İnsan vücudundaki her hücre, yaşlanma sürecini adım adım kaydeden biyolojik işaretler taşır. Bunların başında, kromozomların uçlarında yer alan ve hücre bölünmesiyle birlikte kısalan telomerler gelir. Telomer uzunluğu, biyolojik yaşlanmanın en önemli göstergelerinden biri olarak kabul ediliyor.
Şizofreni, bipolar bozukluk ve psikotik depresyon gibi ağır ruhsal hastalıkları olan kişilerde telomerlerin, genel nüfusa kıyasla daha hızlı kısaldığı biliniyor. Bu durum, söz konusu bireylerin biyolojik yaşlarının kronolojik yaşlarından 10–15 yıl daha ileri olmasına yol açabiliyor.
NORVEÇ'TEN GELEN VERİLER ŞAŞIRTTI
Norveç'te 436 yetişkin üzerinde yürütülen çalışmada, telomer uzunluğu ile kahve tüketimi arasındaki ilişki incelendi. Sonuçlar, beklenmedik bir tabloyu ortaya koydu. Kahve tüketimi arttıkça telomer uzunluğu da belirli bir noktaya kadar artış gösterdi; ancak bu etki sınırsız değildi.
Araştırmacılar, günde üç ila dört fincan kahve içen bireylerin telomer uzunluklarının en yüksek seviyeye ulaştığını saptadı. Bu noktadan sonra, daha fazla kahve tüketenlerde telomerlerin yeniden kısalmaya başladığı görüldü. Ortaya çıkan ilişki, bilimsel literatürde "ters J eğrisi" olarak tanımlanan bir örüntüye işaret etti.
"KAHVE İYİ YA DA KÖTÜ DİYE BASİTÇE SINIFLANDIRILAMAZ"
Çalışmanın sonuçları, BMJ Mental Health dergisinde paylaşıldı. Araştırmanın kıdemli yazarı ve King's College London bünyesinde görev yapan Dr. Monica Aas, bulguların umut verici ancak temkinle değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı.
Aas'a göre, günde üç ila dört fincan kahve tüketen bireylerde telomer uzunluğu, kahve içmeyenlere kıyasla hücresel düzeyde yaklaşık beş yıllık bir avantaj sağlıyor. Ancak bu durum, kahvenin doğrudan yaşlanmayı yavaşlattığı anlamına gelmiyor. Uzmanlar, ilişkinin nedensel mi yoksa dolaylı mı olduğunun henüz netleşmediğine dikkat çekiyor.
AŞIRI TÜKETİM UYARISI
Araştırma, kahvenin potansiyel faydalarının yanı sıra aşırı tüketimin olası risklerine de işaret ediyor. Günde dört fincanın üzerine çıkıldığında telomer uzunluğundaki olumlu etkinin tersine döndüğü görüldü. Bu bulgu, yüksek kafein alımının uyku bozuklukları, artan stres yanıtı ve fizyolojik yük gibi bilinen etkileriyle örtüşüyor.
Ağır ruhsal hastalığı olan bireylerin, genel nüfusa kıyasla daha fazla kahve tüketme eğiliminde olduğu biliniyor. Bu nedenle uzmanlar, "daha fazla kahve daha fazla fayda sağlar" yaklaşımının bu grup için geçerli olmadığını vurguluyor.