İçinden geçtiğimiz günlerin, en kritik ve en önemli meselesi hiç kuşkusuz FETÖ'ylü mücadeledir. Farklı küresel güçlerin konjonktürel olarak destek verdiği bir terör örgütünden söz etmiyoruz. Karşımızda bizzat yeni küresel emperyalizmin kendi dışındaki tüm ülkeleri içeriden kuşatabilecek, onun aklını taşıyan ve her yolu mubah sayan bir örgüt var. Bu örgütle dünya üzerinde en açık ve sert mücadele yürüten de bir Türkiye var.
Bu kolay bir mücadele değil. İçeride en azından son bir yılda, FETÖ'ye karşı inanılmaz bir hukuki ve siyasi mücadele yürütüldü. Örgüte, eğitim ve iş dünyası üzerinden güç ve can veren ana damarları kesildi. Ancak, hâlâ özellikle siyaset üzerinde ve algı oluşturmada etkinliği sürüyor.
Başta CHP olmak üzere muhalefetin FETÖ'ye can suyu taşıyan "kontrollü darbe" yaklaşımları düşünülenden çok fazla bu ülkenin geleceğini tehlikeye sokuyor. Tabii bu işin sadece ülke içi boyutu... Bir de ülke dışı boyutu var ki, önümüzdeki sürecin en tehlikeli saldırıları büyük olasılıkla dış ülkeler üzerinden yapılacak.
Kimi ekonomik ilişkileri zora sokacak, kimi siyasi gerginlikleri yükseltecek. Zaten başta Almanya olmak üzere birçok AB ülkesi 15 Temmuz'dan bu yana bu saldırıları hayli artırdı. Devlet, siyasi iktidar ve muhalefetin bir kesimi Türkiye'ye yönelik bu saldırılara direniyor ve yer yer karşı atağa da geçiyor ama yetmiyor. Topyekûn bir karşı çıkışa ihtiyaç var.
Devletten siyasete, akademisyenlerden sivil topluma, her kesimin ilişkili olduğu yurtdışı merkezleri harekete geçirmesinin tam zamanı. Bualanda, çok basit ve çok anlamlı bir çıkışyolu da var. FETÖ yıllar yılı bu ülke insanını,eğitim üzerinden yaptıklarıyla kandırdı. Bir yanıyla iyi eğitim diğer yanıylaTürkiye'yi dünyanın dört bir yanındatanıtma çabası milyonlarca Anadolu insanınıheyecanlandırdı. O heyecanı FETÖ kısa sürede parayaçevirdi. Dünyanın neredeyse 170 ülkesindeanaokulundan üniversiteye kadar onlarca okulubu sayede açıldı. İşte işin bamteli tam da burası. Çünkü tüm bu okulların ihtiyacı, Türkiye'deki her il veya ilçedeki esnaf ve işadamlarınca karşılandı. Buna Güney Afrika'da tanık oldum. Oradayken bir grup esnaf ve işadamıyla karşılaşmıştım. Erzincanlı ve Çorumlu esnafın Etiyopya ve Mozambik'teki okulların tüm masraflarını karşıladığını öğrenmiş ve çok şaşırmıştım.
Aynı şey diğer iller için de geçerli. Örneğin Denizli yıllar yılı Gürcistan'daki, Isparta Arnavutluk'taki, İzmir Kosova'daki, Adapazarı ise Türkmenistan'daki okulların masraflarını karşılıyordu. Yani bu okulların asıl sahibi milletti. Tüm bunların listeleri devletin elinde olduğu gibi o ülkelerin yetkili makamları da biliyor. Bu ilişkinin nasıl kurulduğunu ve sürdürüldüğünü iyi bilenlerden biri de Kafkasya Vakfı Başkanı Hayati Küçük. Küçük şöyle diyor: "Ülkemizden,Anadolu'muzun hayırsever insanlarındanmilyarlarca dolar, yıllardır yurtdışınakayıt dışı çıktı. Şimdi soruyorum, dünyanındört bir yanında ne varsa bununyüzde 100'ü bu milletin himmetindenelde edildiğine göre o kurumlar milletindeğil mi? O zaman FETÖ'nün elinden bumilletin malını kurtarmak da devletin enönemli görevi ve işi olmalı."
Aslında bu iş yine de millete düşüyor. Tıpkı15 Temmuz'daki gibi bu kez de millet ayağakalkmalı, dünyanın dört bir yanındaki okullarınasahip çıkmalı. Bildiğim kadarıyla hepsi deo ülkelere bir veya birkaç kez giden bu insanlar,harekete geçerse devletin elini de güçlendirirler. 15 Temmuz'da canını ortaya koyanlar,bu kez de dünya çapında bir sivil hareketbaşlatarak hem o okulları FETÖ'nün elindenkurtarabilir hem de o ülkeleri gelecekbüyük bir tehditten...
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.