AYM'ye paralel kıskaç!
Giriş:
03.09.2014
00:00
Güncelleme:
04.09.2014
17:38
A Haber ekranlarında yine gündeme bomba gibi düşecek bir yayına imza atıldı. Arka Plan programına konuk olan AYM eski raportörü Yrd. Doç. Dr Emir Kaya yargı ve AYM deki paralel yapılanmayla ilgili uzun süre konuşulacak açıklamalarda bulundu
A Haber'de Nihan Günay'ın sunduğu Arka Plan'a katılan Anayasa Mahkemesi Eski Raportörü Yrd. Doç. Dr. Emir Kaya, Anayasa Mahkemesi'ndeki 'Paralel Yapılanma'yı deşifre ettiği için Haşim Kılıç tarafından nasıl işinden edildiğini anlattı. Kılıç'ın 'Fişleme listesi' iddialarıyla ilgili konuşan Kaya, "Ben listelerle uğraşmıyorum. Açıkça Anayasa Mahkemesi Cemaat'in kontrolünde diyorum. 17 üye varsa, bunlardan 3'ü cemaat mensubu, 4'ü cemaat güdümünde, 3-4 tanesi de güce göre pozisyon alıyor. Raportörler çok kritik, mahkemeyi raportörler çeviriyor. Toplam 70 raportörün 40'ı net olarak cemaatten" açıklamalarında bulundu.
PARALEL YAPI'YI 2012'DE KILIÇ'A RAPOR ETTİM
Haşim Bey'e Anayasa Mahkemesi'ndeki Cemaat yapılanmasıyla ilgili ilk liste, Sayıştay'daki bir arkadaşı tarafından 2012 yılında verildi. Bu listelerin geçmişi var. Bir kaç liste var benim anladığım. Ben bunu kamusallaştırmasam bu listeler gitmeye de devam edecek. Böyle ciddi bir sorun var Anayasa Mahkemesi'nde. Fakat bu sorun dillendirilmediği için AYM'deki Cemaat uzantıları iyice güçlendi. Ve aslında listelerin gerçekten hükümsüz olması sonucunu verdi. Bu o zaman önemsenmedi. Fakat böyle bir sorun Anayasa Mahkemesi'nde uzun zamandır var. Ben 2012 Nisan ayında göreve başladım, ama 2012 Temmuz'da ben de Anayasa Mahkemesi'nde farklı bir yapılanmanın olduğunu, bunların hukuki hareket etmediklerini ve iş barışını da bozduklarını, hakim ve savcıları farklı yönlerde motive ettiklerini, korkuttuklarını bir rapor halinde ben de başkanımız Haşim Kılıç'a verdim
'CEMAATTEN OLAN RAPORTÖRLER HEP KRİTİK POZİSYONLARA YERLEŞTİRİLDİ'
Raportörler katında da oran olarak belki %60-70 ama etki olarak %90'ın üzerinde. 30 tane raportör Cemaat'ten olan raportörlerin memuru konumunda Anayasa Mahkemesi'nde. Üye karara ilişkin raporu son aşamada görüyor ve kararı da son aşamada veriyor. O aşamaya kadar başvurunun alınması, başvurunun anlaşılması ve ona göre tasnif edilmesi, belli kişilere verilmesi, raporunun yazılması, yazılan raporun farklı kişilerce savunulması , farklı birimlerce desteklenmesi yahut kösteklenmesi gibi bir sürü aşama ve süreç var. Böyle uzun bir süreç var ama üye bununla en son muhatap oluyor. Aslında üye çok ciddi bir dezenformasyon altında kalabiliyor. Üyelerin bütün dosyaları incelemesi teknik olarak imkansız olduğu için raportörlerce hazırlanan raporlara, kararlara itibar edilmek zorunda kalınıyor.
Cemaatten olan raportörler hep etkili pozisyonlarda. Bizim ilçe kararı dediğimiz kararları onlar veriyor. İlçe kararı bir konuda bir tane verildikten sonra ona benzer bütün kararlar otomatik olarak aynı dosya şeklinde yazılacak. Bunu herhangi bir katipte yazabilir, illa raportör olmaya gerek yok. Diğer bütün raportörler, Cemaat'ten olan raportörlerin katibi durumunda.
