HINCAL ULUÇ

Sabah.com.tr!.

En çok şikayet aldığım konu, Sabah.com.tr Yani gazetemin internet sitesi..
Günümüzde gazeteleri internetten okuyanların sayısı, kağıttan okuyanları misliyle katladığı için, şikayetler de katlanıyor.
Kağıt gazetelerde nasıl bir tiraj rekabeti varsa, internet sayfalarında da "Tık Sayısı" çekişmesi var.
Bu yüzden interneti yönetenler, tık sayısını arttırmak için her türlü cambazlığa (Ne yazık ki, bulabildiğim en kibar sözcük bu) baş vuruyorlar..
Şikayetleri kontrol için kendi yazıma bakmak istedim.. Bir tek yazım için 40 tık.. İnsan lanet edip cayar.
Onca tıkla köşeme nihayet doğru dürüst ulaşılsa neyse.. O da yok. Köşedeki resimler, internette yok.
Bir haberi "Galeri" deyip 20 tık, 20 resimle veriyorlar ama, köşe yazısının "Şart" resmini koymuyorlar.
Mesela dün Emekli olanlara Sosyal Sigortaların verdiği kartın resmi vardı sayfamda.. İnternette yok. Oysa yazının sebebi o kart..
O kartı görmeyen, üzerindeki "Ölüm Tahsis No" başlığını okumayan o yazıyı anlayabilir mi?

***

Abuzittin'e Mektuplar!.

Haftasonları herkesten önce benim keyfimdi, Abuzittin'e Mektuplar okumak.. Ne zamandır, derseniz, 60 yıl falan önceden söz ediyorum.
TRT Televizyonlarının kuruluş yıllarındaki eğlence programlarının yıldız sunucusu Güneş Tecelli, bizim spor servisindeydi ama o müthiş mizah dolu kalemi ile de her pazar, ülkede olup bitenleri, hayali arkadaşı Abuzittin'e mektup yazarak anlatırdı.
Eski okurlar hatırlar.. Baskı, kıyamet, bu köşeye taşımayı başardım, Güneş'i.. Mesleği bırakmış, bir Marmaris koyunda minik bir tatil köyü kurmuş orda inzivaya çekilmişti. Harikalar yaratmaya başladı, gene.. Ama sonunda sıkıldı.. "Yeter" dedi..
Kesti..
Yıllardır yazmıyordu. Ben de "Yaz" diye bastırıyordum. Sonunda anlaştık..
"Şef" dedi.. (60 yıldır "Şef"der bana.. Spor Servisi şefiydim ya..) "Öyle her hafta mecburi olmasın, üzerime baskı koymasın!." "Tamam" dedim.. Sabah geldim.. Yasemin müjdeledi.. "Abuzittin'e Mektup geldi.." Bir nefeste okudum.. Buyrun..

