Bu satırları kaleme alırken, ABD'nin 47. Başkanı olarak göreve başlayan Donald Trump'ın göreve başlar başlamaz ilk açıklayacağı konulardan birisinin ABD'nin ticaret politikası olacağını öğrenmiştik. 1 Şubat'tan itibaren Kanada ve Meksika'dan ithal edilen ürünlere ek yüzde 25 gümrük tarifesi anlaşıldı. Çin konusunda ise, Başkan Trump, 20 Mayıs 2018'de mutabakata varılan anlaşma çerçevesinde, bir öncekti başkanlık döneminde Çin'in ABD'den 200 milyar dolar daha fazla ithalat yapma sözünü ne ölçüde yerine getirdiğine bakarak, Çin'e yönelik yeni düzenlemelere karar verecek. Söz konusu 200 milyar dolarlık ek ithalat kapsamında, Çin ABD'den 100milyar dolar daha fazla enerji ithalatı yapmayı taahhüt etmişti.
Çin'in 2024'de tarihi bir rekorla 970 milyar dolar civarında bir dış ticaret fazlası vermiş olduğu tahmin edilmekte. Çin'in dış ticaret fazlasının üçte biri ABD aleyhine olan ticaret açığından oluşuyor. Bu nedenle, Başkan Trump, bir önceki başkanlık döneminde 335 milyar dolar düzeyine ulaşmış olan Çin lehine dış ticaret açığını 200 milyar dolar azaltmak için nasıl hamle yaptıysa, Vaşington ve Pekin elbette Başkan Trump'ın yeni döneminde bir kez daha dış ticaret açığını ciddi manada azaltmak adına tekrar müzakere masasına oturacaklar. ABD hali hazırda Çin'in elektrikli otomobillerine yüzde 100, yarı iletkenlere yüzde 50, güneş enerjisi hücrelerine yüzde 50, bireysel elektronik eşyalara yüzde 15 ile 30 arası, lityum-ion pil veya bataryalara yüzde 25 ek vergi uyguluyor.
Nobel ekonomi ödülü sahibi Keynesyen iktisatçı Paul Krugman, önemli bir noktaya parmak basarak, Çin'in ekonomisini iç talebe de dayalı bir modele geçirmekte zorlandığını, Çin Hükümeti'nin iç tüketimi destekleyecek adımlar atmakta aşırı derecede çekinden davrandığı uyarısında bulunuyor. Normal koşullarda, gelişmiş ve yükselen ekonomilerde tüketim harcamalarının büyümedeki payı yüzde75, yatırım harcamalarının payının ise yüzde 25 olması gerekirken, Çin'de tüketim harcamaları ekonominin kabaca yüzde 53-54'ünü, yatırım harcamaları ise yüzde 43-44'ünü oluşturmakta. Büyümenin yüzde 2'si ise dış ticaret fazlasından gelmekte. İşin sıkıntılı olan tarafı, bilhassa Çin gayrimenkul piyasasındaki çalkantı tüketici güvenine o kadar olumsuz yönde tesir etmişken, yatırım iştahı da eski temposunda değilken, Çin'in dış ticaret fazlasına büyüme için bağımlılığı da artıyor.
Bu durum, dünyanın önde gelen gelişmiş ve yükselen ekonomileri için 2025'i bir 'Çin Riski' yılına dönüştürmekte. Çin Merkez Bankası'nın (PBOC) iç tüketimi ve yatırımları canlandırmak için gerçekleştirdiği parasalgenişleme adımları ise güçlü adımlarla devam edemediğinden, iç piyasanın yeterince hareketlendiremiyor. Bu nedenle, uluslararası piyasa uzmanları artan bir tempoda Çin ekonomisi için 'kırılganlık', daha da ileri bir yorum olarak 'JaponyalaşmaSendromu'ndan söz ediyorlar. Çin küresel rekabetteki gücünü devam ettirecek makro ekonomik politika ile, kendi halkının satın alma gücünü iyileştirecek adımlar arasında giderek daha fazla sıkışmakta. Çin'in GSYH'sı yüzde 7-11 arası büyürken, yatırımlara ve reel sektöre kaynak ve katma değer transferi Çin halkını zorlamıyordu. Ancak, Çin'in büyümesi yüzde 3-4 bandına çekildiği anda, katma değer dağılımı daha fazla sorun teşkil etmeye başladı. Çin daha fazla ihracata yüklenip, daha az ithalat yaparak küresel ticaret dengesini iyice bozarsa, 2025'in zor bir yıl olacağı ihtimali derinlik kazanabilir.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.