HINCAL ULUÇ

Teşekkürlerim Turizm Bakanı Ersoy’a!..

Ben çocukken, İstanbul'u Avrupa'ya "Londra asfaltı" bağlardı. Öyle otoban falan değil, bol virajlı, iki şeritli asfalt.. Asfalt olması o kadar önemliydi ki, toprak, şose ve arnavut kaldırımı yollar yanında, adı öyleydi. Londra asfaltı.. Sonu Londra'ya uzandığından. Karşıda da, Bağdat Caddesi vardı. İstanbul- Bağdat yolunun başlangıcı. O "Yol" değil, caddeydi. Çünkü, kentin, Kadıköy'ün içinden geçerdi. Londra asfaltı ise, surları geçtikten sonra ıssız.
İşte bu Londra asfaltı üzerinde, K. Çekmece'de "Beyti" vardı. İstanbul'un değil, Avrupa'nın da değil, dünyanın en ünlü kebapçısı.
İstanbul'un kapısı gibiydi Beyti.
Dünya liderlerine, ünlülerine, yıldızlarına, William Saroyan'a dek yazarlarına "Hoş geldin" demiş, dünya gazetelerine, dergilerine konu olmuştu.
Beyti sonra Florya'ya harika bir bahçeli villaya taşındı. Beyti Bey, yakın dostum, sevgili ağabeyimdir, hala işinin başında.. Hala konuklarını kapıda karşılıyor, kapıda uğurluyor. Öyle bir efsane.
İkinci efsane.. Borsa!.
Beyti İstanbul'un "Hoş geldin" kapısı ise, Borsa kalbi.. Çünkü şehrin tam kalbinde.. Nişantaşı'nda..
Kurucusu Rasim Özkanca da yakın dostum, arkadaşım. Aynen Beyti Bey gibi, işinin her aşamasında başındadır.. Malzemesini, yurdun neresinde en iyisi varsa ordan alır, en iyi şeflerle çalışır. Servis elemanlarını özel seçer, özel eğitir.
O da, İstanbul'a gelen bütün ama bütün ünlüleri ağırlar.. Clinton'dan, Fidel Castro'ya devlet liderlerine.. Sophia Loren gibi yıldızlara.. En ünlü iş adamları, gazetecilere dek, aklınıza kim gelirse..
Yurt dışından bir konuk geldiği zaman, kentin göbeğinde ve panoramik Boğaz manzarası içinde gururla, hatta kasılarak ağırlayacağınız yerdir Borsa..
Bulunduğu yer, Lütfi Kırdar, Kültür, Sanat ve Kongre Merkezi'nin olduğu bina.
Binanın sahibi İstanbul Belediyesi. TÜRSAB'a kiralamışlar, bilmem kaç senelik. TÜRSAB Türkiye Turizm ve Seyahat Acentaları Birliği.. Böylesi Uluslararası, böylesi turistik bir yerin TÜRSAB'a kiralanması da doğal.
Borsa, Lütfi Kırdar binasındaki tüm organizasyonların, galaların, kongrelerin, sergi ve fuarların, yeme, içme, ağırlama servislerini de yapıyor. Anlaşma öyle..
Her şey yıllardan beri mükemmel gidiyor.. Ben öyle sanıyordum. Dün Rasim'le konuşuyoruz.
"Hıncal Ağbi çok üzüleceksin biliyorum ama, ben Borsa'yı bırakıyorum" dedi.
Şaka ediyor sandım..
Yahu Borsa, Rasim demek. Onunla doğdu, onunla büyüdü.
Borsa İstanbul, Borsa Türkiye demek.. Et tırnak!.
Et, tırnaktan ayrılır mı?.
Özetledi.
TÜRSAB son yıllarda ödeme yapamaz olmuş. Borç milyonu aşmış. Oturup anlaşmışlar.. Borcu yeniden yapılandırmış, takside bağlamışlar.. Onu da ödememiş TÜRSAB..
"Alacağımı alamıyor, buna karşılık bütün gala, uluslararası kongre ve benzerlerine servis yapmaya devam ediyorum. Buna tahammül edemez duruma geldim" dedi.
"İçim kan ağlıyor ama, bırakmak zorundayım.."
Haberi, ortak dostumuz, o da restoran işindeki, Turizm Bakan Danışmanı Tayfun Topal almış. Hemen Bakan Mehmet Nuri Ersoy'u aramış. Ersoy da turizmci. Borsa'nın ne demek olduğunu en iyi bilenlerden.
Hemen Rasim'i aramış..
"Benden haber almadan, sakın ama sakın hiçbir şey yapma" demiş..
Bakan Ersoy el koymuş duruma yani..
Yani, Borsa'nın önemini, değerini en iyi bilen, kapanmasının ne demek olduğunu en iyi anlayacak olan adam.
Tayfun da yakın dostum. Beni bakanla tanıştırmak için bir yemek düzenlemişti. Üçümüz buluştuk. Tahmin ettiniz.. Borsa'da..
Şimdi, o bakan, Mehmet Nuri Ersoy el koydu ise, sorun çözülür, inanıyorum.
Çözülmeli de..
El koyan bakana teşekkür ediyorum.. Sorunu çözdüğü gün, bütün gücümle alkışlayacağım!.
Bu arada, binanın sahibi İmamoğlu Başkana da görev düşer, sanırım!.

