HINCAL ULUÇ

Asıl Körler Ülkesi neresi?..

Yunan Mitolojisi'ne göre, Denizler Tanrısı Poseidon'un, Tanrılar Tanrısı Zeus'un gayri meşru ilişkilerinden doğan kızı Kerossa'dan olan oğlu Bizas, halkı ile yerleşecek yer ararken, bugünkü Sarayburnu'na gelmiş.. "Burası gerçek bir cennet" demiş.. Oraya yerleşme kararı vermiş. Kurduğu kente de adını vermiş.. Anladınız Bizans!.
Kral Bizas, "Bu cennet dururken gelip karşıya yerleşenler kör olmalı" demiş. Onların yaşadığı yere de "Körler Ülkesi" adını takmış..
Yani bugünkü Kadıköy, Körler Ülkesi.. mi?.
Bana sorarsanız tam tersi..
İstanbul'da asıl cennet karşısı.. Körler Ülkesi biziz, bugün..
Cennet de karşısı her bakımdan.. Anadolu Kavağı'ndan, Tuzla'ya kadar gidin.. Dünya güzeli sahiller.. Yemyeşil yamaçlar.. Harika yalılar.. Sonra.. Sonra eşsiz Bağdat Caddesi.. Eşini dünyada bir yerde gördüm. Paris'te Champ Elysee.. Ortada trafik.. İki yanda kentin en ünlü mağazaları.. Ve kaldırım kafeleri.. O geniş kaldırımlarda yürümeye doyamazsınız Bağdat Caddesi'nde.. Yorulunca da hemen orda oturacak bir yer vardır mutlak.. Tabii yer bulursanız.. Yaz kış doludur.. Çünkü Kadıköylü evde oturmayı sevmez. Çünkü Kadıköylü insan canlısıdır. İnsanlarla yürümeyi, insanlarla oturmayı sever..
Ve Kadıköy, hani 2010'da Avrupa Kültür Merkezi oldu ya.. Asıl Avrupa Kültür Merkezi de Kadıköy'dür..
Çünkü Kadıköy, hepsi dolu, hepsi çalışan Kültür ve Sanat Merkezleriyle doludur. Hepsi Kadıköy Belediyeleri'nin eseri. Hepsi her gece çalışıyor. Hepsi her zaman dolu..Çünkü Kadıköylü, yaşam doludur. Kültürle, sanatla, keyifle, hazla yaşamı severler onlar..
Kültür, sanat yuvalarından örnek mi vereyim?.
En başta, tarihi Süreyya Operası.. Süreyya Paşa tarafından "Opera" diye inşa edilip, hiç opera oynatmadan hurdaya dönen, depo olarak kullanılırken, Kadıköy Belediyesi tarafından, pırıl pırıl, tertemiz, harika opera binası haline, tüm süslemeleriyle geri döndürülen ve Devlet Opera ve Balesi'ne tahsis edilerek, halkımıza kazandırılan Süreyya Operası..
Sonra.. Caddebostan Kültür Merkezi.. Moda, Barış Manço Kültür Merkezi.. Kozyatağı Kültür Merkezi.. Yeldeğirmeni Kültür Merkezi.. Tarihi Edebiyat Sanat Kütüphanesi.. Karikatür Evi.. Acıbadem Gençlik Sanat Merkezi.. Çocuk Kültür Merkezi.. Kuzguncuk Tütün Deposu Devlet Tiyatrosu..
Hangisine gitseniz dolu.. Ki bu saydıklarım belli başlı olanları.. Tuzla'dan Kavak'a, ilçe belediyelerinin kendi adlarını taşıyan Kültür Merkezleri de ayrı..
Yani "Körler Ülkesi"nde yaşıyorsanız eğer, her gün, her gece kafanıza göre takılacak bir kültür sanat olayı bulabilirsiniz..
İşim, mesleğim bu tarafta olmasa, ya da ortada o korkunç Köprü trafiği bulunmasa, inanın karşıda yaşardım..
Körler Ülkesinde yani!.

