75 yaşındaki Martin Scorsese'nin, yaş ortalaması yine 70'lerde olan Robert de Niro, Al Pacino ve Joe Pesci gibi efsane oyuncularla çektiği "Irishman"i nihayet izleyebildim.
İzlemeyenler, burdan sonrasını izledikten sonra okusun ama illa ki izlesin derim.
Irishman, pek çok açıdan goodfellas'a selam çakıp, gençlik yıllarımızın usta oyuncularının sanki bize 'hadi eyvallah' deyişi gibiydi.
Goodfellas ne kadar genç, enerjik ve canlı ise, Irishman de o kadar yaşlı, sakin ve nostaljikti. Goodfellas'ınkırmızı-siyah sinematografisininyerini hüzünlü sarı ve muallakgri almıştı. Goodfellas'ta nerdeyse mafyaya katılmayı özendiren akışın yerini, mafyanın hazin sonu almıştı. Goodfellas'ın başlangıç cümlesi "Kendimi bildim bileli hep gangster olmak istemiştim" ile Irishman'in başlangıç cümlesi "Gençlik yıllarımda boyacıların ev boyadığını sanıyordum"u kıyasladığınızda bile bu ikili karşıt dinamiği görmek mümkün.
Goodfellas'ta kendinden geçercesine adam döven mafya elemanları Irishman'de yok; kafaya birkaç kurşun ve birkaç damla kan dışında şiddetin görünür bile olmadığı, ona odaklanılmadığı bir hikâye anlatıcılığı var. Goodfellas'ta bol kan ve paraya odaklı kamera açıları varken, Irishman'de sadakat ve ihanet arasındaki gelgitlere odaklanan daha duygusal bir boyut var. Mafya babalarının kemerayaselam verdiği ve dış sesinonları tanıttığı, o kırmızı-siyahışık altındaki restoranda geçenve kesintisiz akan kült sahneyihatırlarsınız. Irishman'de isemafya üyelerinin adını duyduğunuzan ekranda hangi tarihte,nerde ve nasıl öldürüldüklerinianlatan yazılar çıkmasıodak noktasının farklı olduğununsomut bir göstergesiydi.
Evet, iki filmde de Cosa Nostra hikâyenin parçası ama Irishman'de merkez onlar değil.
Makro siyasetin filmle ne kadar iç içe geçmiş olduğunu radyodan veya televizyondan gelen haber sesleri eşliğinde görebiliyordunuz: Kennedy'ninseçilmesi, DomuzlarKörfezi fiyaskosu, Kübafüze krizi, Kennedy suikastı,Nixon'ın seçilmesive Watergate... Tabiitüm bunlar arka fondadönerken merkeze efsanevisendika lideriJimmy Hoffa'nın yükselişi,düşüşü ve nihayetindeöldürülüşü konmuş.
Irishman, yani Frank Sheeran'ın ölüm döşeğinde, biyografik kitabının biraz daha satması ve ailesine daha çok telif kalması için ayrıntıları abarttığı düşünülüyor.
Örneğin Domuzlar Körfezi'ne giden silahları organize eden CIA ajanı Howard Hunt'a silahları teslim eden kişi oluşu veya Hoffa'yı infaz eden kişi oluşuna dair tirazlar var. Ancak bunlar izleyicinin artık kendi karar vermesi gereken detaylar.
Zira film Goodfellas'taki gibi "Gerçek bir hikâyeye dayanmaktadır" diyerek başlamıyor; iddiası da amacı da bu değil. Filmde beni hayalkırıklığına uğratan politikana mesaj ise BaşkanKennedy'nin, İtalyan mafyasınınüzerine giden AdaletBakanı kardeşi RobertKennedy'nin yaptıkları yüzündenCosa Nostra tarafındanöldürüldüğü mesajı oldu. Yinebiraz Amerikan tarihi bilenherkes, mevzunun bu kadar"basit ve net" olmadığını anlayabilir. Scorsese, "AmerikanBaşkanı'nı bile öldüren adamlar"diye başlayan o repliğiJoe Pesci'ye söyletmeseydi,o mesaj bu kadar somutlaşmayacak,suikastta parmağıolduğu haklı olarak düşünülenAmerikan derin devleti aklanmışolmayacaktı.
Filmin sonuna yaklaşırken ve her bir oyuncu yavaş yavaş son sahneleriyle veda ederken, ister istemez "Acaba bu onu ekrandagördüğümüz son sahnemiydi?" diye düşünmeden edemiyor insan. En azından Scorsese'nin bu janrada çektiği son film olduğunu biliyoruz. Bir tür zorunlu veda idi Irishman; sinemaseverler beni anlar...
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.