A HABER GALERİ
İsrail'in Gazze soykırımı ardında gizlediği sinsi Mescid-i Aksa planı! 3. tapınak mı inşa edilecek?
Küresel dikkat İsrail işgal güçlerinin Gazze Şeridi'nde yürüttüğü soykırım ve bölgede saldırgan faaliyetleri üzerine yoğunlaşırken Tel Aviv Mescid-i Aksa'da 3. tapınağı inşa etmeye hazırlanıyor.
Müslümanlar ve Yahudiler arasında fiilen bölünmüş olan Mescid-i Aksa, Filistinliler için İsrail'in bir sonraki adımının ne olacağı konusunda büyük bir endişe kaynağı.
Grup halinde yüksek sesle yapılan Yahudi duaları. Şarkılar, danslar. Erkekler secdeye kapanmış, yüzlerini yere bastırmış. İsrail bayrakları havaya kaldırılmış.
İşte bu, bu ayın başında İsrailli güçlerin Mescid-i Aksa'ya düzenlediği baskın sırasında yaşanan manzara.
Birkaç yıl öncesine kadar böyle bir görüntü hayal bile edilemezdi. Ancak Filistinlilere göre 7 Ekim 2023'ten sonra her şey değişti.
Dünya genelindeki Filistinliler ve Müslümanlar için Mescid-i Aksa, özgürlük, kimlik ve bağımsızlık mücadelesinin sembolü.
Pek çok İsrailli içinse burası, yakında üçüncü Yahudi tapınağının yükselmesi beklenen yer.
Middle East Eye'ın özel haberine göre İsrail, küresel odak Gazze Şeridi'nde ve diğer uluslararası krizlerdeyken Mescid-i Aksa'ya 3. tapınağı inşa etmeyi planlıyor. Peki nasıl?
Statüko'nun erozyonu
19. yüzyılın sonlarında, o dönemde Filistin'i yöneten Osmanlı İmparatorluğu, Kudüs'teki dini mekânların yönetimini düzenleyen bir anlaşma yaptı. Bu düzenleme, "statüko" olarak bilindi ve günümüzde bağlayıcı uluslararası bir norm olarak kabul ediliyor.
Anlaşmaya göre, 144.000 metrekarelik Mescid-i Aksa kompleksi —Kubbet-üs Sahra, gümüş kubbeli Kıble Mescidi ve diğer yapı ve kapılar dahil— Müslüman yönetimi altında olacaktı.
Uzun yıllar boyunca bu yönetim, Ürdün denetiminde olan İslami Vakıf tarafından yürütüldü. Kurallar basitti: Sadece Müslümanlar cami içinde namaz kılabilirken, gayrimüslimler ziyarette bulunabiliyor; ziyaret zamanı ve şekli ise Vakıf tarafından belirleniyordu.
Mescid'in bakımı, güvenliği ve kazıları da tamamen Vakıf'ın sorumluluğundaydı. Bu yetki, 1994'te Ürdün ile imzalanan barış anlaşmasıyla İsrail tarafından da resmen tanındı.
2000 yılına kadar, Kudüs'ün İsrail işgali sırasında statüko ihlalleri nadirdi; çünkü İsrail yetkilileri, camiye yapılacak herhangi bir müdahalede küresel Müslüman tepkisinden korkuyordu.
Ancak o yıl, dönemin muhalefet lideri Ariel Sharon'ın yüzlerce silahlı koruma eşliğinde gerçekleştirdiği baskın durumu dramatik şekilde değiştirdi. Bu baskın, İkinci İntifada'yı tetikledi ve o noktadan itibaren İsrail yetkilileri statükoyu çok daha geniş çapta ihlal etmeye başladı.
İlk olarak, İsrail güçleri cami avlularında ve girişlerinde düzenli olarak konuşlanmaya başladı ve girişe izin verilen kişiler üzerinde kısıtlamalar getirdi; 40 yaş altı erkekler ve Gazze ile Batı Şeria'dan gelen Filistinlilerin girişi yasaklandı.
Aynı zamanda İsrail yetkilileri, Vakıf'ın ziyaretleri kontrol etme yetkisini elinden aldı ve bu da Filistinlilerin "ultranasyonalist İsrailliler tarafından yapılan baskınlar" olarak nitelendirdiği eylemlere kapı açtı. Bu baskınlar, genellikle ağır silahlı korumalar eşliğinde yapılıyor.
