HINCAL ULUÇ

Sevdiğim sözler

"Değişim, gelişim anlamına gelmez."
H. L. Mencken

-------------------------------------------
Tribünde Cumhurbaşkanı!..

Beşiktaş'ın Şampiyonlar Ligi maçlarında ikinci kez Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı tribünde görünce, bir başka Cumhurbaşkanı, İtalyan Pertini'yi hatırladım.
1982'de İtalya hiç de beklenmedik şekilde, hem de "İtalya'ya fazla atan guruptan çıkar" denen bir ortamda iki favori Brezilya ve Arjantin'i geçip, finale dek gelince, Cumhurbaşkanı Pertini "Hazırlayın uçağımı. Madrid'e gidip, kupayı ve takımı alarak geleceğim" demişti. Danışmanları "Yapmayın ne olur" diye yalvarırken.. "Buraya kadar gelmiş İtalya, Derwall'in Almanyası'nı yenemez ve kupayı alamazsa, tüm İtalyan halkı 'Pertini uğursuz geldi" der demişlerdi. Ben de o zaman Cumhuriyet'te yazmıştım olayı..
Maçı Bernabeu Stadı'nda, Türk medyasına ayrılan kontenjan için çektiğimiz kurada bana yer çıkmadığı için, merdivende oturarak, Pertini'den on metre ötede izlemiştim. Maç kadar da, o dünya şirini, sevimli ve heyecanlı ihtiyarı..
Pertini sözünü tuttu. Kupayı da, takımı da aldı uçağına ve döndü.
Beşiktaş da İtalya gibiydi. Kendi sahasında 1 puan, orda 3-1 yendiği Porto önünde guruptan birinci çıkması için yetiyordu. İş garanti gibiydi. Ama o maçı kaybetse, ardından Leipzig'e de yenilse neler olurdu neler?.
Neye bağlardı o zaman, ülkenin nerdeyse yarısı!.
Tıpkı Pertini gibi, bizim Cumhurbaşkanımızı da, inancından, yüreğinden ve cesaretinden dolayı kutluyorum!.
-------------------------------------------

