Yeni taşındığı apartmanın katıldığı ilk toplantısında apartman yöneticisi olmaya ikna edilen bir kişinin, toplantının sonuna doğru bütün olumsuzluklarla ilgili hesap vermek zorunda bırakılmaya çalışılması, sadece bir skeç konusu olabilir.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçilir geçilmez, koltuklarına henüz oturmuş bakan ve diğer idarecilerle ilgili de benzer tavırlar gösterenler var. Bu tavırları gösterenlerin bazıları aceleci belki. Ancak, başarısızlık beklentisi ile ellerini ovuşturanlar daha çok…
Parlamenter Sistem'in 'hükümet kuruldu, kurulacak, kuruluyor, kurulmak üzere… Olmadı baştan…' türünden bildik merhaleleri artık yok, şükür. Seçim sonuçları netleşir netleşmez, Hükümet açıklandı. Herhangi bir aksilik olmazsa, bundan sonraki 5 sene içerisinde kimin ne yapacağı da, biliniyor.
Yeni sistemin en güzel yanlarından birisi de, bakanların sahaları ile alakalı iddia sahibi kimselerden olmaları. Bakanlar başta olmak üzere, yardımcıları ve atayacakları kadroların başarısızlık halinde sığınabilecekleri herhangi bir bahaneleri de yok.
Önümüzdeki dönemin önemli konularının başında eğitim-öğretim geliyor. 81 milyonluk bir ülkede yaşıyoruz. 63 bin civarında okulumuz, yaklaşık 690 bin dersliğimiz ve bir milyonun üzerinde de öğretmenimizin görev yaptığı ilk, orta ve liselerde 18 milyona yakın öğrenci var.
Tarafsızlıkları ya da bize uygun olup olmadıkları tartışılabilecek olsa da, eğitim-öğretimin kalitesini ölçen PISA ve benzeri uluslararası birtakım ölçümlerde geri sıralardayız. Başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere ilgili zevatın çoğu da, eğitim-öğretim konusunda gerekli seviyede olmadığımızı söylüyorlar zaten.
Gerek şart, yeter şart…
16 senede ülkeyi birçok sahada 4'e katlayan AK Parti iktidarları döneminde eğitimle alakalı adımlar da atıldı elbet. Bu adımlar arzu edilen seviyeye gelmemizi sağlayamamış olsa da, ileriye atılabilecek adımlar açısından uygun bir zemin oluştu.
16 yıl öncesinin 50-60 kişilik sınıfları yerine, 20-30 kişilik sınıflara kavuşmuş olmamız, eğitim-öğretimin kaliteli hale getirilebilmesi için yeter şart değilse de, gerek şartlardan birisidir.
Eğitim-öğretim ciddi bir konu olduğuna göre, yönetimi suçlama alışkanlığını bir kenara bırakıp, önümüzdeki meselenin detayları üzerine kafa yormamız ve eğer aklımız eriyorsa birtakım önerilerde bulunmamız gerekiyor.
İlk aklımıza gelenleri söyleme kolaylığını bir kenara bırakıp, eğitim-öğretimin nasıl daha fonksiyonel bir hale getirileceği konusundaki düşüncelerimizi dile getirmemizin önünde bir engel de yok.
Geçtiğimiz yılın başında Müfredatta birtakım değişiklikler içeren taslağı açıklayan dönemin Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz: "Öğretmenlerimizin, velilerimizin, 'eğitim konusunda sözüm, görüşüm var' diyen veya taslakları inceleyen herkesin görüş ve önerilerini bekliyoruz" şeklinde bir çağrıda bulunmuştu.
Ne kadar öğretmen ve veli, görüş ve önerilerini bakanlığa gönderdi, bilmiyoruz. Ancak eğitim-öğretim konusunun akşamdan sabaha hallinin mümkün olmadığı, çok açık.
Hemen hepsine olduğu gibi Milli Eğitim Bakanlığı'na da, konusunun uzmanı, tecrübeli bir isim geldi. Öğretmen, öğrenci ve veliler olarak üzerimize düşenleri yapmayı ihmal etmeden, bekleyecek ve göreceğiz…
'Hallet bakalım!' demek yetmiyor, üzerimize düşenleri yapmamız da önemli…
Belki bazılarımız farkında değil ama, eğitim-öğretimdeki problemlerden birçoğu doğrudan öğretmen, öğrenci ve velilerle de alakalı…