Bu baskınlar, Mescid-i Aksa'yı yıkıp yerine Üçüncü Tapınak inşa etmeyi hedefleyen "Tapınak Tepesi Aktivistleri" adlı gruplar tarafından düzenleniyor.
Ayrıca 2000'den bu yana İsrail, Mescid-i Aksa'nın altında açık kazılar yürütüyor ki bu da statüko açısından ciddi bir ihlal olarak kabul ediliyor.
Son 20 yılda her şey değişti
Son 20 yılda İsrail, Mescid-i Aksa'ya yönelik ihlalleri adım adım kalıcılaştırarak yeni bir düzen oluşturdu. Başta sınırlı olan yerleşimci baskınları zamanla arttı; 2009'da 5.000 kişi olan katılım 2019'da 30.000'e ulaştı. 2017'den itibaren baskınlar, Müslümanların namaz vakitlerine paralel şekilde günlük rutine dönüştü.
Filistinliler bu sürecin nihai hedefinin, Mescid-i Aksa'yı Müslümanların tekelinden çıkarıp Yahudilerin de ibadet ettiği "ortak bir alana" dönüştürmek olduğunu söylüyor. Bu ihlaller Kudüs'te düzenli direnişi tetiklerken, 2021'deki Ramazan müdahalesi büyük bir ayaklanmaya ve Gazze'de 11 günlük savaşa yol açtı. 7 Ekim 2023'teki Aksa Tufanı saldırısının gerekçelerinden biri de bu ihlaller oldu.
Saldırının ardından İsrail, Gazze'de on binlerce Filistinliyi öldüren bir soykırım başlattı. Aynı süreçte Batı Şeria, Lübnan, Suriye ve İran'a saldırılar düzenlenerek bölgesel gerginlik artırıldı.
13 Ekim 2023'te (saldırıdan sonraki ilk cuma) İsrail, 60 yaş altındaki Müslümanların Mescid-i Aksa'ya girişini yasakladı, güvenlik güçleri kapılarda barikat kurdu. İmamlar, gazeteciler ve aktivistler dahil yüzlerce Filistinliye bireysel yasaklar getirildi. Daha önce on binlerce kişinin doldurduğu Mescid-i Aksa, artık cuma günleri sadece birkaç bin, günlük namazlarda ise birkaç yüz kişiye düşmüş durumda.
Middle East Eye'ın (MEE) aktardığına göre, İsrail'in Mescid-i Aksa'ya yönelik baskınları son yıllarda hem katılım hem de içerik bakımından ciddi bir şekilde büyüdü. 2024'te baskınlara 57 binden fazla kişi katıldı ve hedefin bu sayıyı 100 bine çıkarmak olduğu belirtildi.
En dikkat çekici gelişme ise, geçmişte sessiz ve bireysel yapılan Yahudi dualarının artık topluca, yüksek sesle, hatta şarkı ve dans eşliğinde gerçekleştirilmesi. MEE'nin haberine göre bu durum, İsrail'in ulusal güvenlik bakanı Itamar Ben Gvir'in doğrudan desteğiyle mümkün hale geldi. Polis de "daha fazla Yahudi ibadetçi, daha az müdahale" anlayışıyla statükoyu fiilen değiştirmiş durumda.
MEE'ye konuşan kaynaklar, baskınlarda artık Tevrat okumaları, secdeler, şarkılar ve İsrail bayrağı açılması gibi sahnelerin yaşandığını söylüyor. Eskiden dudağını oynatanların bile tutuklandığını hatırlatan Tapınak Tepesi aktivisti Yehudah Glick, artık bu eylemlerin rutin hale geldiğini ifade ediyor.
Bununla birlikte, İsrail'in Mescid-i Aksa üzerindeki "egemenlik iddiasını" güçlendirmek için attığı adımlar da dikkat çekiyor. Haziran 2024'te cami birkaç gün boyunca tamamen kapatıldı. Filistinlilere göre bu, İsrail'in cami üzerinde "açıp kapama yetkisini" tek taraflı ilan etmesiydi.
MEE'nin ulaştığı Vakıf kaynakları, İsrail'in cami içinde en basit bakım faaliyetlerine bile izin vermediğini aktarıyor. Küçük bir su borusu tamiri aylarca engelleniyor, temizlik malzemeleri ya da halılar bile içeri alınmıyor. Örneğin Ürdün Kralı II. Abdullah'ın bağışladığı 600 bin dolarlık yeni halılar 2022'de sınırda durdurulmuş.
