"Ölenle ölünmez" şeklinde hülasa edeceğimiz "teselli döneminin" demode olduğu tuhaf zamanlara geldik.
Ölen kalanın en yakını da olsa, hep "başkasıdır" artık.
Kalanlar da (çok azı hariç) ölüm duygusuna karşı öyle "başkalaşıma" düçar olmuşlar ki, sanki dersin hiç ölmeyecek, dünyaya kazık çakacaklarmış gibi.
Oysa "ölüm değirmeni" dur durak bilmez, her an için insanları öğütmeye devam eder.
Sadece 2024-25'te aramızdan ayrılan ünlüleri şöyle bir hatırlasanız yeter.
Kimler göç etti kimler...
Volkan Konak,
Ferdi Tayfur, Selim İleri,
Filiz Akın, Edip Akbayram,
Fatma Karanfil, Sezai Altekin,
Alev Alatlı, Kenan Işık,
Türker İnanoğlu, Genco Erkal,
Ayten Gökçer, Murat Soydan,
Sevda Ferdağ, Tolga Savacı,
Ayla Algan, Kayhan Yıldızoğlu,
Metin Arolat, Vural Çelik
, Şerif Gören, Aydemir Akbaş,
Bahar Öztan, ila âhir.
Dünya ölçeğini derseniz
Franz Beckenbauer'den Jimmy Carter'a,
David Lynch'ten George Foreman'a
kadar nicesi gitti.
***
Ölenler ölür, kalanların avuntuları bitmez. Ölen gençse, "Kendine bakmıyordu" lakırdıları terennüm edilir, ölüm kaza sonucu erişmişse,
"Hiç dikkat etmiyordu" denir. Mevtanın sorunları varsa cümbür cemaat
"Zaten hastaydı" muhabbetine girilir. Şayet tiryakiyse ölmeyi hak etti dercesine
"Çok sigara içiyordu" gerekçesi dillendirilir.
Ölen yaşlıysa özellikle gençler hiç üzerlerine alınmaz. Ölenin yaşına erişmeyi kendilerinden asırlar kadar uzak görürler.
Halbuki ölüm yaşa bakmaz. Bu dünyaya doğan herkes ölecek yaştadır.
Kaldı ki, yüz yıl yaşasan da ömür dediğin nedir ki,
Yunus'umuzun dediği gibi "Şol göz açıp yummuş gibi."
Ebedi âlem yolcusudur insan, bu dünyadaki ömrü hepi topu yaşadığı son gündür.
Theo Angelopoulos'un "Sonsuzluk ve Bir Gün" (Eternity and a Day) filmini izlerseniz, bu son günü hissedebilirsiniz
. Eleni Karaindru'nun müzikleri de nasıl yürek yakıcıdır anlatamam.
***
Modern zamanların tüm numarası, kalanlardan ölümü saklamaktan ibaretti.
Postmodern zamanlarda ölümü saklamaya bile ihtiyaç duyulmuyor. Çünkü bu çağın insanı dijital medya uyuşturucusuna maruz kala kala ölüme karşı duyarsızlaştırıldı.
Ölenlere de hiç saygıları yok, sevmiyorlarsa anında sövüp sayıyorlar. Sevmesen de ölen zalim/kâfir değilse ya susman ya da iyilikle anman lazım gelir.
Şu hâle bakar mısınız; bu satırları yazdığımız sırada hayati tehlikesi devam eden
Sırrı Süreyya Önder'e şimdiden başladılar küfre, hakarete.
Dijital çağın "içerik tüketicisi" bu insanlara kim nasıl nasihat edecek?
Rahmeti bol olsun
Şemseddin Yeşil Hocamız (kuddise sirruhû)
bir sohbetinde şöyle demişti: "Kitabı
kâinatın her süresinin besmelesi bir
hazreti insandır. Hakikatte besmelesiz
adam demek, hayatında bir hazreti
insanı görmeden geçmiş gitmiş
demektir..."
Çok tuhaf zamanlara çattık ya
Rabbi, bize katından veliler, hazreti
insanlar gönder.