"AK Parti, Türkiye'yi belki 100 seneyi aşkın süredir tarihin marjında yaşadıktan sonra ümmetin kalbine taşıdı. Türkiye, bugün İslam âleminin tam kalbinde ve yumuşak bir gücü temsil ediyor. Korku salarak değil, sevgi uyandırarak bir liderlik rolü oynuyor. 19. yüzyılda Türkiye, Tunus ve Mısır'da, İslami değerlere bağlı kalarak nasıl medeniyet basamaklarında yukarı çıkabiliriz diye bir arayış vardı. Bu rüyamız sömürgeci güçlerce ertelendi, ötelendi. Fakat TürkiyeMüslümanları, Erbakan'ı,Erdoğan'ı ile bu rüyayıtekrar yeryüzüne görünürşekilde taşıdı.
İslam bugün Türkiye'de bütün gücüyle var olmaktadır. Bu sembolik değildir, değerlerini bütün kademelerde, hayatın tüm alanlarında hâkim kılacak güçlü İslam'dan bahsediyoruz. Arap baharı devrimlerinin başladığı Tunus'ta biz diyoruz ki bütündevrimler Türkiye örneğini kendilerinerehber edinebilir. Zira Türkiyemodernite ile gelenek arasında çokgüzel bir evlilik yapmıştır."
Yukarıdaki sözleri, Müslüman Kardeşler kökenli Tunus'taki Nahda Hareketi'nin lideri Gannuşi'nin, AK Parti'nin 4. Olağan Kongresi'nde yaptığı konuşmadan alıntıladım. Uzun bir iktibas oldu ama gerekliydi. Çünkü bugünlerde, bizlere Tunus'un Türkiye'den bile öte bir demokratik tecrübeyi yaşadığı, demokrasinin konsolidasyonu noktasında Ak Parti'den daha güçlü bir örnek sergilediği, bunun da Gannuşi'nin seçim kazanmasına rağmen iktidarı paylaşma yoluna gitmesi sebebiyle olduğu anlatılıyor. O yüzden Gannuşi'nin Erdoğan'a, Ak Parti'ye ve Türkiye'ye bakışını bir kez daha hatırlatmakta fayda gördüm.
Evet, Gannuşi'nin partisi seçimlerden birinci çıkmasına rağmen koalisyon hükümeti kurdu, Cumhurbaşkanı'nın başka partiden seçilmesine izin verdi, Nahda kökenli Başbakan ilk protesto gösterisi karşısında istifa ederek geri çekildi. Ve oylarına sahip çıkılmadığını hisseden taban ya küstü ya da başka partilere kaydı. Nitekim 2014 seçimlerinde Nahda değil, seküler elitin temsilcisi olan ve Batı'nın kendilerine desteğini âdeta Demokles'in kılıcı gibi Nahda üzerinde sallamayı vazife bilen Nida Partisi birinci çıktı.
Peki, Gannuşi yanlış mı yaptı? Hayır. Ülke istikrara hâlen kavuşmamışken, sokaklar hâlâ hareketliyken, seküler muhalefet Mısır'dakinden bile güçlüyken, yanı başındaki ülke darbe ile sallanırken 'maslahat' olarak doğru gördüğünü yaptı. Şayet Gannuşi, Erdoğanolmaya çalışsaydı, Mursiolacaktı. Ancak birdiğer gerçek de şu ki; ErdoğanGannuşi olmaya çalışsaydı, o daMursi ile aynı sonu, belki de dahafenasını yaşayacaktı.
Dolayısıyla neymiş, ülkeler birbirinin karbon kopyası değilmiş. Elmalar ile armutları ayırt edebilecek kadar siyasî analiz yeteneğine sahip olmak çok gerekliymiş.
Ha unutmadan, Gannuşi'nin Fareed Zakaria'ya geçen sene verdiği röportajda, eğer Tunus istikrarlı bir demokrasi olsaydı, iktidarı paylaşmak zorunda kalmayacaklarını söylemesi de koalisyonu -doğal olarakboyun eğilmesi gereken bir zorunluluk olarak gördüğünü ortaya koyuyor.
Gannuşi'nin o röportajdaki şu sözleri, koalisyonu âdeta İslâmi bir vazife bilincinin gereği gibi yansıtanlara gelsin: "Eski rejim bekçileri seçimi kaybetmişolabilirlerdi ama hâlâ çok güçlülerdi. Onlar, ülkenin elitleriydi. Oyüzden onlarla anlaşmak zorundaydık. İstikrarlı bir demokraside seçimikazanırsan, belki de her şeyde kendiyolunu çizebilirsin. Ama genç birdemokraside seçimi kazanırsan, tavizeve konsensüse ihtiyaç var."
Hülasa, Gannuşi'yi 'mesaj kaygılı' yazılarınızaalet etmeden iki kez düşününderim.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.