HINCAL ULUÇ

Bu bir mektup değil, belgedir!..

Alman Parlamentosu'nun bir yerlerden işaret almış gibi, apar topar ve ittifakla aldığı "Soykırım" kararının, en çok Türk vatandaşı Ermeni dostlarımı sıkıntıya sokacağını yazmıştım. Tanıdığım ve çok sevdiğim Patrik Mutafyan'a vekalet eden, gene tanıdığım Aram Ateşyan, karar üzerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a bir mektup yazdı. Tamamını hiçbir gazetede görmedim.. Oysa bir mektup olmanın ötesinde belge niteliğindeki bu satırları, hepimizin okuması, hatta kesip saklaması gerekiyordu. Bu yüzden tamamını sütunlarıma almaya karar verdim.
Okuyun.. Alman Meclisi'ne, tasarıyı hazırlayıp sunan Yeşiller'in lideri Cem Özdemir başta, "Kabul Oyu" için el kaldıran 13 Türk asıllı Milletvekili de okusunlar.. Belki biraz utanırlar..
***

Sayın Cumhurbaşkanımız,
Birinci Dünya Savaşı'nın trajik dönemlerinde cereyan etmiş olaylar hakkında Almanya Cumhuriyeti Millet Meclisi'nin aldığı karar, Milletimiz nezdinde derin bir üzüntü yaratmıştır. Türkiye Ermenileri Cemaati olarak bu üzüntüye paydaş olduğumuzu, kalbi ve samimi duygularımızın bir ifadesi olarak Yüksek Makamınıza arz ediyoruz.
Türkiye Ermenileri Patrikliği, vatandaşlık bağlarıyla bağlı olduğu Devlet'e karşı yükümlülüklerini kusursuz yerine getiren, ve kendisini bu ülke insanlarından farklı görme kompleksinden sıyrılmış, gerektiğinde kanun ve nizam çerçevesi dahilinde hakkını korumasını bilen Hıristiyan-Ermeni Türk vatandaşlarının duygularına tercüman olmayı kendisine şiar edinmiş dini bir kurumdur. Patriklik Makamı, geleneksel çizgide kalınarak dengeli bir duruş sergilenmesinin bazılarının hoşuna gitmeyeceğinin de bilincindedir. Bu kutsal makamda görev yapan merhum Patriklerimiz, gerek ifadeleri, gerekse takındıkları yapıcı tavırlarla önderlik ettikleri cemaate dini hizmet vermeleri dışında, onlara örnek olacak olumlu davranışlarıyla tarihe geçmişlerdir. Bu büyüklerimizin örnek davranışları günümüzde de rehberimiz olmaya devam etmektedir.
Bu bağlamda, Alman vatandaşlarının oylarıyla teşkil edilmiş bir meclisin, kendilerini seçmiş olan milletin huzuru, refahı, güvenliği ve özet olarak selamet ve esenliği için yasalar çıkarmak olan görevinin yanında, hakkı olmadığı bir konuda fikir beyan etmesi ve bu beyanını yasallaştırması ve bunu da tüm Alman Milleti adına yapması ve kendisini yargıç mevkiinde görmesi kadar hatalı bir davranışta bulunması kabul edilemez.
Sayın Cumhurbaşkanımız,
Türkiye Ermeni toplumu o acılı ve de kederli günleri yaşayanların torunlarıdır. Zat-ı Alilerinizin bu yıl yayınladıkları taziye mesajında "Tarih bilinci ve insanlık hukuku gereğince, Osmanlı Ermenilerinin hatıralarına sahip çıkmaya devam edileceği, Türklerle Ermenilerin bin yıla uzanan ortak yaşam kültürünün hatırlatılmasının sürdürüleceği" dile getirilmişti. Müteaddit vesilelerle bu ifade doğrultusunda hareket etmiş olan Patriklik Makamı, bu tutumunu gelecekte de sürdürmeye devam edecektir.
