Konuya; kitabın ortasından girelim... Son günlerde kamuoyunun gündemine gelen sahte e-imzalarla yapılan işlemler ve sahte diplomalar bağlamında alevlendirilen tartışmalar elbette çok yönlü değerlendirmeyi hak ediyor. Nitekim, adli makamların daha geçtiğimiz yılbaşından itibaren soruşturma başlattığı, sorumlular hakkında dava açtığı anlaşılıyor. Yani, ihbarlar savsaklanmamış, üzerine gidilmiş. Meselenin buraya kadar olan kısmı "gerekli" ama "yeterli değil!" dedirten cinsten.
Yargı kurumunun (Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın) titizliği, bazı idari birimlerin duyarlılığı tabii ki takdire şayan. Lâkin her türlü kuşkunun giderilmesi için devletin genelinde çok kapsamlı bir değerlendirmeye ihtiyaç olduğu da açık.
Öncelikle...
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ın tespitlerine katıldığımızı belirtelim. Sn Yılmaz, X hesabından yaptığı açıklamada, şu noktalara değindi...
"... Özellikle sınır aşan ve kaynağı şeffaf olmayan dijital medyada, yalan haberler veya çarpıtmalarla devletimizin idari ve adli makamlarını, kurumlarımızı sistematik olarak yıpratma gayreti içinde olanlar var. Amaçları suçla mücadele değil; kaos ortamı oluşturmak, umutsuzluk ve karamsarlık yaymaktır... Görevini yaparak suçluları yargı önüne çıkaran kurumları desteklemek yerine, bu kurumları zaaf içindeymiş gibi göstererek demokratik siyaseti ve hukuku yıpratma; vatandaşta devlete karşı güvensizlik duygusu oluşturma peşindeler!"
Cevdet beyin de dediği gibi "İktidarı ve muhalefetiyle demokratik siyaset kurumunu ve hukuk devletini savunan herkes uyanık olmalıdır!"
Kanımca tam da bu nedenle...
Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu (DDK) devreye girmeli ve kamunun genel bir "check up raporunu!" çıkarmalıdır.
Bir başarı öyküsü olan E-devletin işleyişi yanında olası güvenlik açıkları, bilgi güvenliği, kişisel verilerin usulsüz elde edilme ve yayılma ihtimali, e-imza mekanizması da dahil olmak üzere "sistemik risk raporu" hazırlanmasında ve Sn Cumhurbaşkanımızın onayı ile halkla paylaşılmasında büyük fayda vardır.
***
HAKAN FİDAN'IN ÜSTÜNE OYNAMAK!
Bilmem farkında mısınız? Özel olarak işletilen bir mekanizma bugünlerde Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın üstüne oynuyor. İtibar suikasti mahiyetinde iddialar ileri sürüyor, istifham uyandıracak imalarda bulunuluyor. Peki ama neden? Kanaatimce bu atakların iç ve dış aktörleri ile faktörleri söz konusu...
İçeriden bakıldığında... Dışişleri Bakanlığı bürokrasisi, CHP'nin dışişleri bakanlığından sorumlu (!) MYK üyesi emekli büyükelçi Namık Tan, AK Parti'den merkezkaç etkisiyle dağılan siyasi yorumlar ön plânda...
Dışarıdan bakıldığında ise... İsrail istihbaratı ve FETÖ diasporası ilk akla gelenler...
***
İçeriye dönük bakış açısı gösteriyor ki... Sn Fidan'ın, yerleşik diplomatik
kadroya ve bürokratik genetik kodlarına
mesafesi söz konusu.
"Teşkilat" odaklı
güvendiği kadrolarla çalışmayı öncelemesi,
kolay ulaşılan ve manipüle edilebilir
yapıda olmaması haliyle Bakan ile
Bakanlık dinamiklerini geniş ortak paydada
buluşturmuyor. Buradaki negatif enerjiyi
not etmek gerekiyor. Müzmin muhalif
Namık Tan ise belli ki yerli-yabancı diplomatik
misyonlardan doğrudan ve dolaylı
katkı alarak Fidan'a cepheden taarruzu
sürdürüyor. Adeta bakanlık müesses nizamının
sözcüsü rolünü üstleniyor.
Ve nihayet... Gerek AK Parti çevrelerinde gerekse farklı mahfillerde Fidan'ın siyasi kariyerine ilişkin başlatılan
"yakıştırmalar" da onu, ister istemez dikiz aynasına bakmaya da zorluyor.
Dış ayaktaki unsurlara gelince... Hem Türkiye'ye hem de Fidan'ın temsil ettiği değerlere düşmanlıkları su götürmez bir gerçek. Sistematik yıpratma faaliyetleri hem geleceğe ilişkin hesapları içermekte hem de bakanı, asli işinin yanındaki konularla uğraştırarak enerjisini dağıtmayı amaçlamakta!