%90 etki varsa, bu etkiyi çekip çeviren 5-6, 7-8 kişi var. Bu organizasyonu yapan, cemaatin aklı olan insanlar mutlaka suçludur. Bunlar tespit edilirse, bunda hiçbir tereddüt yok. Diğerleri de, cemaatin emirlerine uydukları için zaten o yüzden 'Paralel Yapı' deniliyor. Ayrı bir hukuk sistemi var kendi içlerinde. O emirlere uydukları için hem cemaatin misyonunu, ajandasını, gündemini taşıyan insanlar durumundalar, hem de onun nimetlerinden faydalanan insanlar.
Anayasa Mahkemesi'nde, bir çok kurumda Paralel Yapı var denildiği zaman, orada aslında düzen legal olarak ilerliyor ve bu legalitenin dışında illegal hareketler var gibi düşünülüyor ilk bakışta. Fakat sistem böyle işlemiyor. Sistem illegal işler yapmak şeklinde işlemiyor, sistem tamamen legal olanı ele geçirmek şeklinde işliyor. Aslında görünüşte her şey legal. Legal olan şeyler cemaatin elinde.
Diyelim ki bir marketten bardak çalacaksınız, bardağı biri raftan indiriyor. Bu bir suç değildir, hırsızlıkta değildir. Öbürü ayağıyla bir metre itiyor. Bu da suç ve hırsızlık değildir. Diğeri gelip kasaya koyuyor, sonra kasadan gelip yere koyuyor, bir başkası da ben bunu dışarıda buldum deyip alıp götürüyor. Burada hiç kimse suçlu ve hırsız değil fakat totalde bir hırsızlık var.
Bireysel başvuru da mahkemede bu durum şöyle oluyor; başvuru içeri giriyor. İçeri girdiği an ön büroya düşüyor. Ön bürodaki vatandaş 'bu ne kadar önemli bizim açımızdan?' analizine tabii tutuyor ve bir not hazırlıyor. Bu iç tüzük de yok fakat ben bunları gördüm. Eğer bu adli bir soruşturma konusu olursa, bunlar ortaya çıkar. İç tüzükte olmadığı halde, kendi açılarından ya da Haşim Kılıç'ın şahsi bakışı açısından bir önem oluşturuluyor. Örnek olarak Aziz Yıldırım dosyası ve de buradaki kameraman arkadaşımızın dosyası verilebilinir. Kameraman arkadaşımızı çok tanıyan yok ama Aziz Yıldırım dosyası önemli olabilir diye ayrı tutuluyor. İlk aşamada bu şekilde yapılıyor. Daha sonra ise önemli olan dosya hangi raportöre gitmeli? Deniliyor. Dosya Emir Kaya'ya verilirse, Emir Kaya adil yaklaşır bunu ona veremeyiz deniliyor.
Önemli ve kamusal bir figür olan kişilerin dosyalarına farklı, sıradan vatandaşın dosyasına farklı bakılıyor.
BALYOZ DAVASI'NDA CEMAAT ÇOK CİDDİ ŞEKİLDE DİRENDİ
Çok açık olarak mesela Balyoz Davası'nda Cemaat çok ciddi bir şekilde direndi. Farklı raporlar yazıldı. Cemaate yakın olanlar, bütün bu süreçlerin usulüne uygun olduğu, hukuki olduğu bir ihlal olmadığı yönündeydi. Burada farklı unsurlar devreye giriyor.
