor." Batı için en önemli kriter menfaat. Menfaatine uygun olan'diktatör'e 'lider', aykırı olan 'lider'e'diktatör' demekte tereddüt bileetmiyor... Ancak, içimizdeki beyinsizlere ne oluyor, anlamak mümkün değil!..
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.