Alman İmparatorluğu'nun bu trajik olaylardaki menfi rolünün iki satırla geçiştirilmesi, Osmanlı Türkiyesi'nin suçlanmasından da öte, tamamen suçlu ilan edilmesi etik açıdan tartışılacak bir olgudur. Ayrıca yasallaşan tasarının Alman kamuoyunun hissiyatına ne derece tercüman olduğu gerçekten tartışmalıdır.
Birçok vesilelerle ifade ettiğimiz gibi, Ermeni milleti nezdinde bir travma yaratmış bu acının uluslararası siyaset arenasında kullanılması gerçekten bir hüzün ve bir acı kaynağıdır. Kabul edilen bu yasa ve bununla aynı niteliği haiz yasalar bizleri derinden yaralamaktadır. Ermeni milletinin tarih sayfalarındaki bu acısı, ne yazık ki uluslararası siyaset platformunda Türkiye'yi ve Türk Milleti'ni suçlamak ve cezalandırmak için bir araç olarak algılanmakta ve bu sakil anlayış nedeniyle Türkiye Ermeni toplumunun üst ve alt kimliklerinin yara almasına neden olmaktadır. Bu ve bu gibi yasaları coşkulu alkışlarla kutlayanların araladıkları pencereden, bir gerçek yaşam manzarasının varlığını gözlemliyoruz. Duymak ve dinlemek için kulakları olanlar, bu manzaradan yansıyan Ermeni Milletinin emperyalist güçler tarafından nasıl kullanıldığı gerçeğinin yankılarını duyabilirler.
Türk ve Ermeni halkları aynı coğrafyayı paylaşmak durumundalar. Bu iki kadim ve komşu halk nefret ve düşmanlık söylemleriyle birbirinden uzaklaştırılmamalı, tarihin siyasileştirilmesi yerine dostluk ve barış hedefiyle çalışılmalıdır. Ortak tarihi ve benzer gelenekleri olan iki komşu halk, bir gün dostluk atmosferini birlikte soluyacaklardır. Yeter ki, bunun gerçekleşmesi imkânsız görülmesin ve yararı olmayan tohumlar ekilmesin. Bir gün gelecek bu iki halk birlikte tarlalarındaki zehirli otları temizleyecek ve arınmış tarlalara buğday ekecekler. Bununla da yetinmeyecekler. Bu tarlaların buğdaylarından hazırlanmış ekmeği bir sevgi ve dostluk nişanesi olarak tuza banıp paylaşacaklardır.
Siyaset adamlarının kendi anladıkları şekilde ve siyasi hesapları doğrultusunda, halkımızın bu acıları hakkında fikirlerini beyan ettikleri bir dünyada, Patriklik Makamı olarak Türkiye ve Ermenistan'ın dostluğu ve iyi komşuluk ilişkileri içersinde olmaları için dua etmeye devam edeceğiz.
Bu duruşumuz bizler için inancımızın bir gereği olduğu kadar, vatandaşlık duygularımızın da ifadesidir. Aynı zamanda biliyoruz ki bazıları bu duruşumuza olumlu gözle bakmayacak. Allah her iki ülkenin vatandaşlarının yüreklerinde işlesin. Allah, iyiyi ve güzeli inşa etmeye azmetmiş kullarına yardım etsin.
Bu vesileyle duyduğumuz teessürü bir kez daha dile getiriyor, Zat-ı Alilerinize sağlık, başarı ve mutluluk ihsan etmesini Allah'tan diliyoruz. Ayrıca, yurdumuz insanına yararlı hizmetlerde bulunan Devlet Ricalini çalışmalarında başarılı kılmasını Yüce Allah'tan niyaz ediyoruz.
En derin saygılarımızla,
Başepiskopos Aram Ateşyan
Türkiye Ermenileri Patrik Genel Vekili"