Kaynağa göre bu yöntemlerle İsrail, Vakıf'ın yetkilerini tamamen işlevsiz hale getirmiş durumda:
"Kağıt üzerinde yönetim bizde, ama fiilen İsrail kompleksi kontrol ediyor. Aksa üzerindeki yetkimiz sıfır. Ortak egemenlik artık uzak bir hedef değil, adım adım uygulanan pratik bir proje."
Üçüncü tapınak inşası!
Middle East Eye'ın aktardığına göre İsrail şimdi neredeyse tam kontrolü ele almış durumda ve statüko, bazı gözlemcilerin dediği gibi "uzun süredir ölü". Sıradaki adım ne olacak?
2023 ortalarında, Hamas liderliğindeki saldırıdan sadece birkaç ay önce, iktidardaki Likud partisinden İsrailli milletvekili Amit Halevi, Al-Aksa Camii'ni Yahudiler ve Müslümanlar arasında bölme planı önerdi.
Halevi, kompleksin güney bölümünün yaklaşık yüzde 30'unu Müslümanlara ayırmayı, geri kalanını, Kubbet-üs Sahra'nın bulunduğu alan dahil olmak üzere, Yahudiler için ayırmayı tartışmaya açtı.
Ayrıca, caminin Ürdün'ün himayesi altındaki statüsünü kaldırmayı teklif ederek, Tapınak Tepesi aktivistlerinin uzun süredir taleplerini tekrarladı.
Bir yıl sonra Ben Gvir, bu fikri destekledi. Camiyi fiziksel olarak bölmeyi açıkça önermese de, kompleks içinde bir sinagog inşasını desteklediğini belirtti.
Al-Aksa Camii'ni yıkıp yerine üçüncü bir Yahudi tapınağı inşa etme çağrıları, uzun süredir Tapınak Tepesi aktivistlerinin söyleminin bir parçası.
Ancak son yıllarda bu gruplardan birçoğu önemli bir etki kazandı; destekçileri ve üyeleri artık İsrail parlamentosu ve kabinesinde görev alıyor, Ben Gvir dahil.
Mayıs ayında Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, "İsrail'in sınırlarını genişletecek, tam kurtuluş sağlayacak ve Tapınağı burada yeniden inşa edeceğiz" dediği bir "Kudüs Günü" mitinginde konuştu.
Ben Gvir'in Otzma Yehudit partisinden milletvekili ve Negev, Celile ve ulusal dayanıklılık bakanı Yitzhak Wasserlauf, bu ayın başlarında Al-Aksa baskını sırasında aynı çağrıyı yineledi.
"Tapınağın inşası ve tam kurtuluş için dua ediyoruz."
İsrail yine aynı stratejiyi izleyecek
Filistinliler, Al-Aksa'da fiilen zaman bazlı bir bölünmeyi uygulamayı başardıktan sonra – Müslümanlar ve Yahudilerin belirli saatlerde siteye erişmesi veya ibadet etmesi sağlanarak – sıradaki adımın fiziksel bir bölünme olacağından korkuyor.
Ve tıpkı zaman bazlı bölünmede olduğu gibi, bu da aşamalı olacak; ilk adım, cami kompleksinin içinde bir sinagog inşa etmek, ardından genişletmek olacak.
Bu, Hebron'daki İbrahim Camii'nin kademeli olarak ele geçirilmesini yansıtıyor: önce zaman bazlı, sonra mekânsal bölünme.
Şimdi, İsrail yetkililerinin Vakıf'ın oradaki idari rolünü de resmi olarak kaldırmayı planladığı bildiriliyor.
Ramazan 2025'te, İsrail güçleri benzeri görülmemiş bir şekilde Müslümanların İbrahim Camii'ne Cuma günleri girmesini engelledi.
Vakıf kaynağı MEE'ye, "Al-Aksa Camii'nde olanlar sadece geçici ihlaller zinciri değil," dedi ve şöyle devam etti:
"Bu, cami üzerinde tam İsrail egemenliğini dayatmayı amaçlayan kapsamlı bir Yahudileştirme projesi. Filistinliler ve Müslüman dünyası, karşı karşıya oldukları sorunun boyutunu anlamalı ve dayatılan gerçeklik geri dönüşsüz hale gelmeden önce zamanla yarışan bu planla yüzleşmeye hazırlıklı olmalı."