Selam verip arkadaşlarının yanına oturan Melih Bey:
- Yazdan kalma bir gün gibi. Hava günlük güneşlik, ama yine de soğuk… Selim:
- Yazı da görürüz inşallah. Gerçi o zaman da sıcaklardan şikayet ederiz. İhsan ağabey çayını getiriyor. Haftayı değerlendirmeye başlayabilirsin yani…

- Yeni yıl ile alakası yok, ama 2025 birçok açıdan şaşırtan bir yıl olmaya aday gibi. 2024 bitmeden beklenmedik şeyler oldu ve Suriye meselesinde hakikaten çok güzel gelişmeler yaşandı, mesela. Gazze'de ateşkes açıklandı ve bir aksilik olmazsa Pazar sabahı yürürlüğe girecek inşallah… Melih Bey'in çayını veren İhsan:
- Bütün bunların Trump'un göreve başlayacak olması ile bir ilgisi var mı acaba?..
- Belki. Ancak, her şeyi bununla izah edebilmek de mümkün değil. Suriye'deki gelişmelerin arka planında Rusya ve İran'ın kenara çekilmelerinin payı büyük. Nasıl olduğunu tam bilmiyor olsak da, Suriyeli muhaliflerin İdlip'ten başlayıp Halep, Hama, Humus ve Şam'a uzanan seferlerinde olduğu gibi bunda da Türkiye'nin büyük katkıları var, belli ki… Mehmet:
- Gazze ile ilgili ateşkes kararına İsrail'in uymama ihtimali var mıdır?..
- Böyle bir ihtimal her zaman var. Tarihe baktığımızda İsrail'in hemen hiçbir anlaşmaya uymadığını görüyoruz çünkü. Tek çare bekleyip görmek. Trump'un ateşkesin ilanında büyük payı olduğunu söyleyenler, hafta içi göreve başlayacak olan yeni başkanın İsrail ve Netanyahu'yu bazı konularda iyice zorlayacağını düşünüyorlar… Mustafa:
- Trump'un kabinesinin çoğu Siyonistlerden oluşuyor ama?..
- Bu da doğu. Yalnız, Trump'un kararlı ve istediğinin yapılmasını dayatan bir başkan olduğunu da unutmamak gerek. Dolayısıyla, kabinedeki isimlerin kendi istediklerini mi yoksa Trump'un söylediklerini mi önemseyeceklerini bilmiyoruz. Gazze ve bölgemiz için hayırlısının olması için dua ederek gelişmeleri izleyeceğiz yani… İhsan:
- Bölgemizde ezber bozan bu kadar çok gelişmeler yaşanırken, diğerleri ne ise ama ana muhalefet partisi CHP'den işe yarar tek bir açıklama bile gelmiyor olmasının sebebi nedir dersiniz, Melih Bey?..
- Bu konulara kafalarının basmaması ve fincancı katırlarını ürkütmeme çabası. Suriye meselesi, ana muhalefet partisi açısından tehlikeli bir konu. Ülkedeki karışıklık başladıktan sonra, 'Suriye'de ne işimiz var?' deyip, sınır güvenliğimiz için yapılan operasyonlara bile karşı çıktıkları yetmiyormuş gibi, ABD'nin isteği ile sınırlarımız paralelinde bir teröristan oluşturmaya çalışan PYD/YPG'ye hep sahip çıkıyorlardı. Nusayri azınlığa dayalı Esad rejimi Ülkenin yüzde 80'ini oluşturan Sünnileri katlederken seslerini bile çıkarmayanlar, muhalifler ülke yönetimini devralınca, Nusayrilere zulüm yapıldığını iddia ederek onlara destek olunması çağrısı yapmaya başladılar. Her şeyleri algıdan ibaret… Mustafa:
- Son günlerde de Beşiktaş Belediye Başkanı sebebiyle dertleniyorlar. Yolsuzluk ve rüşvet operasyonu sebebiyle gözaltına alınıp tutuklanan belediye başkanına sahip çıkma adına mangalda kül bırakmıyorlar adeta. Buna ne dersiniz?..
- Denecek çok şey var. Başkanlarının gözaltına alınış şekli ve başka bazı şeylere itiraz etseler de, başkanın iddia edilenleri yapmadığını söyleyen yok dikkat ettiyseniz. Beşiktaş'ta başlayan soruşturmanın İBB'ye uzanma ihtimali de var ve sanırım bazılarının uykularını kaçıran da bu. Kamuoyunu nasılsa baskı altına alıp kontrol edebilecekleri düşüncesiyle hesapsız hareket edenlerin, kanun yakalarına yapıştığında yapabilecekleri bir şey kalmıyor. Genel başkanları başta olmak üzere CHP'liler de, 'yolsuzluk yapmış olsa da bizim başkanımızı almamalısınız' mealindeki sözlerle, saçmalıyorlar açıkçası… Selim:
- Özgür Özel'in müthiş buluşu kırmızı kart da pek işe yaramadı galiba?..