*

Körler Ülkesi'nde 2 gece, bir sabah!..
Geçen hafta üç kez gittim, Körler Ülkesi'ne..
Birisi ilk.. Çellistanbul, dostlarımdan kurulu bir Çello Dörtlüsü.. Soho House'ın terasında güneşi batırdığımız o muhteşem konserden beri sesleri çıkmıyordu. Nihayet Murat (Berk) aradı.. "Ağbi cumartesi gecesi Yeldeğirmeni Sanat'tayız" dedi.
"Ora nere" dedim.. İlk defa duyuyorum ya.. "Gel gör" dedi. "Bayılacaksın.."
Caner eline telefonunu aldı. GPS ile Kadıköy'ün gecenin o saatinde bile hayat dolu, daracık ama nasıl sıcak, nasıl şirin, nasıl insanı saran kucaklayan sokaklarından geçtik. Kafeler, tarihten kalmış aktar dükkanları.. Lokanta, fast foodcular.. Gazozcular.. Satan değil, yapan ve satanlar.. Yahu bu sokaklar, tam sayfa röportaj konusu olur. Haberimiz yok.. Ve nihayet bir tarihi binanın önünde durduk..
Murat kapıda.. İçeri girdik ki?.
"Burası kilise miydi" dedim Murat'a.. O kadar belli yani.. Aynen öyleymiş. Eski Fransız Kilisesi.. Kilise cemaati gidince, kenara atılmış. Bakımsızlıktan çökmek üzereyken Kadıköy Belediyesi el atmış ve bu muhteşem salon ortaya çıkmış.. Kilise olduğu için mimarisi zaten akustik. Tam konser salonu.. Duvarlardaki süsler, pencerelerdeki vitraylar.. Daha konser başlamadan bayıldım ben.
Sonra Çağ Erçağ, Murat Berk, Melih Kara, Ediz Şekercioğlu dostlarımdan kurulu Çello Kuartet, nasıl güzel bir repertuar hazırlamış.. Yerli.. Yabancı.. Klasik.. Güncel.. Tangolar, poplar, türküler.. Son sandalyesine kadar dolu salon kalktı, kalktı, oturdu.
Yeldeğirmeni Sanat, her çarşamba caz, her cumartesi klasik geceleri yaparmış meğer.. Tıklayın..
http://kultursanat.kadikoy.bel.tr/

***

İkincisi, pazar sabahı.. Her pazar sabahım bir aksilik olmazsa, Klasik Pazarlar Kahve Konserleri'nde geçer ya.. Karaköy İskelesi ikinci katında, İstanbul Kitabevi'nde..
Artık kardeş gibi olduğumuz bizim konservatuvarlı gençler, Rabia, Berke, Ömer ve Mustafa Tabak, baba dostum, şarkıları ezber bilinen Erol Sayan'ın eserlerini seslendirdiler.
Bu konser, kitabevi kahvenin bir köşesinde, akustik başlamıştı. Baktım ses düzeni kurmuşlar. Neden?. Yerleşti de ondan. Artık bütün kahve dinliyor.
Harikaydı gençler.. Sahlep servisi de başlamış nihayet, bir türlü geçmeyen yaz havasına rağmen. Bayılırım simit batırıp yemeğe..
Kahve Konserleri'nden sonra iki durağım vardır.
Birincisi Kuzguncuk. İcadiye Caddesi'nde Çikolata Fabrikası.. Sevgili Fırat'a bir telefon.. Masamızı ayırır. Babamın Kuleli'de öğrenciyken Promenad Caddesi de hep doludur çünkü. En güzel kaldırım kafeleri..
İkincisi Kanlıca.. Orda da Erdoğan Kardeşim var. Aileden oldu artık. Yolda canım nasıl içli pilav çekti.. "Bu hafta Kanlıca" dedim Caner'e..
Yanında da Kanlıca yoğurdu.. Ama süzmesi.. Yeme de yanında yat!.

***

..Ve üçüncüsü.. Amerikalı eşim Holly sayarken söylerdi, hep.. "The last, but not the list.."
Sonuncu ama, sırada değil..
Kuzguncuk Tütün Deposu'ndaki o küçük, o sıcak sahnede "Kıyamete Çağrı" adlı oyunu izlemek için, Metin Belgin davet etti. O da kardeşim.. Bir de bana "Yalnız" diyorlar.. Yahu bu kent, kardeşim kaynıyor.
Kıyamete Çağrı, üç sene önce izlediğim, hâlâ sahnelenmeye devam eden Cehennem/ Nether adlı müthiş oyunun yazarı Jennifer Haley'nin. Metin adını söyler söylemez "Ordayım" dedim zaten.
Mavi Balina adlı bilgisayar oyununu duydunuz değil mi?. Hani oynayanları hem de nasıl bağımlı yapan ve verdiği emirlerle onları intihara sürükleyen katil oyun..
Jennifer Haley işte bu Mavi Balina'yı yazmış, ama Mavi Balina'dan on yıl evvel..
Los Angeleslı yazar, bilgisayar oyunları bağımlığının gençliği nereye götürdüğünü görmüş yani, ta o zaman..
Zor oyun.. Ağır oyun, ama izlerken insanı tir tir titreten, dehşete düşüren oyun. Sahneye koyması da zor. Çünkü durmadan değişen sahneler yüzünden, üç, beş dakikada bir es'ler koymak, seyircinin konsantrasyonunu bitirir. Metin harika ötesi bir çözüm bulmuş. 70 dakikalık oyun film şeridi gibi kayıp gidiyor.
Dört oyuncu, iki genç, Aslı Büşra Sarınç ve Enis Daniş, iki büyük Ahmet Mark Somers ve Rüyam Perihan Dirim, oyunun geçtiği mahallede farklı tipleri, hem de nasıl başarı ile canlandırıyorlar.. Hepsine alkış.. Hele de gençlere.. Olağanüstüler..
Kıyamete Çağrı, aslında Haley'yi, Nether/ Cehennem'e hazırlayan oyun. Metin de bir güzellik düşünmüş..
Kuzguncuk'ta önce Kıyamete Çağrı'yı, sonra Cehennem'i sahneleyecek, ilk fırsatta.. Arka arkaya izlemek, harika olur..
Bu arada üç tebrikim daha var. Oyunun genç çevirmeni Eda Söylerkaya, çok çok iyi.. Dekor tasarımcısı Hakan Dündar, Metin'in baş yardımcısı olmuş, bu zor oyunu sahnelemede.. Bir de, Kaçış 3 adlı bilgisayar oyununu gösteren video sahnelerini çeken Erkan Cerit..
Kıyamete Çağrı'yı bütün gençler, en fazla da çocukları yemeğe bile gelmede odasına kapanıp saatlerce bilgisayarla oynayan gençlerin anne ve babaları, mümkünse bağımlı çocuklarıyla izlemeli.
Tiyatroseverler, mutlak izlemeli..

