Ben bunları bir yerden tanıyorum ama...
Siyasetten önce, 1865- 1866 yılında, Fransız Mimar Bourgeois tarafından yapılan ve Osmanlı döneminde Harbiye Nezareti olarak kullanılan bu muhteşem yapının hakkını verelim.
Eğer hâlâ görmediyseniz ve yolunuz Beyazıt'a düşerse tavanı yağlı boya manzara resimleriyle süslenmiş bu muazzam mimariyi gezmenizi tavsiye ederim.
Hem çıkışta da Süleymaniye'deki kuru fasulyecilere falan uğrarsınız. Turşuyla harika gider. Leziz bir gün geçirirsiniz.
Hayal kurmayı bıraktıysanız geceye dönelim.
Bakan, iş dünyasından patronların, akademisyenlerin, sanatçıların ve gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Protokolden uzak son derece rahat bir ortamda süren sohbette sadece ekonomi ve politika konuşulmadı. Bakan da cool bir şekilde, esprilerle ve genç dille muhabbetin tam ortasındaydı. Ancak yine de hepimizin merak ettiği, ağustos ortasında başlayan ve doları tırmandıran o zor günlerin hikâyesiydi.
Albayrak da olabildiğince açık şekilde sürecin ayrıntılarını bizlerle paylaştı. Komplolara sapmadan ve ekonomik verileri, gerçekleri göz ardı etmeden, dalgalanmanın arkasındaki akla, "Başkentlere" dair önemli ipuçları verdi.
Kapalı bir "arka plan" toplantısı olduğu için şu kadarını söylemekle yetineyim... Kamuoyunun "muhalif" diye bildiği isimler bile söz alıp Albayrak'ın argümanlarını güçlü ve ikna edici bulduklarını söylediler. Bakan'ı en çok da onlar alkışladı.
Bir ara, Berat Albayrak'ın ekonomik savaşın ilk taarruzlarından olan 2013 yazına gönderme yaptığı sırada salondaki "Gezicilerin" yüzlerini aradı gözlerim.
O günlerde köşelerinden ateşe benzin döken meslektaşlardan ya da kültür endüstrisinde iş bulmak için anarşist takılan sanatçılardan bahsetmiyorum... Onların işi parayı verene düdüklerini çaldırmak.
Ben asıl, o günlerde otellerini militanlara açan, mağazalarını direniş üssüne çeviren milyon dolarlık çapulcuların yüzlerindeki ifadeyi merak ediyordum.
Çünkü dünyanın hiçbir yerinde onlar gibi politik bir "sermaye sınıfı" yoktu. Yaptıkları ticaretten çok siyaseti andırıyordu.
İncelenmeliydiler...
Ama nafile baktığım hiçbir yüzü tanımıyordum. Şimdi ağızları kulaklarında başlarını sallayan bu hacıyatmazlar Gezi'nin "anarşikleri" olamazdı.
Acaba nereye kaybolmuşlardı?
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Bilmem ‘Bizim üniversitelilerde tık yok’ diyenler utanırlar mı? (28.04.2024)
- Geçti o günler cancağızım (27.04.2024)
- Bu konuyu da gündeme getirir misiniz Özgür Bey? (26.04.2024)
- Dön baba dönelim... (24.04.2024)
- Irak petrolü Türkiye’yi çok rahatlatır (22.04.2024)
- Bu da oldu, gazeteci Dündar basına yayın yasağı getirdi (21.04.2024)
- Korkma belki fiyatlar düşmez! (20.04.2024)
- Kim iş yapmaya geldi kim yemeye görelim (19.04.2024)
- Vay be tuvalet kâğıdı bile var! (17.04.2024)
- İran sineması (15.04.2024)