***

Abuzittinciğim Bizim şef, Hıncal Uluç, hafta sonları yayınlanacak yazılar neşeli, keyifli yazılar olsun der. Son derece haklı..Ama gel gör ben ne zaman klavyenin başına otursam acayip bişeyler oluyor, yazamadan edemiyorum..
Bu defa da yangın çıktı. Bördübet ormanlarında..
Okluk Koyuna doğru yürüyen dev alev topu.
Olayı basında da göremedim. Bördübet benim kaldığım köy. Aaa, bir baktık dört tepe ilerde siyah dumanlar.
O gün Dünya Ralli Şampiyonasının bir etabı bizim buralarda yapılıyor. Arabanın biri 7 Adalar civarında devrilip ateş almış. Ormanın içinden geçen daracık, toprak yol.. Hertaraf ağaç ve yeşillik. Alevler parlamış.
Herhalde yarışı organize edenlerin ellerinde yeterli eleman ve bununla birlikte araç gereç yok ki parkurdan bir arabanın eksildiğini anlayamamışlar..
Anlayıncaya kadar 20 dakika geçiyor. Rüzgarlı bir hava. Alevler önce denize yöneliyor sonra kuzeye dönüyor. Kuzeyde de Okluk Koyu ve Karacasöğüt var.. Kuş uçuşu olsa olsa 9 kilometre.
Ormanlık yerde, rüzgar altında, yükünü almış alevler için 9 kilometre ne ki..
Orman İdaresi, gözetleme istasyonlarından yangın ikazını hemen alıyor ama ormana giremiyorlar.
Çünkü toprak yolda akıl almaz hızda giden yarış arabaları var. Organizatörler yarışı durduracak ki işe başlasınlar.
Yangın ekipleri her an tetikte zaten. Yarış 20 dakika gecikmeyle durdurulunca, uçaklar, helikopterler peşinden de bir sürü arazöz alevlere yükleniyor.
Ben o sırada oradaydım hakikaten filmlerde seyredebileceğimiz bir manzara vardı. O kadar uçak o kadar helikopter alevlere karşı koşturan itfaiyeciler..
Gökten de adeta yağmur yağıyor. Müthiş bir trafik..
25 hektarlık orman kül oldu. Yaklaşık 25 futbol sahası denebilir. Eğer denize doğru inseydi birkaç koy mahvolurdu.. Bunlar Gökova'nın 5 yıldızlı koyları.. Saklı Liman gibi..
Federasyon yöneticileri eksikleri görmüşlerdir.
Bundan sonra ona göre önlemler alırlar, haberleşme ağlarını geliştirirler herhalde..
İki gün önce de Bördübet 'in batısında Horoztepe'de yıldırımdan yangın çıktıydı. Alevler ne zaman köye inecek derken, Orman'ın kara ekipleri, sabaha kadar süren, olağanüstü çalışmayla Bördübet'i kurtardılar.
Yangın akşam saatlerinde başladığından ne uçak ne helikopterle müdahale yapılamadı. İş, yer ekiplerine kaldı. Arazinin zor şartları nedeniyle arazözler alevlere yaklaşamadılar, olay büyüdü.
Oysa, tecrübeli ormancıların bana anlattığına göre tek bir helikopter, başlangıçta, on onbeş dakikada yangını söndürebilirdi. Bizde hâlâ gece görüşlü hava araçları yok.
Kim bilir, belki günün birinde birisi de Orman İdaresine üç dört gece görüşlü helikopter hibe eder, ormanlarımızı yanmaktan kurtarırız kardeşim.
Münasip yerlerinden öperim Abuzittinciğim.
Kardeşin, Güneş.

***

Bu gece!..

Yılmaz Gruda!. 1930 doğumlu..
Yani 88 yaşında.. Ve de bu gece sahnede..
88 yaşında sahnede.. O 88 yılın 70'ini geçirdiği sahnede olmak, olabilmek ne büyük mutluluktur. Kutlarım usta!.
Bu gece o büyük ustayı, Kadıköy Halk Eğitim sahnesinde izlemek isterdim, "Gülmeye Geldik Dünyaya" adlı oyunda..
Büyük Usta 70 yıldır sahnede.. Ben de onu en az 60 yıldır izliyorum.. Her türlü oyunda, her türlü rolde izlemeye doyamadığım bir dev sanatçıdır.
Bu oyunu da bir yerlerde bulup izleyeceğim mutlak..
İstanbul'un bildiğim, gördüğüm, yaşadığım en sanatsever ilçesi, Kadıköylüler bu gece o muhteşem Yılmaz'ı, Büyük Gruda'yı yalnız bırakmayacaklardır, inanıyorum!.

***

İzmir'de bir Yılan Hikâyesi!..

Ben çocukken Kilis'te bir laf vardı.. "Akrabanın Akrabaya akrep etmez, ettiğini" derlerdi..
Günümüzde laf yenilenmiş sanki..
"İzmirli'nin İzmirli'ye akrep etmez, ettiğini.." Bu İzmir, kente eklenecek her güzelliğe, halka mutluluk, rahatlık verecek, kültüre, sanata katkıda bulunacak her şeye itiraz eden ve her defasında da mahkemeden "Şak" diye yürütmeyi durdurma kararı alan "İstemezükçüler" olmasaydı, inanın şimdikinden kaç misli mükemmeldi.
Son İzmir Tatilimde dolaşırken, halkın, basının ve benim "Utanç Çukuru" dediğimiz yeri gördüm gene Basmane'de..
Niye Utanç Çukuru..
O zaman en başından çok özet (Aslında roman olur çünkü) anlatayım..