YARGIDA CEMAAT'TEN OLMAYAN İNSANLAR KORKUYOR
Benim hayatımda olumlu ve olumsuz değişiklikler oldu. Olumsuz olarak, ben aslında Cemaat'ten olmayan insanların Cemaat'i hak ettiklerini çok net bir şekilde anladım. Yani Cemaat'ten olmayan insanlar bu kadar aciz, bu kadar korkak, bu kadar riyakar olmasalar.. Lojmandan çıkmaktan korkuyor, işten olmaktan korkuyor, belki imajını kaybetmekten korkuyor. Allah'tan başka pek çok şeyden korkuyor. Bu korkunca, Cemaat de onun o korku güdüsünü Cemaat'in zaten asıl güç kaynağı kendi mensupları değil. Bunu çok iyi netleştirmemiz lazım. Cemaat'in asıl güç kaynağı kendisinin muhalifleri. Pasif oldukları için, korkak oldukları için, çıkıp cesurca sen iftira atmıyorsun ki ben iftira atmıyorum. Cesurca 'böyle böyle böyle bir vaka var' diyemedikleri için, diyene destek olamadıkları için bu derecede büyümüş bir oluşum var. Benim hayatımdaki değişiklikler bu takım entelektüel değişiklikler aslında. Yani sosyolojik olarak Cemaat aslında anlamlı çünkü karşısındaki kitle bunu hak ediyor diye düşünmeye başladım.
'HAKLI BİLE OLSAN DUYMAK İSTEMİYORUM, BÖYLE KONULARI DİLLENDİRİRSEN SENİ BURADAN GÖNDERİRİM'
Nerelerden gelen başka belgeler var ben hepsini bilemem. Haşim Kılıç'a bu konuda sürekli bir şeyler söyleniyor onu biliyorum. Üyelerden de söyleyenler var, ben de kendim söyledim. Ben birkaç sefer mahkeme içerisinde kriz çıkardım. Ben birden Temmuz ayında çıkmış biri değilim. Ben 2 yıl boyunca bu konuyu hep gündemde tuttum. Böyle bir sorun var, bu sorun olduğu sürece bu mıknatıs terazinin altında olduğu sürece burada adalet olmaz. Cemaat sorununu söyledim. Haşim Bey'e bunu söylediğimde, Haşim Bey bana aynen bunu söyledi, benim hayatımda dönüm noktasıdır, 'Emir haklı bile olsan hiçbir yönetici sorun duymak istemez, bir daha bu meseleyi konuşursan seni buradan gönderirim' dedi bana. Beni idare ediyordu. O bana bilgi, belge gelsin diyor. Ben de kendisine bir tek dedim ki, 'şu vatandaş şu işi yapıyor, bu vatandaş bu işi yapıyor' hepsini tek tek söyledim. Birçok kurum içi fırsatların dağılımında, hukuki süreçlerde bir sürü usulsüzlükleri belki yirmi madde halinde saydım. Bana verdiği cevap bu olunca ben zaten şöyle düşündüm; bütün ülkemizin sorunları işte bu zihniyette toplanıyor. Yani Haşim Kılıç'ın bu zihniyetinde toplanıyor. Hiç bizim uzaklarda, İran'da, İsrail'de, Amerika'da düşman aramamıza gerek yok. Bizim ülkemizin sorunları 'ben hakikat bile olsa duymak istemiyorum.'
BİLDİKLERİMİ ANLATINCA, HAŞİM KILIÇ BANA, 'SENİ BURADAN GÖNDERİRİM' DEDİ
Cemaat'e bağlı olan isimleri biliyorum, şöyle biliyorum; şimdi ben mahkemedeki herkesin medeni durumunu bilirim yada memleketini bilirim. Bunun için bir belgem var mı, nüfus cüzdanlarını gördüm mü? Sosyalleştiğim için onlarla bilirim. Bir tek ben bilmem, herkes bilir. Herkes birbirini çok iyi bilir. Mesela solcu görünen Cemaatçiyi bilir, kimisi MHP'li görünür. Ama bunların Cemaatçi oldukları bilinir. Ben eksantrik bir adam olarak görünüyorum. Ben zaten yurtdışında eğitim aldım, on sene yurtdışında kaldım, Türkiye'ye de beyaz bir sayfa halinde geldim. Bu sayfayı en çok Haşim Kılıç ve Cemaat kirletti. Ben buna isyan ediyorum, bu sayfayı temizleyeceğim diyorum. Kendi vicdanımda da temizleyeceğim, Anayasa Mahkemesi'nde de temizleyeceğim. Siz bir adım ileri gittiğinizde ben de on adım ileri gideceğim. Suç duyuruları da kapıda diyorum ben bu vatandaşlara. Ben buraya tabi yayında iftira atar duruma düşmemek için belki çok ileri gidemiyorum. Bir suç duyurusu listesi hazırladığım zaman 60 – 70 madde çıkartıyorum. O kadar az değil Anayasa Mahkemesi'ndeki hadiseler. Haşim Kılıç da 70 milyonun gözünün içine bakarak 'böyle bir şey yok, bana bilgi gelsin' demeye devam etsin. Bu bilgiler, belgeler savcılık kararıyla kendine geldiği zaman o zaman daha fazla inkar etmeye zamanı olmayacak.