Adalet mülkün nasıl temeli, peki?.
Adalet Bakanı Abdulhamit Gül'e "Bu ülkede mevcut yasalar, suç işlenmesini önlemeye yeterli değil" demiş, örnekler vermiş "Siz de 'Yeterli' diyenlerdenseniz, yarın gazetelere beraber bakalım" demiştim dün..
Bu sabah, gazetenin ortasında benim o yazım dururken, öte sayfalarda iki haber vardı..
"3 yaşındaki Selin'i serviste unuttular!."
Okul servislerinin sebep olduğu çocuk ölümleri bardakları taşırınca, Milli Eğitim, Ulaştırma, İçişleri ve Adalet Bakanlığı sorumluları el ele verip yepyeni yönetmelik hazırlamışlardı, sözüm ona önleyecek. O yönetmelikten sonra olanların haddi hesabı yok..
İşte hem de iki kişi, sürücü ve hostes, 3 yaşındaki çocuğu Ana okuluna teslim etmemiş, arabada unutmuşlar beş saat!. Sınıf öğretmenleri, okul yönetimine haber vermişler o sabah "Gelmedi" diye.. Yönetim aileyi aramamış.. Servisteki sürücü ve hostese de sormamış, hepsinin elinde cep telefonu denen o rezil dedikodu aleti varken üstelik..
Çocuk kısmetliymiş de hayatta kalmış.. Allah korumuş yani..
Sonra.. Sürücü ve hostesin ifadesini alıp serbest bırakmışlar. Okul Müdürü sorguya bile çağrılmamış..
Şimdi bir değil, bin yönetmelik yapın.. Bir çocuğu ölüme terk etmenin cezası, "Çocuk ölmedi" diye, "İfade almak"tan ibaretse eğer, o ülkede 'Okul Servisinde Çocuk Cinayetleri' biter mi" diye sormuyorum bile.. Mal meydanda!. Bitmiyor işte..
Öteki haber.. Beşiktaş'ta Belediye Zabıtası, bakın magandalar, mafya tetikçileri değil, kamunun görevlileri, belediyenin güya nizamı tesis edecek kolluk kuvvetleri, kahvehane basıp, sahibini sandalyeleri kafasında kırarak dövmüşler.. Ölümden dönen adamın kan revan içindeki resmi, gazetede.
Neymiş, pazar günü kaldırıma bir masa atmış..
Yahu bir pastırma yazı pazarı, belki de sonuncusu.. Üç dört insan nefes alacak, bir esnaf da üç kuruş kazanacak.. O belediyenin zabıtası, diyelim kurallara aykırı.. Buna hoşgörü ile bakmaz mı?. Beşiktaş kaldırımları park eden arabalar yüzünden, vatandaşı yola indirir, trafiğin içinden yürütür, onu seyreder Beşiktaş zabıtası. Çünkü o arabaların sahipleri farklıdır.. Mesela bizim Ayazma Deresinde milyarder galericilerin teşhir yerleridir, halkın (!) kaldırımları.. Onlardan sanki (!) rüşvet alır ve görmezden gelirler.. Fakirin bir masası için adam döverler..
Cezaları mı, sayın bakanım..
Benim burada "Çüş" demem.. Hepsi o!..
Ziya paşa "Milyonla çalan mesned-i izzette serefraz/ Birkaç kuruşu mürtekibin cay-ı kürektir" demiş, Osmanlı zamanında.. Değişen bir şey yok. Milyonu götür, sefanı sür.. Üç kuruşu cebine at, cezan müebbet, hâlâ..
Birlikte Ayazma Deresi yoluna inelim mi, bizim gazeteye uğrayın da, birlikte, Sayın Bakanım!. Yokuş aşağı yolda yürümeyi deneyelim mi birlikte..
Ora da Beşiktaş.. Vatandaşın bir masa için ölümcül dövüldüğü Şair Veysi sokak da..
Peki, o vahşi zabıtalar için ne yapılacak bu ülkede.. Hem adamı, hem de devletin adını kanlar içinde bırakan üniformalı yaratıklar için?.
Yolcuya bıçak çeken Belediye Otobüsü şoförü vardı, bir gün evvel?. O nerde?. Yemin ederim, direksiyondadır, hâlâ!.
Hadi önleyin Sayın Bakanım!.
-------------------------------------------
Ah Oray ah!..
İstanbul'un yarı nüfuslusu Yunanistan'dan bir sürü sanatçıyı dünyaya tanıtan Ahmet Ertegün ve Arif Mardin'in bu ülkede yeterince tanınmadığını yazmıştı Oray Eğin kardeşim de, ben de "Onlar tanınmak istemediler ki" diye cevap vermiş, "Çünkü Türk olarak nam yapmak istemiyorlardı" demiştim. "İsteseler, Türkiye'den de bir sanatçıyı, o devirde 600 radyo ve televizyon kanalına sahip Atlantik Plak Şirketleri sayesinde ünlü yaparlardı. O Amerika ki, reklamla milyonlarca çakıl taşı sattılar 'Evcil taş' diye isim takarak.. "Bu evciller üstelik mama istemez, etrafı kirletmez, diyerek!."
Oray Kardeşim yıllardır Amerika'da yaşadığı, orada reklamın gücünü en iyi bildiği halde, Sezen Aksu'yu ismen aşağılayarak "Türkiye'de yetenek yoksa, Arif Mardin ve Ahmet Ertegün ne yapsın" demez mi?.
Yani bu nasıl bir komplekstir Oray?. Sana yakışıyor mu?.
Leyla Gencerleri, Semiha Berksoyları asır evvel dünyaya armağan eden ülkede yetenek yok öyle mi?.
Asude Karayavuz'u duydun mu?. Ya da Murat Karahan'ı mesela.. Google'a gir bu isimleri yaz da bak bakalım, dünyanın en büyük operalarında hangi baş rolleri seslendiriyorlar?. Opera gibi, sesin zirvesi bir sanat dalında en tepelerde olacaksın ama popta tek yetenek çıkmayacak öyle mi?. Güldürme beni Oray!.
Ahmet Ertegün'ün Bodrum'da şato gibi içi görünmez bir devasa villası var.. Hollywood'un ve Amerikan pop dünyasının en ünlülerini orada ağırlardı, her yaz.. Bir tek kişi gördü mü, o ünlüleri Bodrum sokak, ya da plajlarında.. Bir tek fotoğrafları çıktı mı, medyada.. Saklardı Ertegün çünkü.. Her sabah o şato kapısından camları siyah filmli arabalar çıkar, konukları Ertegün'ün teknesine alır ve Yunan adalarına götürürdü.
Niye Türkiye'de gizli kalıp, Yunan'da dünya medyasına poz verirdi o ünlüler Oray!.
Son defa rica ediyorum.. Hele bir kafanı kullan!.
-------------------------------------------
Tebessüm
- Dede, sen niye hayat sigortası yaptırmadın?.
- Ölünce sahiden üzülesiniz diye, evlat!.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.