*

Hayalimdi, Alkent!. Ya şimdi?..
Etiler Alkent, ben 1994'te kiracı olarak taşındığım, 2000'de ev sahibi olarak yerleştiğim yıllarda, İstanbul'un en gözde sitesiydi. Öyle ki, sitenin duvarlarında "Satılık/ Kiralık" ilanları görülmezdi. Emlakçılarda, gazete ilanlarında adına rastlanmazdı.
Kiraya, satışa çıkan daire sırada bekleyenlerin elinde kalırdı.
Şimdi bahçemden görüyorum. Yazın başından beri karşımda duruyor, camlara asılmış, "Satılık, kiralık" bezleri.. Fiyatlar nerdeyse yarıya düşmüş ama kapıyı çalan yok.. Niye?.
Çünkü Alkent eski Alkent değil..
Neden?.
Site Yönetimine "Aidatları en çok düşürme vaat edenler" geliyor da ondan.. Aidat nasıl düşecek?.
Adam atarak..
Alkent'i Alkent yapan, gözde yapan şey, bu sitede yaşamanın rahatlığı ve güvenliğiydi. 24 saat bir güvenlikçiye rastlamadan 50 metre gidemezdiniz. Geceleri K9 Köpekliler dolaşırdı sokaklarımızda..
Evde en küçük arıza mı var?. Suda, elektrikte.. Isıtmada.. Aklınıza ne gelirse.. Bir telefon. Hemen bir teknik eleman anında koşar gelir, sorunu çözerdi.
Alkent, yeşildi. Alkent rengarenkti. Çünkü yol kenarları, ortak park alanları, özel bahçelere özenle bakılır, mevsime göre çiçekler ekilirdi.
Alkent sokakları da, apartman koridor ve merdivenleri de tertemizdi. Çünkü müthiş bir temizlik ekibi de vardı..
Şimdi?.
Tasarrufçular seçimi kazanıyor ya.. En kolay tasarruf yolu da "Adam çıkarmak" ya!.
Güvenlik elemanı bir girişte var, bir çıkışta.. Bir tane de site içinde galiba..
Arızanız için artık randevu alıyorsunuz. Bahçıvan kadrosu iyice daraldı.
Peki çimlere kim bakacak?. Çim yok.. Ortak arazilere, bakım ve sulama istemeyen ot ektiler. Apartmana girerken mesela, merdivenin iki yanındaki saksılarda rengarenk çiçekler vardı. O saksılarda şimdi, bakım falan gerektirmeyen çalılar var. Tüm güzellik sıfır. Hem bahçıvan hem sulama masrafından tasarruf.Temizlik elemanları da azaltıldı. Sonuç.. Şimdi kaldırımlar, köpek boklarıyla dolu.. Köpek besleyenler, hayvanı yürüyüşe çıkarıyor, ama pisliğini alıp hemen ordaki çöp kutusuna atmıyorlar. Eğitimli (!) sitecileriz ya!. Evvelden bu işi temizlik elemanları yapıyordu. Sayıları azaltılınca, yetişemez oldular..
Yani..
Alkent, bizim Alkentimiz, bir aidat azaltma kampanyasına kurban gitti..
"Gidiyor" değil.. Gitti!.
Geçen hafta, kapı kapı bir açıklama dağıttı, yeni yönetim..
Bilmem kaç madde.. Hepsi, nerden ne tasarruf etmişler onun üzerine..
Yahu bir tane yapılan "Güzellik" olmaz mı, Marifetnamede?.
Nasrettin Hoca'nın bir eşek hikayesi vardır.. Hani fazla yem yiyor, pahalı oluyormuş da, Hoca, her gün bir tane eksiltmeye başlamış, nasılsa farkına varmaz diye..
Son taneyi de kaldırmış ki, günlük yemden..
"Tam da öğrenmişti yemsiz yaşamayı, ömrü yetmedi" diye dövünmeye başlamış Hoca..
Hayalim Alkent'i kabusuma döndürmeye başladılar. Yaşım 80 olmasa, çoktan gitmiştim..

*

TEBESSÜM
- Gepetto Usta, Pinokyo'dan sonra, kayın ağacından bir rahip kuklası yaptı. Ona ne isim koydu?.
- Kayınpeder!.

*

LAFLARIM
"Güven ayna gibidir. Bir kere kırıldı mı, hep çizik gösterir."
Ts. Eliot

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.