Helikopterin ayrılıp ikinci kez geldiğini ve içinden çıkan 3 kişinin okulun içine koşmaya başladığını aktaran Korkut, "Aykut Satmaz astsubaya telefon geldi. Bölük komutanı Samet Örenler arıyordu. 'Tüm askerleri toplayın, mühimmat alın ve nizamiyeye gelin' dedi. Nizamiyeye gittik ve çıktık. Sağda solda polisler vardı. O arada karşıda cami imamını rütbeliler çıkartmaya çalışıyordu. İmamı neden çıkardıklarını bilmiyorum. Cami imamı halkı sokağa çağırdı. Daha sonra rütbeliler gibi onu aldılar. Polisleri görünce, 'terörist eylemi olabilir, bizi de en yakın birliğiz diye çıkarıyorlar' sandım. Araca bindirdiler. 10 kişi kadardık. Bizi Çengelköy'e götürüp benzinlikte beklettiler. Sonra ileri gitmememizi söylediler. Halkı, 'terörist' diye düşündüm." dedi.
Hiçbir sivile zarar vermediklerini, okul komutanı olan Albay Mürsel Çıkrıkçı'nın bu sırada herkesi yere çöktürüp bir alana topladığını gördüğünü anlatan Korkut, siyah bereli, adının "Halit" olduğunu düşündüğü bir yüzbaşının ileride halka doğru ateş açtığını, araçlar geldiğini, orada bayağı bir süre durduklarını ve sonra yanlarına Üsteğmen Mustafa Paycı'nın gelerek komutana, "ileriden çok kişinin kendilerine doğru geldiğini" söylediğini dile getirdi.
Üsteğmen Mustafa Paycı ve yüzbaşı, camiden çıkan 50-60 yaşlarında insanlara da nişan alarak öldürmek amacıyla ateş etmeye başlamıştı. Sabah namazı saatleriydi. Orada karşımızdakilerin halk olduğunu anladım. Camiden çıkanlar sadece karşıdan karşıya geçiyordu ve ne sözlü ne de fiziki direnişleri söz konusuydu. Biz orada sadece 'terörist var' sandık. Sonradan uyandım. Birliğe dönünce hemen üzerimizi değiştirip teslim olduk."