***

İzmir'in gelmiş geçmiş en başarılı, en iz bırakan başkanlarından Burhan Özfatura, Belediye'ye ait geniş alana 1998'de Dünya Ticaret Merkezi ve Opera salonu yapılmasına karar verdi.
İhaleyi, Kemal Zorlu'nun öncülüğünde, İzmirli işadamlarının oluşturduğu Güç Birliği aldı.
Finansmana EGS Bank destek oluyordu.
Güç Birliği çalışmalara başladı. Temel çukuru bitmek üzereydi ki eski başkan Yüksel Çakmur'un açtığı ve çeşitli odaların desteklediği davalar, çalışmaları durdurdu.
Ortada "Çukur" kaldı.
Davalar yıllarca sürdü. Güç Birliği ve EGS Bank, 2001'de krize yakalandı. Daha sonraki Belediye Başkanları çözüm için uğraşırken, karşılarında eski davaları buldular.
Sonunda, Güç Birliği'nin borçlarından ötürü, Çukura TMSF el koydu.
20 yıl boyu İzmir'e her gittiğimde, bu leş çukuru gördüm hep..
2014'te TMSF arsayı satışa çıkardı ama ihalelere kimse katılmadı.
Son Başkan Aziz Kocaoğlu da Çukur'u prestij meselesi yapıp kolları sıvadı. Müthiş bir mücadele verdi. Projedeki kamu payını, TMSF ile pazarlık yaparak, yüzde 12'den yüzde 30'a çıkardı. Böylece o alanda yapılacak simge yapının yüzde 30'u belediyenin, yani İzmir halkının olacaktı.
TMSF, 2016'da üçüncü kez ihale açtı.
Tek katılan İzmir'e gerçekten büyük sanatsal ve kültürel katkıları olan Folkart oldu. Folkart'ın idealist patronu Mesut Sancak'ın neler yaptığını bu köşede çok okudunuz. Yeniden yazmama gerek yok.
İhaleyi 80 milyon dolara kazanan Folkart belediyenin önerileriyle, içindeki 1000 kişilik tiyatro drama, 1000 metrekarelik sergi salonuyla, İzmir'in yeni simgelerinden biri olabilecek, dünya- nın konuşabileceği, tamamen yeşil özellikli, harika bir proje hazırladı. Bu proje için aylarca Türkiye ve dünyadan önemli mimarlık ofisleriyle çalışıldı. Çok ciddi paralar harcanarak ortaya çıkarılan harika proje kamuoyu ile paylaşılmaya hazırken, yine aynı senaryo devreye girdi.
Davalar gene başladı. İnanmazsınız bu defa davacı, o davalardan en çok çeken Kemal Zorlu'ydu. İş gecikirken TMSF, Zorlu ile anlaştı.
Ama Utanç Çukuru'nun kaderi değişmedi.
Bu defa da, Yüksel Çakmur tarafından açılan ve odaların desteklediği dava nedeniyle, mahkeme 2018 yılına girerken yeniden "Yürütmeyi durdurma kararı" verdi. Tüm çalışmalar bir defa daha durdu.
Benim gördüğüm manzara işte buydu..
Çukurun etrafı devasa ahşap perdelerle çevrilmiş.
Bu perde üzerinde o harika projenin, yani İzmir'e bir anıt olacak yapının bitmiş halinin görüntüleri var. Arkasındaysa, Utanç Çukuru tüm dehşeti ile bekliyor..
Neyi bekliyor?.
20 yaşına gelen Çukur'un, o utanç leşinin bir 20 sene daha İzmir'i utandırmasını mı?

***

Sevdiğim laflar

"O işin başarılmasının imkânsız olduğunu bilmedikleri için başardılar."
Mark Twain

***

Tebessüm

Öğretmen (Telefonda) - Demek Küçük Temel üşüttü biraz, ateşi var, bugün okula gelemiyor, öyle mi? Geçmiş olsun. Kiminle görüştüm?
Ses- Babamla...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.