*****************************
Sevdiğim Laflar
"Cesaret kuvvetle birleşince büsbütün artar." Aristoteles (Teşekkürler Mehmet)
*****************************
Tebessüm
Bakırköy'de doktor, hastası Temel'in her gün kulağını saatlerce duvara dayadığını görüyordu. Sonunda "Ne dinliyor bu Karadenizli yahu" diye merak etti. Temel'in yanına gitti. O da kulağını dayadı. 10 dakika.. 20 dakika.. Yarım saat.. Bir saat.. Hiçbir ses gelmiyordu.
Temel'e dokundu.. "Bir saattir dinliyorum. Bu duvardan hiçbir ses gelmiyor" dedi.
"Duysan şaşardım" dedi Temel.. "Ben iki aydır dinliyorum, tık yok!.."
*****************************
Özür!..
Dün, Muhammed Ali'yi anlatan İshmael Reed'in makalesini nakletmiştim. Bilgisayar, yazının bence en vurucu yanını, son cümlesini yok etmiş. O son bölümün tamamını bugün tekrar ediyorum.

***

Muhammed Ali tüm zamanların en büyük boksörü müydü?.
Bazıları "Joe Louis en büyüktü" der. Joe Louis'e göre ise, en büyük Sonny Liston'du. Bu tartışmaları dinlerken aklıma hep Ali'nin dostlarından Gene Kilroy'un anlattıkları gelir.
Ali kanserden ölmekte olan bir küçük çocuğu ziyarete gitmiş ve çocuğa "Ben Sonny Liston'u yeneceğim, sen de çocuk, kanseri yeneceksin" demişti.
Çocuk "Hayır" diye cevap verdi.. "Ben, Tanrı'ya gidiyorum.. Ve Tanrı'ya seni tanıdığımı söyleyeceğim."
*****************************
Ek yapma sanatı!..
Spor servisimiz dün gece başlayan Avrupa Şampiyonası için bir özel ek hazırlamış dün. Başından sonuna inceledim. Hem de iki defa..
Hazırlayan Spor Servisimize bir şey sormak isterim..
"Bu eki ne amaçla yaptınız?."
Görünüşe göre, maçları izleyecek olanlara 10 Temmuz'a kadar yardımcı olacak bir kılavuz.. Ama öyle mi?.
Sevgili Murat Müdürüm, söyler misin, ben bu eki, niye bir ay televizyon karşısında tutayım?.
İçindeki hangi bilgi bana, hangi maçta yardımcı olacak, bir merakımı giderecek?.
Pratiklik açısından bir defa şekil yanlış.. Kitap eki gibi, ikiye katlanmış olmalıydı ki, bir yandan maçı izlerken, öte yandan ekte aradığım sorunun cevabına bakayım..
Orta sayfa, fazla büyük.. Resmen yer kaybı ama, hiç değilse işlevsel.. Fikstür var. Gurup maçlarını izlerken, puan durumlarına göre, 1/16 rakibimizin kim olabileceğini ordan görebilirim..
Sonra?.. Sonrası yok..
İşe yarar sayfan 10'uncu!.. Orada, beş guruptaki takımların tanıtımları var. Turnuvada giyecekleri formalar var. Ekranda köşeye konacak logoları var.. Ki bunlar önemli.. Bir de kadroları var. Okunması imkansız, pertavsız gerektiren bir hurufatla yazılmış. Yani tam "Laf ola, beri gele.. Biz yaptık, oldu" şişirmesi..
Üstelik 5 gurup var, asıl bizim izleyeceğimiz maçların gurubu yok.
Türkiye, İspanya, Hırvatistan ve Çek Cumhuriyeti'nin olduğu bizim gurup sayfada yok.. Niye?. Arnavutluk var da o sayfada Türkiye niye yok?.
İkincisi.. Kadroları, sadece isim olarak yazmak ne işe yarar?. Az biraz bilgi koysanız ayıp mı olurdu?. Hem de bu internet devrinde o bilgiye ulaşmak iki tık mesafesinde iken..
Adını yazdığın futbolcunun yanına, takımını ve oynadığı ligi yazsaydın mesela..
Hırvatistan'ın adını bilmediğim bir kulübünde oynayanla, mesela Milan'da forma giyen ayni mi?.
Bir maçta birini görüp hayran olursam, Google karıştırmak yerine, elimin altındaki Sabah Ekine uzansam, sen daha başarılı, daha yararlı bir iş yapmış olmaz mıydın?.
Kitap eki boyutunda 24 sayfa takımlara ayrılmalı, her sayfada bir takım olmalıydı, gurup sırasıyla.. İşte o zaman Şampiyonanın vazgeçilmesi olurdu ek ve bir ay, hem de güncel yaşardı. Masamda dururdu.
Daha öbür gazeteleri görmedim henüz.. Öğleden sonra bakacağım.. Pazartesi size, en iyisini yazarım..
*****************************
Hey gidi günler!..
Cumhuriyet'in pazar eki Sokak, aldı beni, bu mesleğe başladığım günlere, 60 yıl öncesine götürdü. Zeynep Miraç'ın Portreleri başlığı altında Altan Ağabey vardı.. Altan Öymen.. Bana bu mesleği öğretenlerden biri.. Şefim oldu.. Yazı İşleri, Genel Yayın Müdürüm oldu. Hatta patronum bile oldu, Öncü'de..
Ayrıca Mülkiyeli ağabeyimdi. Ayrıca, yaşıtım, kardeşim Örsan'ın ağabeyi olarak, benim de ağbimdi.
Çok severdim Altan Ağabeyi.. O da beni severdi.. Hala da öyledir..
Altan Ağabey, bütün gazetede tek telefon olduğu günleri, o telefonu şehirler hele uluslararası bağlatmak için nasıl saatlerce beklediğimizi anlatmış..
Okurken, Atina'da bir maça giderken, yanımda oturan ve İstanbul'da yaşayan bir iş adamının Amerika'ya acil bir telefon için Atina'ya uçtuğunu öğrenmiş, hem şaşırmış, hem utanmıştım, onu hatırladım.
Akıllara seza imkansızlıklar içinde gazetecilik yapardık. Maddi manevi..
Sonra teknoloji gelişti.. Gazetelerin maddi imkanları gelişti. Daha iyisini beklerken, daha kolaya, hatta şişirmeye götürdük işi..
İnanın o altı sayfalık siyah beyaz gazeteleri, mesaiye akşam üzeri beşte başlayıp, sabaha karşı üçte bitirdiğimiz günleri, ve Ankara'nın sıfır altı on derece soğuğu bir karış karında, Kurthan Hoca ile, Ulus'tan Yeni Şehir'e yürüdüğümüz günleri arıyorum..

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.