HASAN BASRİ YALÇIN

Nefrette sınır yok; artık adres de yok

Muhalefetin ürettiği nefret dilini ve bu dilin kökenlerini elimden geldiğince işlemeye çalıştım. Konuştuğum mecralarda, yazdığım bu köşede nasıl anormal bir durumla karşı karşıya olduğumuzu anlatmayı denedim.
Bu nefret organik bir durum değil. Doğal değil, yapay. Sistematik biçimde istihbarat örgütlerinin verdiği reçetelere dayanılarak muhalefet tarafından bilinçli bir şekilde üretildi.
Kazanmak yoksa bile kaybetmemek üzerine kurgulanmış bir makine. Bir çeşit silah. Uzun yıllardır bombardıman topu işlevi gördü. İktidarın surlarını dövmekle, surda gedik açmakla sorumluydu. Erdoğan'a karşı bu nefret bombardımanı yıllardır sürüyor. Anlatmaya çalıştık. Göstermeyi denedik. Ama ne çare? Duymak istemeyen kulaklara böylesi bir gürültünün içinde ulaşma imkânı olmadı. Farklı sesleri bastırmak için de yeterince gürültü yaptılar. Muhalif seçmeni bir kuşatmanın içine hapsettiler, kimse kimseyi duymadı.
Çünkü Erdoğan hedefte oldukça hepsinin hoşuna gitti. Amansızca kullandılar. Kuşatma başarısız olsa bile bu gürültünün içinde kimse başarısızlıkları sorgulamıyordu. Siyasetçisi koltuğunu bu nefret gürültüsünün içine gizliyordu. Gazetecisi bu gürültüden ekmeğini yiyordu.
Buraya kadar hedef belliydi. Erdoğan ve onu savunan her kim varsa hepsine topyekûn saldırıldı. Ancak kuşatmanın başarısız olacağı anlaşıldıkça içeriden geri çekilmek isteyenler çıktı. Bombardıman topunu sahra topuna çevirdiler. Kendi içindekileri vurmak için. Meral Akşener'in üzerine üç gün küfür, hakaret bombaları yağdı. İçlerinde kuşatmayı sorgulayan gazeteci mi çıktı? Onu da aynı şekilde imha ettiler.
Ama hakkını vermek lazım; Muharrem İnce'yi Kanas'la vurdular. Yerinden bile kıpırdayamadı zavallı.
Buraya kadar bu silah, belki de nefret silahı kontrol altındadır. Ancak nefret silahı öyle bir şeydir ki, zamanla kendi kendini üretmeye ve kendi kendine komut vermeye başlar. Ama ondan önce bir evresini daha gördük. Nefret silahı seçimin hemen ardından tazyiki fazla gelen bir hortum gibi çılgın işler yapmaya başladı. Her tarafa, herkese hedef gözetmeden nefret kusma sürecidir bu.
Gördünüz, depremzedelere neler söyleyip neler yaptıklarını. Kontrolden çıktılar. İçlerindeki nefret tohumları, akıllarını da dillerini de esir aldı. Bu alçak dilin sınırı olmadığı gibi artık hedef ayırt etmediği de açıkça görülüyor. Her şey bu kadar ortadayken hâlâ bu dile yaslananlar bence vicdanını ve insanlığını sorgulasın. Nefret çılgınlığının nasıl da kurumsallaştığını Tekirdağ'da gördük. CHP'li Büyükşehir Belediyesi, depremzedeleri sığındıkları otelden kovmaya bile kalkıştı.
Ama durun bu son evresi değil. Nefretin son evresi daha kendilerine yönelecek. 28 Mart sonrası sokacak düşman bulamayınca kendi kendini sokan akrep gibi en son kendine saplayacak zehirli okunu. Kim ölür kim ayakta kalır bilmem de çok kelleler gidecek gibi geliyor bana.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.