Yeni savaş bölgesi Asya-Pasifik mi? 19. yüzyılda atılan taş 21. yüzyılı vurdu
Japonya-Çin arasında yaşanan gerginlik yeni bir savaş sahası mı doğuyor sorularını da beraberinde getirdi. Çin savaş uçakları Japonya hava sahasına girerek Japon F-15’ine radar kilitledi. Japonya ise karşılık olarak Çin’e nota verdi. Uzak Doğu’da gerilim tırmanırken konuyu A Haber’de değerlendiren Emekli Tuğgeneral Dr. Hüseyin Fazla, ABD’nin Japonya üzerinden yürüttüğü stratejinin ne anlama geldiğini ele alan Fazla, tarihsel bir çerçeve çizerek Monroe Doktrini’ne vurgu yaptı.
Japonya ile Çin arasında son dönemde artan tansiyon, Asya-Pasifik hattında yeni bir çatışma alanı mı doğuyor sorusunu beraberinde getirdi. Bölgedeki güç mücadelesi uluslararası dengeleri yeniden hareketlendirirken, A Haber'de değerlendirmelerde bulunan Emekli Tuğgeneral Dr. Hüseyin Fazla, yaşanan gerilimin arka planında ABD'nin bölgedeki etkisine dikkat çekti.
"ABD'NİN KÜRESEL STRATEJİSİNİN BEL KEMİĞİ…"
Japonya Başbakanı Sanae Takaichi'nin "Japonya Tayvan'ı savunmak için gerekirse askeri adım atabilir" sözleri sonrası kriz derinleşirken ABD'nin bölgedeki Monroe Doktrini'ne dikkat çeken Fazla, bu yapının 1823 yılında inşa edildiğine dikkat çekerek şu ifadeleri kullandı:
"Burada ABD'nin aslında Monroe Doktrini var, 1823 yılında inşa ettiği, arada 1865'te iç savaş olmasına rağmen Pasifik bölgesinde, Hint-Pasifik bölgesinde ABD bütün o adaları teker teker aldı. Evet. Yani tüm dünya uyurken Pasifik bölgesinde gücünü ABD inşa etti. Bugün yani 20. yüzyılda ABD varsa, 21. yüzyılda hala Amerika'yı konuşuyorsak aslında o Monroe Doktrinine borçluyuz. Yani Mahan'ın o deniz stratejisi o dönemde inşa edildi. 1890'lara geldiğinde Avrupa uyandığında bir anlamda çünkü Amerika'ya, Amerikan kıtasına şey sokmadı. ABD dedi ki: "Burası benim çöplüğüm. Benim arka bahçem, buraya giremezsiniz." Onları uzaklaştırdı. Biraz Fransa bu manada direndi. İspanya keza biraz direnir gibi oldu ama hepsini bir anlamda püskürttü. İngiltere dünyanın geri kalanıyla uğraştığı için orada ABD'ye rakip olmak istemedi ama 1890'lara geldiğimizde aslında ABD bu Hint-Pasifik bölgesinde kendi gücünü inşa etmişti. Bugünkü gücünün de altında bu yatıyor.
(fotoğraf - ahaber.com.tr - ekran görüntüsü)
1905'TEKİ JAPONYA-RUSYA SAVAŞI
Şimdi Japonya aslında biliyorsunuz Japonya 1905'te Rusları yendi. Rusları yendiği noktadan itibaren Japonya artık sanayileşmiş bir ülke ligine girmişti. Ondan sonra şu sizin haritada gösterdiğiniz Tayland'a kadar olan bütün bölgeyi neredeyse Çin'in doğu sınırları dahil, yani bugün gelişmiş Çin dediğimiz bölgeleri Japonya işgal etmişti. Mançurya'yı işgal etmişti. Şu anki Güney Kore, Kuzey Kore... Hala mesela Güney Kore'de Japonlara yönelik II. Dünya Savaşı'ndan sonra bağımsızlıklarını kazandılar ya, bir nefret var. Çinlilerde bir utanç yüzdesi var. Bunda tabii Japonya suçlu değil. Onda bütün Batı dünyası, emperyalizm suçlu diye.