- Yaramaz olur mu? Bu saçma fikri bulan ajans ve kartları bastıranlar iyi para kazanmışlardır muhtemelen. Her ne kadar işe yaramamış olsa da, yapabilecek başka bir şey bulamayan Özgür Özel ve çevresi de, mecburen memnun gözüküyorlar. Oysa CHP'lilerin bile açıkça alay ettikleri bir fikir bu… Remzi:
- Suriye ve Gazze'deki gelişmeler milletimizde ciddi bir rahatlama sağladı. Keşke içeride ekonomik sahada başka sevindirici gelişmeler de olabilseydi diye düşünüyor insan… Melih Bey, gülümseyerek:
Verdiklerimiz ve aldıklarımız…
- Esas olarak haklısın. Ancak, meseleye gelişmelerin daha iyi olabileceği gibi daha kötü de olabileceğini hiç akıldan uzak tutmadan bakmak gerek. Bize düşen, ne idi ne oldu kısmına bakarak hüküm vermek. Bundan 20 sene önce, 10 sene önce asgari ücret ne idi, şimdi ne oldu; emekli maaşları ne idi, ne oldu. Reel değer ya da alım gücü olarak kayıp mı var, yoksa üzerine mi koydu sorusunun cevabı, konunun püf noktası… Mustafa:
- Bu durumda ilk akla gelen şey, her sene gerek asgari ücret, gerek memur maaşları ve gerekse emekli maaşlarında alım gücü açısından ciddi kayıplar yaşandığı… Melih Bey:
- İşte meselenin püf noktası da bu zaten. Biz aldığımıza ve verdiğimize bakıp bunlar üzerinden hesap yapmak yerine, ortalığı karıştırmak için algı operasyonları yapanların gazıyla her şeyin kötüye gittiğini düşünüyoruz. Oysa azıcık kafa yorsak ve araştırsak, başta Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere yöneticilerimizin 2002'den beri asgari ücrette, maaşlarda, emekli aylıklarında sürekli olarak hayat pahalılığının üstünde artışlar yapılmasını sağladıklarını ve alım gücümüzde kayıp olmadığını açıkça görebiliriz… Selim:
- Melih ağabey, sen bunu sürekli söylüyorsun. Ama biz araştırmak yerine söylenip durmayı tercih ediyoruz. Örnekleri de sen ver bari…

- Peki, geçtiğimiz günlerde muhalefetin sesi bir gazetenin manşete taşıdığı Pazar fiyatları üzerinden bir örnek verelim. Adına gerek olmayan muhalif gazete, Cumhurbaşkanımızın 21 yıldır pazara uğramadığını iddia etmiş ve 2004'te pazarda 26 liraya doldurduğu filenin şimdi 40 kat fazlasına ancak dolabildiğini yazmıştı. İlk bakışta hakikaten ciddi bir problem var gibi. Ancak 2004'te asgari ücret 303 lira iken şimdi 22,104 lira olduğunu biliyoruz. Yani fileyi doldurmak için 40 kat fazla ödeme yaptığımız doğru, ama o zamana göre asgari ücretteki artış da 56 kat fazla gerçekleşmiş. Yani 21 yıl öncesine nazaran filedeki ürünler 40 kat artarken, asgari ücret 56 kat artmış. Bu örneği, Akit'ten Ali İhsan Karahasanoğlu'nun yazısından aktardım… İhsan:
- Yani konuyu değerlendirirken, verdiklerimiz yanında aldıklarımızı da hesaba katmak gerektiğini söylüyorsun…
- Aynen öyle. Önümüzdeki tabloyu hakkıyla değerlendirmek yerine, yandık bittik mahvolduk edebiyatı yapanların dolduruşuna gelen insanımızın yerel seçimlerde neler kaybettiğini bir düşünün bakalım. Bu kadar da değil, şimdi başka bazı rakamlar hatırlatayım. Melih Bey, sözlerine devam etti:
- En düşük emekli maaşı 2002'de 118 dolar iken, 2015'te 268, 2024'te 377 dolar olmuş ve şimdi de 414 dolar civarında. Bu dolar bazında böyle. Alım gücü açısından ise asgari ücret üzerinden gidelim. 2002'de 163 lira olan asgari ücretle 800 ekmek alınabilirken şu anda 1770 ekmek alınabiliyor. Temel ihtiyaç maddelerinden akaryakıta neyin fiyatına bakarsanız bakın, alım gücü açısından ne asgari ücrette ne de emekli aylıklarında bir gerileme söz konusu değil… Selim:
- İyi ama sokakta ağzını açan emekli maaşlarından ve asgari ücretin düşüklüğünden, hayatın çok pahalı olduğundan bahsediyor. Bunun izahı ne?..
- Özellikle salgın sonrası süreçte yaşanan sıkıntılar tabii ki inkar edilemez. Ancak, gelişmeleri mümkün olduğu kadar kötüye yorma eğiliminde olanların da ortalığı karıştırmak niyetiyle kötü algı oluşturmakta başarılı oldukları söylenebilir… Remzi:
- Devletin vergi ve harçlarla ilgili yeniden belirleme oranı yüzde 40'lar düzeyinde iken asgari ücrete yüzde 30, memur emekli aylıklarına yüzde 11,54, işçi ve Bağkur emekli aylıklarına yüzde 15,75 zam yapılmasından şikayet edenler var. Buna ne diyeceğiz?..
- Vergi ve harçlarla ilgili yeniden belirleme oranında geçen yılın enflasyon oranı, asgari ücrette ise gelecek yılın enflasyon beklentisi esas alınır. Yılda iki kere zam yapılan işçi ve memur emekli aylıklarında da geride kalan altı ayın enflasyonu esastır. Memur emeklilerinin düşük almaları da, yüzde 6'lık farkın sözleşme gereği daha önce verilmiş olmasından. Dolayısıyla konuyu bilerek tartışmak gerekir. Tabii ki hepsinin daha çok olmasını temenni edebiliriz. Ancak imkanların göz önünde tutulması gerektiği de açık… İhsan:
- Melih Bey ayrılmaya niyetli gibi. Kendisine teşekkür ederiz. Başta Gazze ve Suriye olmak üzere bölgemizdeki ve ülkemizdeki gelişmeler de hepimizin hayrına olur, inşallah…
- İnşallah…