*

ve Utanç Yayını!.
Olaylar öyle hızla gelişiyor, acilleşiyor ve güncelleşiyor ki, geçen haftadan beri, acil konular yüzünden "Yarış utanç.. Yayın utanç.. Vefa sıfır.." yazı dizime bir türlü sıra gelmedi. Kusura bakmasın, takipçileri..

***

Eğer birisi TRT'ye "İstanbul Maratonu'nu, öyle bir naklen yayın yapın, öyle bir piç edin ki, kimse izlemesin" emir verse, kamu televizyonu, benim vergilerimle yayın yapan kurum ancak bu kadar kötü, bu kadar çirkin, bu kadar ayıp, bu kadar amaçsız, bu kadar utanç dolu bir iş yapardı.
TRT Genel Müdürlüğü bu yayın hakkında soruşturma açtırmalıydı. Tabii, içlerinde bir tane izleyen meraklı ve sorumlu varsa..
Sayın Genel Müdür,
Makamınıza gelip, sizinle birlikte izleyebiliriz isterseniz.. Yazacaklarıma itirazı olan varsa, spor servisiniz de olabilir yanımızda..
İstanbul Maratonu nedir?.
Önce bir yarış..
Sonra.. İstanbul'u dünyaya bir cazibe merkezi olarak tanıtmak.. Yani bir Turizm, Tanıtma aracı..
TRT ne yarışı anlattı, ne İstanbul'u..
Yarış mı?.
Görüntüde koşan bir takım adamlar..
Kim bunlar belli değil.. Ne oluyor, önemli değil.. Kopan kim, kalan kim?. Tek isim söylemeden yarışı 35'inci kilometreye getirdi, sunucu.. Pardon sunmayıcı..
Şu ifadeye bakar mısınız?.
"Gurubun (Kimler o guruptakiler, onlar da asla söylenmedi) şu an kaçıncı kilometrede olduğunu bilmiyoruz. Çünkü kilometreyi göstermek üzere uygulama yüklediğimiz bilgisayar eski model çıktı ve çalışmadı."
Yani yayıncı kuruluş, bu yarış için hazırlığa ve denemelere en az bir ay evvel başlaması gereken spor servisinin özrüne bakın..
Böyle bir rezalet dünyanın hangi yayıncı kuruluşunda görülmüş.. Görülse, o adam, o adamlar, o kurumda bir gün daha kalabilir mi?.
Yarışı anlatmadı da, yanından civarından geçtiği tarihi, turistik, kültürel yapıları mı tanıttı?. Berlin, New York maratonlarını hayatlarında bir defa izlemiş, not almış olsalar bilirler. Ama boş ver.
Kim uğraşacak?.
Neler, neler var, parkur boyu.. Tanıtacaklarını seçecek, önceden kısa, 30 saniye, bir dakikalık videolarla içinden de görüntüler verecek, izleyene "Buraya gitmeli" dedirteceksin. İstanbul Maratonu o zaman İstanbul'a, İstanbul'un tanıtımına hizmet eder..
Ayasofya yahu!. Topkapı Sarayı, Gülhane Parkı yahu!. Marmararay.. Kıtaları bağlayan tünel yahu!.
Yok ki yok..
Kadınlar yarışı hiç takip edilmedi. Türkler ne yaptı bilmiyoruz. İlk beşe girenler, Olimpiyat hakkı kazanacak?. Bizden giren oldu mu?. TRT'nin umurunda değil.
Dünyada "Şeref Kürsüsü"nü yayınlamayan ilk Büyük Maraton Yayıncı kuruluşu olmayı da başardı TRT!.
Bakın Genel Müdürüm?
Bu rezil, bu ayıp, bu utanç yayınını 40 gün yazarım bitmez. Öyle feciydi.
Hiç ama hiçbir şey anlatmadan, yarışa dair tek bilgi, İstanbul için tek cazip tanıtım yapmadan "Güya" anlatan ve bunu adeta emirle, kasten yapmış gibi sırıtanlar için eğer soruşturma açtırmazsanız, izin verin onlar benim hakkımda "Hakaret" davası açsınlar ki, dediklerimi mahkemede kanıtlayayım..

***

Bir "Vefa" konusu kaldı. Onu ayrı yazmam gerekiyor. Artık ne gün, kısmetse.. Acelesi yok. Vefa'nın acelesi olmaz ki!.