YENİ BİR DÜNYA DÜZENİ
Bu işte bölgedeki diğer ülkeler Japonya'nın bir anlamda sömürdüğü ülkelerdi. Kendi sistemini oralarda inşa etmişti. Dolayısıyla ABD gelince sanki Japonlardan onları kurtarmış gibi oluyor. Aslında Çinlileri de kurtardı ABD. Çin'e de destekledi ama günümüze geldiğimiz zaman 1990'larda ABD bir dünya düzenini kurması gerekiyordu. Baba Bush zamanında "yeni bir dünya düzeni" falan söylediler ama biraz böyle kitle imha silahları, terörizm, işte Saddam falan filan uğraşırken, sonra Afganistan'la uğraştılar. 11 Eylül, ABD ipin ucunu kaçırmıştı. Yani çok fazla dünya jandarmalığına soyulurken aslında Çin'in yükselişini ıskaladılar. Rusya'nın tam manasıyla çökmediğini de gördüler. Şu anda geldiğimiz noktada hem Rusya'nın hem Çin'in seslendirdiği bir şey var: çok kutupluluk.
"TAYVAN VE ÇİN KONUSUNDA GERİ ADIM YOK"
O çok kutupluluk bizim de işimize geliyor. Dolayısıyla şu anda ABD de bunu kabul etti. Trump dedi ki: "Ya ben dünya jandarmalığını yapmayayım. Bu kadar yani askeri besliyoruz tamam mı? ABD'nin çıkarı nerede ise ben oraya gideceğim. Avrupa'nın çıkarını korumakta uğraşmayacağım. Eğer Avrupa kendi çıkarını düşünüyorsa, parasını harcasın, gerekirse ben de destek olurum" diyor. Şimdi buralarda olan şeye baktığımızda, mesela bunu Afrika için kısmen işte nadir elementler için söylüyor, değerli madenler için söylüyor ama Ortadoğu için diyor ki: "Ben enerji için artık eskisi kadar Ortadoğu'ya mahkum değilim" diyor. Onu ikame edebilirim diyor. Ama bu Tayvan konusunda, Çin konusunda kesinlikle ABD geri adım atmıyor. Daha da beter bir şekilde oraya yükleneceğini gösteriyor.
(fotoğraf - ahaber.com.tr - ekran görüntüsü)
NATO'NUN FİŞİ ÇEKİLİYOR MU?
Şimdi NATO demek biraz ABD demek ister istemez. Yani ABD varsa NATO vardır. NATO'nun sanki böyle fişini azıcık azıcık çeken veya onunla oynayan diğer ülkeleri işte yönlendirmeye çalışan bir Amerikan politikasını görüyoruz ki bu zaten negatif yönde okunmaya başlandı. Yani hani "NATO'nun beyin ölümü gerçekleşti mi?" Aslında şimdi gerçekleşiyor. Gerçekleşmesi gerekir mi? Bir soru işareti. Ama mesela NATO'nun genişlemesini artık bundan sonra göremeyecek gibi gözüküyoruz. Yani bütün ülkeler NATO'nun üyesi olmak zorunda değil diyor Trump. Trump çok pragmatist gidiyor. Pragmatist diyor ama kendisi pragmatist davranıyor. ABD çıkarı neredeyse onu yapacak. Rusya-Ukrayna Savaşı'nda da zaten bunu gösterdi.
"TRUMP ÖNCEKİ YÖNETİMLERİN GÜNAHLARINI SAHİPLENMİYOR"
Diğer bir önceki yönetimlerin kendine göre günahlarını Trump sahiplenmiyor. Bir de öyle bir şey var. Dolayısıyla geldiğimiz noktada ABD Tayvan için savaşabilir. Daha önce böyle bir havası yoktu. Ve Hindistan'ı yanına çekmeye çalışıyor. Yani beş kere de Hindistan'dan bahsediyor o belge. Yani bu belgede geçen bazı kelimelere baktığımız zaman mesela savaş 17 kere geçiyor, 17 kere de barış geçiyor. Demek ki bir denge arayışı var. Ama ekonomi, ticaret 77 kere falan geçiyor.
Yani buralarda Türkiye'nin de aslında nerede durması gerektiğini gösteren bazı okumaları yapıyor olmamız gerekiyor."
GÜNÜN MANŞETLERİ İÇİN TIKLAYIN

