O geceyi anlatayım istiyorum.
Klavyem yetmiyor.
Kelimem bitiyor.
Dönüp dönüp okuyorum şehitlerimizin öykülerini.
Bir destan yazmam lazım ama harcım değil.
Hoş, destan dediğin de klavye başında yazılmaz ki zaten.
Hiç unutmayayım istiyorum o geceyi.
Köprüde kulaklarımızdan ıslık çalarak geçen mermilerin sesini hatırlayayım istiyorum hep.
Bombayı.
Uçağı.
Ölüm bir an.
Unutmamalıyım.
Unutmayayım istiyorum.
Açıp şehitlerin öykülerini okuyorum sonra.
O geceyi izliyorum yeniden.
Geçiyorum klavyenin başına.
Kelime yok.
Cümleler anlamsız.
Söz bitiyor.
Çaresize çaredir şair.
Sen susarsın o anlatır.
Zaten şair hep kelimelerin bittiği yerde sözü alır.
Tam o an Üstad Cahit Koytak yetişiyor imdada.
Cahil kelimelerimin yetmediği yerde çırpınırken ben, bir çırpıda anlatıveriyor o geceyi...
Bunlar, bana dedemin bayramda aldığı oyuncak tanklara benzemiyorlar,
Geçerken ağaçları titretiyor, bunlar,
Parktaki çiçekleri, otları,
Gökteki bulutları,
Yağmur beklentisini,
Minareyi
Ve ikindi ezanını
...
Dedemin dediğine göre
Kötülüğün henüz ulaşmadığı
Geleceği de titretiyorlarmış
Bu cuntacı tankları
Cahit Koytak / 18 Temmuz 2016
O gecenin şiiri bu.
'Usta' işi kelimelerle, 'tükenmez' kalemle yazılmış bir şiir...
Ya da destan...
Ve o geceden çok çok evvel yazılmış bir başka destan...
Bu defa Sezai Karakoç 10 yıllar evvelden anlatıyor zifiri karanlık geceyi...
Geceye yenilmeyen her kişiye, ödül olarak bir sabah ve bir gündüz, bir güneş vardır.
Sezai Karakoç
Yenilmedik o kara geceye, hiçbirimiz.
Şehitler dahil.
Yenemediler bizi.
Gaziler dahil.
Yenemezdiler de zaten.
Yenmek inanmak kökünden gelir çünkü.
Çünkü yenemez korkaklar.
Hainler dahil.
Anlatayım istiyorum o geceyi.
Anlatmak istiyorum.
Kelimelerim yetmiyor.
Acıyorum dağarcığıma, açıyorum Erdem Bayazıt okuyorum...
O her şeyi anlatıyor, ben anlıyorum, susuyorum...
Dirilmek yeniden
Yüzyıl süren bir berzahtan geçmişiz gibi
Kandan, kinden, öfkeden üstümüze bir sağanak boşanmış gibi
Sürekli lekelendiğimiz, çözülmeye terkedildiğimiz bir bataktan çıkar gibi
...
Durmadan geçiyordu o zamanlar
Üstümüzden tanklar, toplar, binler tonluk arabalar
Boğuk bir ses madeni bir böğürme
Bir metropol devinin içimizi titreten iniltisi
Ta uzaklarda şehirlerin üstünde kımıldayan
Bir korkunun yüreğimizde biriken tedirginliği
Bir sam yeli gibi, bedenimizi, yüzümüzü, saçlarımızı yalayarak
Çekiyordu bizi ve herkesi
...
Bir yıldız kayıyor kayıyor kayıyor
Bir dal uzuyor uzuyor
Bir gül kanıyor bir seher vaktinde
Yanıyor bur ateş için için
İçimde içimin de içinde
Bir ezgi dönüyor dönüyor
Bir ney eriyor dudaklarımda
...
Aşkın bir adı da yorulmamaktır.
Erdem Bayazıt / Aşk Risalesi