*

Yaşayın evlatlar!..
"Evlatlar" dediğim, gerçekten evlatlarım kadar sevdiğim dostlarım, Borusan Kuartet'tir. Eski okurlar bilir..
Uzun zamandır ayrı kalmıştık. Enka'da buluştuk nihayet yeni sezonda.. O salona her girişte Şarık Ağabeyime bir selam sarkıtırım. "Bu ülkeden kazandığının bir bölümünü bu ülke insanına iade etmek" için trilyonluk arazisini, gelir getirmeyen, tersine masraf kapısı açan spor ve kültür hizmetlerine ayıran ve açık, kapalı tesisler kuran Şarık Ağabeyime ve onun emanetine sahip çıkan ailesine selam!.
Borusan Kuartet'ten geçen sezon bir anlaşmazlık sonucu İkinci Keman Olgu Kızılay ayrılmıştı. Çok üzülmüştüm. Onun yerini Özgür Baskın aldı. Onu hiç bilmiyor ama babasını tanıyordum. İlk defa "Beynelmilel" filminde izlediğim ve bayıldığım oyuncu Cezmi Baskın'ın oğluymuş.
Bu yeni Kuartet vardı işe Enka'da..
Esen, Özgür, Çağ, Efdal!.
"Yedi Ülke, Yedi Besteci"ydi konserin adı.
Türkiye'den, Adnan Saygun'la başlayıp, Norveç'te Grieg'le biten 7 ülke ve 7 besteci..
Hepsi, hepsi güzeldi ama, en çok Borodin'de mest oldum.. Harikaydı Esen!.
Hiç ummadığım biri, o 7 besteci içinde hayatta olan tek sanatçı Letonyalı Peteris Vasks'da ise, seyirci ile birlikte nasıl coştuk. Oysa programa bakarken "Bu kim, bunu nerden bulmuşlar" demiştim içimden.
Yani bu hem de nasıl çağdaş Letonyalı, benzetme nasıl düşer bilmem ama, klasik müziğin Rapçisi sanki.. Adam, bugünü bestelemiş yahu!.
İzlediğim en, ama gerçekten en güzel Kuartet Gecesi oldu.. Bu konser tekrarlanmalı bence..

*

Demek oluyormuş!..
İşte bu hafta salı günü 90a çekimi için gittiğim, Ihlamur Yıldız Caddesi'nin durumu..
Bu Birinci derece deprem kaçış yolunu, bu Boğaz Köprüsü bağlantısını, saatlerce iki yanlı park ederek kilitleyen ve yürüyerek beş dakikalık yolu nerdeyse yarım saatte zor geçilir hale getiren servis arabaları ortada yok!..
"Park edilmez" lehvaları ve hemen altındaki "EDS ile kontrol edilir" uyarılarına zerre aldırmadan yıllardır, bu yolu "Babalarının otoparkı" gibi kullanıyorlardı.. Uğraşmaya başladım. Görevimiz ya.. Her salı resimlerini çekip altına "İstanbul'da devlet yok" yazdım.
Ne Belediye Başkanı ilgilendi ne Vali.. Sonunda "Ankara'ya ithaf" diye bastım o rezil fotoğrafları sayfama..
Trafik Daire Başkanlığı el koydu, Başkent'ten.. İşte sonuç bu..
Yani!.
"İstenirse" oluyormuş demek!.
Güzel!. Güzel de.. Bu ülkede "Devlet yasağı 3 gün sürer" yerleşmiş geleneği de var.
Ancak Ankara'dan emir gelince ve sadece o emir içeriğince, emir günü denetim yapan, mesela sadece emniyet kemerlerini, mesela sadece çakarları, mesela sadece ceple konuşanları denetleyen İstanbul trafiği, bu işin arkasında kaç gün durur, bilmem..
Ben onların "Park yapılmaz" levhası altında yerleşenleri çektirirken "Kusura bakmayın Hıncal Uluç yazdı da ondan çektiriyoruz. Bir kaç gün idare ediyoruz" dediklerini de bilirim. Öyle de oldu zaten. Gidin Nispetiye Caddesi'nden Bebek'e inen kavşağa göreceksiniz.. Hala otopark o kavşak ve trafik lambalarının altı.. Hepsi hepsi iki gün koydurmadılar. Bitti devlet yasağı..
Ben her salı, o caddede, Başakşehir Üniversitesi ile ayni binadaki atv stüdyolarındayım.
atv, aHaber, aPara ve aSpor'da çalışan yüzlerce gazetecinin umurunda değil, ama benim umurumda. Ben yazıp bırakmam. Takip ederim.
Durum değişirse, resmini gene bu sayfada görürsünüz.

*

Tebessüm
Adam üniversite bitirmiş. Gazeteci, hatta köşe yazarı olmuş, hala "De'lerin, da'ların ne zaman bitişik, ne zaman ayrı yazılacağını" öğrenememiş.
Bende çok kızıyorum!.

*

Sevdiğim Laflar
"Yüreğinde hissedersen, mesafe yoktur."
Richard Bach

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.