MURAT GENER

Diriliş gecesi

O geceyi anlatayım istiyorum.

Klavyem yetmiyor.

Kelimem bitiyor.

Dönüp dönüp okuyorum şehitlerimizin öykülerini.

Bir destan yazmam lazım ama harcım değil.

Hoş, destan dediğin de klavye başında yazılmaz ki zaten.

Hiç unutmayayım istiyorum o geceyi.

Köprüde kulaklarımızdan ıslık çalarak geçen mermilerin sesini hatırlayayım istiyorum hep.

Bombayı.

Uçağı.

Ölüm bir an.

Unutmamalıyım.

Unutmayayım istiyorum.

Açıp şehitlerin öykülerini okuyorum sonra.

O geceyi izliyorum yeniden.

Geçiyorum klavyenin başına.

Kelime yok.

Cümleler anlamsız.

Söz bitiyor.

Çaresize çaredir şair.

Sen susarsın o anlatır.

Zaten şair hep kelimelerin bittiği yerde sözü alır.

Tam o an Üstad Cahit Koytak yetişiyor imdada.

Cahil kelimelerimin yetmediği yerde çırpınırken ben, bir çırpıda anlatıveriyor o geceyi...


Bunlar, bana dedemin bayramda aldığı oyuncak tanklara benzemiyorlar,

Geçerken ağaçları titretiyor, bunlar,

Parktaki çiçekleri, otları,

Gökteki bulutları,

Yağmur beklentisini,

Minareyi

Ve ikindi ezanını

...

Dedemin dediğine göre

Kötülüğün henüz ulaşmadığı

Geleceği de titretiyorlarmış

Bu cuntacı tankları

Cahit Koytak / 18 Temmuz 2016


O gecenin şiiri bu.

'Usta' işi kelimelerle, 'tükenmez' kalemle yazılmış bir şiir...

Ya da destan...

Ve o geceden çok çok evvel yazılmış bir başka destan...

Bu defa Sezai Karakoç 10 yıllar evvelden anlatıyor zifiri karanlık geceyi...


Geceye yenilmeyen her kişiye, ödül olarak bir sabah ve bir gündüz, bir güneş vardır.

Sezai Karakoç


Yenilmedik o kara geceye, hiçbirimiz.

Şehitler dahil.

Yenemediler bizi.

Gaziler dahil.

Yenemezdiler de zaten.

Yenmek inanmak kökünden gelir çünkü.

Çünkü yenemez korkaklar.

Hainler dahil.

Anlatayım istiyorum o geceyi.

Anlatmak istiyorum.

Kelimelerim yetmiyor.

Acıyorum dağarcığıma, açıyorum Erdem Bayazıt okuyorum...

O her şeyi anlatıyor, ben anlıyorum, susuyorum...

Dirilmek yeniden

Yüzyıl süren bir berzahtan geçmişiz gibi

Kandan, kinden, öfkeden üstümüze bir sağanak boşanmış gibi

Sürekli lekelendiğimiz, çözülmeye terkedildiğimiz bir bataktan çıkar gibi

...

Durmadan geçiyordu o zamanlar

Üstümüzden tanklar, toplar, binler tonluk arabalar

Boğuk bir ses madeni bir böğürme

Bir metropol devinin içimizi titreten iniltisi

Ta uzaklarda şehirlerin üstünde kımıldayan

Bir korkunun yüreğimizde biriken tedirginliği

Bir sam yeli gibi, bedenimizi, yüzümüzü, saçlarımızı yalayarak

Çekiyordu bizi ve herkesi

...

Bir yıldız kayıyor kayıyor kayıyor

Bir dal uzuyor uzuyor

Bir gül kanıyor bir seher vaktinde

Yanıyor bur ateş için için

İçimde içimin de içinde

Bir ezgi dönüyor dönüyor

Bir ney eriyor dudaklarımda

...

Aşkın bir adı da yorulmamaktır.

Erdem Bayazıt / Aşk Risalesi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.