PARALEL YAPI'YI 2012'DE KILIÇ'A RAPOR ETTİM
Haşim Bey'e Anayasa Mahkemesi'ndeki Cemaat yapılanmasıyla ilgili ilk liste, Sayıştay'daki bir arkadaşı tarafından 2012 yılında verildi. Bu listelerin geçmişi var. Bir kaç liste var benim anladığım. Ben bunu kamusallaştırmasam bu listeler gitmeye de devam edecek. Böyle ciddi bir sorun var Anayasa Mahkemesi'nde. Fakat bu sorun dillendirilmediği için AYM'deki Cemaat uzantıları iyice güçlendi. Ve aslında listelerin gerçekten hükümsüz olması sonucunu verdi. Bu o zaman önemsenmedi. Fakat böyle bir sorun Anayasa Mahkemesi'nde uzun zamandır var. Ben 2012 Nisan ayında göreve başladım, ama 2012 Temmuz'da ben de Anayasa Mahkemesi'nde farklı bir yapılanmanın olduğunu, bunların hukuki hareket etmediklerini ve iş barışını da bozduklarını, hakim ve savcıları farklı yönlerde motive ettiklerini, korkuttuklarını bir rapor halinde ben de başkanımız Haşim Kılıç'a verdim
'CEMAATTEN OLAN RAPORTÖRLER HEP KRİTİK POZİSYONLARA YERLEŞTİRİLDİ'
Raportörler katında da oran olarak belki %60-70 ama etki olarak %90'ın üzerinde. 30 tane raportör Cemaat'ten olan raportörlerin memuru konumunda Anayasa Mahkemesi'nde. Üye karara ilişkin raporu son aşamada görüyor ve kararı da son aşamada veriyor. O aşamaya kadar başvurunun alınması, başvurunun anlaşılması ve ona göre tasnif edilmesi, belli kişilere verilmesi, raporunun yazılması, yazılan raporun farklı kişilerce savunulması , farklı birimlerce desteklenmesi yahut kösteklenmesi gibi bir sürü aşama ve süreç var. Böyle uzun bir süreç var ama üye bununla en son muhatap oluyor. Aslında üye çok ciddi bir dezenformasyon altında kalabiliyor. Üyelerin bütün dosyaları incelemesi teknik olarak imkansız olduğu için raportörlerce hazırlanan raporlara, kararlara itibar edilmek zorunda kalınıyor.
Cemaatten olan raportörler hep etkili pozisyonlarda. Bizim ilçe kararı dediğimiz kararları onlar veriyor. İlçe kararı bir konuda bir tane verildikten sonra ona benzer bütün kararlar otomatik olarak aynı dosya şeklinde yazılacak. Bunu herhangi bir katipte yazabilir, illa raportör olmaya gerek yok. Diğer bütün raportörler, Cemaat'ten olan raportörlerin katibi durumunda.
%90 etki varsa, bu etkiyi çekip çeviren 5-6, 7-8 kişi var. Bu organizasyonu yapan, cemaatin aklı olan insanlar mutlaka suçludur. Bunlar tespit edilirse, bunda hiçbir tereddüt yok. Diğerleri de, cemaatin emirlerine uydukları için zaten o yüzden 'Paralel Yapı' deniliyor. Ayrı bir hukuk sistemi var kendi içlerinde. O emirlere uydukları için hem cemaatin misyonunu, ajandasını, gündemini taşıyan insanlar durumundalar, hem de onun nimetlerinden faydalanan insanlar.
