Bildim bileli CHP örgütlerinde fiilen çalışan bir arkadaşımla buluştuk. Dakka bir...
"Geçen gün paralellerle ilgili bana attığın mesaj var ya, sen dinleniyorsundur, beni de yakma" demez mi!
Baktım şaka yapmıyor, gerçekten kızdım.
Nasıl "cynic" bir tavır, nasıl içten pazarlıklı bir tutum bu!
Çıkışmaktan kendimi alamadım.
"Parti binasında laflarken paralel denilen şey iktidarın uydurması diyorsunuz, partinin kapısından çıkınca paralellerden tırsıyorsunuz ve bundan hiç utanmıyorsunuz!"
Ne cevap verdiğini merak ediyorsanız, söyleyeyim...
"Biz nihayetinde sıradan partilileriz ama bil ki, milletvekillerimiz de bizden farklı değil."
Benzer bir hesapçılığı üst düzey siyaset yapandan, üniversitedeki akademisyene; kendi halinde vatandaştan, bürokrata bazı muhafazakârlarda gözlemlemeye başladım.
Düşünceleri şu...
"AK Parti'nin iktidar kadroları ve paraleller arasındaki kavgadan iki taraf da yıpranarak çıkar, ona göre pozisyon alalım."
Ama çok hayati bir kavgadan kaçtıklarını ve bu tavırlarının paralellerin ellerini ovuşturmasına yol açtığını gözlerden saklayamıyorlar.
Bu ekibin özellikle medyada bayağı destekçileri var.
Ta Gezi'den bu yana satır arası mesajlarla "iş görmeye" çalışan bu arkadaşlara sormak isterim... 17-25 Aralık'a darbe girişimi deyip sonra da çaktırmadan darbecileri hoş gören tutumunuzu halk yutuyor mu sanıyorsunuz?
Uydurmayalım!
Salı günü çıkan "O günler harika falan değildi" yazımı gazeteye gönderdikten sonra hatırladım.
60'ların sonuna doğru babam bizi arabaya doluşturup güzel bir Ege gezisine çıkartmıştı.
Çocuk hafızama kazınan görüntüler bir bir dökülüverdi.
Sonra beyaz Türk büyüğü yazarımızı hasret gözyaşlarına boğan Mahsun'un filmindeki "şirin Ege kasabası" manzarasına bir daha baktım.
Zaten spor Amerikan arabaları o tarihlerde bizim Bağdat Caddesi'nde bile sayılıydı, parmakla gösterilirdi, kasabalarda birinin gidip diğerinin gelmesi neyin nesi! Foça'yı hatırlıyorum. Yazdı, öğle vaktiydi ve ıssızlığı askeri tesislere gidip gelen servis otobüsleri bozuyordu. Çeşme Ilıca'da eski Demokrat partililer villalarına çekilmişlerdi.
Bir tek Kuşadası yeni palazlanmaya başladığı için hareketliydi.
Fakat hani köşe yazarımız "ne güzel günlerdi, ne iyiydik" falan diyor ya...
Gittiğimiz her yerde bizi bu kasabalardaki Roman vatandaşlarla diğerleri arasındaki kavgaların hikâyesi karşılamıştı.
Üstelik neredeyse her Egeli köylü veya kasabalı fena halde "Kırat" hayranıydı ve İstanbul'dan gelen ve hafif solcu görünen herkese kuşkuyla yaklaşıyordu.
Söyleyeceğim şu...
Filmdir, romandır, olur.
Fakat gerçek hayata dair konuşacaksak eğer... Uydurmayalım!
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.