Anayasa Mahkemesi'nde, bir çok kurumda Paralel Yapı var denildiği zaman, orada aslında düzen legal olarak ilerliyor ve bu legalitenin dışında illegal hareketler var gibi düşünülüyor ilk bakışta. Fakat sistem böyle işlemiyor. Sistem illegal işler yapmak şeklinde işlemiyor, sistem tamamen legal olanı ele geçirmek şeklinde işliyor. Aslında görünüşte her şey legal. Legal olan şeyler cemaatin elinde.
Diyelim ki bir marketten bardak çalacaksınız, bardağı biri raftan indiriyor. Bu bir suç değildir, hırsızlıkta değildir. Öbürü ayağıyla bir metre itiyor. Bu da suç ve hırsızlık değildir. Diğeri gelip kasaya koyuyor, sonra kasadan gelip yere koyuyor, bir başkası da ben bunu dışarıda buldum deyip alıp götürüyor. Burada hiç kimse suçlu ve hırsız değil fakat totalde bir hırsızlık var.
Bireysel başvuru da mahkemede bu durum şöyle oluyor; başvuru içeri giriyor. İçeri girdiği an ön büroya düşüyor. Ön bürodaki vatandaş 'bu ne kadar önemli bizim açımızdan?' analizine tabii tutuyor ve bir not hazırlıyor. Bu iç tüzük de yok fakat ben bunları gördüm. Eğer bu adli bir soruşturma konusu olursa, bunlar ortaya çıkar. İç tüzükte olmadığı halde, kendi açılarından ya da Haşim Kılıç'ın şahsi bakışı açısından bir önem oluşturuluyor. Örnek olarak Aziz Yıldırım dosyası ve de buradaki kameraman arkadaşımızın dosyası verilebilinir. Kameraman arkadaşımızı çok tanıyan yok ama Aziz Yıldırım dosyası önemli olabilir diye ayrı tutuluyor. İlk aşamada bu şekilde yapılıyor. Daha sonra ise önemli olan dosya hangi raportöre gitmeli? Deniliyor. Dosya Emir Kaya'ya verilirse, Emir Kaya adil yaklaşır bunu ona veremeyiz deniliyor.
Önemli ve kamusal bir figür olan kişilerin dosyalarına farklı, sıradan vatandaşın dosyasına farklı bakılıyor.
BALYOZ DAVASI'NDA CEMAAT ÇOK CİDDİ ŞEKİLDE DİRENDİ
Çok açık olarak mesela Balyoz Davası'nda Cemaat çok ciddi bir şekilde direndi. Farklı raporlar yazıldı. Cemaate yakın olanlar, bütün bu süreçlerin usulüne uygun olduğu, hukuki olduğu bir ihlal olmadığı yönündeydi. Burada farklı unsurlar devreye giriyor.
YARGIDA CEMAAT'TEN OLMAYAN İNSANLAR KORKUYOR
Benim hayatımda olumlu ve olumsuz değişiklikler oldu. Olumsuz olarak, ben aslında Cemaat'ten olmayan insanların Cemaat'i hak ettiklerini çok net bir şekilde anladım. Yani Cemaat'ten olmayan insanlar bu kadar aciz, bu kadar korkak, bu kadar riyakar olmasalar.. Lojmandan çıkmaktan korkuyor, işten olmaktan korkuyor, belki imajını kaybetmekten korkuyor. Allah'tan başka pek çok şeyden korkuyor. Bu korkunca, Cemaat de onun o korku güdüsünü Cemaat'in zaten asıl güç kaynağı kendi mensupları değil. Bunu çok iyi netleştirmemiz lazım. Cemaat'in asıl güç kaynağı kendisinin muhalifleri. Pasif oldukları için, korkak oldukları için, çıkıp cesurca sen iftira atmıyorsun ki ben iftira atmıyorum. Cesurca 'böyle böyle böyle bir vaka var' diyemedikleri için, diyene destek olamadıkları için bu derecede büyümüş bir oluşum var. Benim hayatımdaki değişiklikler bu takım entelektüel değişiklikler aslında. Yani sosyolojik olarak Cemaat aslında anlamlı çünkü karşısındaki kitle bunu hak ediyor diye düşünmeye başladım.
'HAKLI BİLE OLSAN DUYMAK İSTEMİYORUM, BÖYLE KONULARI DİLLENDİRİRSEN SENİ BURADAN GÖNDERİRİM'
Nerelerden gelen başka belgeler var ben hepsini bilemem. Haşim Kılıç'a bu konuda sürekli bir şeyler söyleniyor onu biliyorum. Üyelerden de söyleyenler var, ben de kendim söyledim. Ben birkaç sefer mahkeme içerisinde kriz çıkardım. Ben birden Temmuz ayında çıkmış biri değilim. Ben 2 yıl boyunca bu konuyu hep gündemde tuttum. Böyle bir sorun var, bu sorun olduğu sürece bu mıknatıs terazinin altında olduğu sürece burada adalet olmaz. Cemaat sorununu söyledim. Haşim Bey'e bunu söylediğimde, Haşim Bey bana aynen bunu söyledi, benim hayatımda dönüm noktasıdır, 'Emir haklı bile olsan hiçbir yönetici sorun duymak istemez, bir daha bu meseleyi konuşursan seni buradan gönderirim' dedi bana. Beni idare ediyordu. O bana bilgi, belge gelsin diyor. Ben de kendisine bir tek dedim ki, 'şu vatandaş şu işi yapıyor, bu vatandaş bu işi yapıyor' hepsini tek tek söyledim. Birçok kurum içi fırsatların dağılımında, hukuki süreçlerde bir sürü usulsüzlükleri belki yirmi madde halinde saydım. Bana verdiği cevap bu olunca ben zaten şöyle düşündüm; bütün ülkemizin sorunları işte bu zihniyette toplanıyor. Yani Haşim Kılıç'ın bu zihniyetinde toplanıyor. Hiç bizim uzaklarda, İran'da, İsrail'de, Amerika'da düşman aramamıza gerek yok. Bizim ülkemizin sorunları 'ben hakikat bile olsa duymak istemiyorum.'
BİLDİKLERİMİ ANLATINCA, HAŞİM KILIÇ BANA, 'SENİ BURADAN GÖNDERİRİM' DEDİ
Cemaat'e bağlı olan isimleri biliyorum, şöyle biliyorum; şimdi ben mahkemedeki herkesin medeni durumunu bilirim yada memleketini bilirim. Bunun için bir belgem var mı, nüfus cüzdanlarını gördüm mü? Sosyalleştiğim için onlarla bilirim. Bir tek ben bilmem, herkes bilir. Herkes birbirini çok iyi bilir. Mesela solcu görünen Cemaatçiyi bilir, kimisi MHP'li görünür. Ama bunların Cemaatçi oldukları bilinir. Ben eksantrik bir adam olarak görünüyorum. Ben zaten yurtdışında eğitim aldım, on sene yurtdışında kaldım, Türkiye'ye de beyaz bir sayfa halinde geldim. Bu sayfayı en çok Haşim Kılıç ve Cemaat kirletti. Ben buna isyan ediyorum, bu sayfayı temizleyeceğim diyorum. Kendi vicdanımda da temizleyeceğim, Anayasa Mahkemesi'nde de temizleyeceğim. Siz bir adım ileri gittiğinizde ben de on adım ileri gideceğim. Suç duyuruları da kapıda diyorum ben bu vatandaşlara. Ben buraya tabi yayında iftira atar duruma düşmemek için belki çok ileri gidemiyorum. Bir suç duyurusu listesi hazırladığım zaman 60 – 70 madde çıkartıyorum. O kadar az değil Anayasa Mahkemesi'ndeki hadiseler. Haşim Kılıç da 70 milyonun gözünün içine bakarak 'böyle bir şey yok, bana bilgi gelsin' demeye devam etsin. Bu bilgiler, belgeler savcılık kararıyla kendine geldiği zaman o zaman daha fazla inkar etmeye zamanı olmayacak.

GÜNÜN MANŞETLERİ İÇİN TIKLAYIN