NİHAT HATİPOĞLU

Dudağımı oynatıyordum

Ebu Derda (r.a.) diyor ki, ben bir gün Hz.
Peygamber'in (s.a.v.) bana baktığını gördüm.
Ben o esnada, dudaklarımı oynatıyordum.
Bana sordu: Ebu Derda ne yapıyorsun?
Cevap verdim: Dua okuyordum.
O (s.a.v.) şöyle buyurdu: 'Geceden gündüze, gündüzden geceye yaptığın zikirden daha hayırlı olanını sana söyleyeyim mi?
Dedim ki, evet ey Allah'ın Elçisi.
O şöyle buyurdu: O halde şunu oku:
"Yarattıkları sayısınca Allah'a tesbih ederim.
Yarattıkları dolusunca Allah'ı tesbih ederim.
Her bir yaratılmış sayısınca Allah'ı tesbih ederim. Her bir yaratılmış dolusunca Allah'ı tesbih ederim. Yüce Kur'an'ın yaprakları arasında geçen her şey sayısınca Allah'a hamd ederim. Yarattıkları sayısınca Allah'a hamd ederim. Her bir yaratılmış dolusunca Allah'a hamd ederim. Yüce Kur'an'ın yaprakları arasına geçen her şey sayısınca Allah'a hamd ederim." (Taberani, Bezzar)

***

HZ. PEYGAMBER (S.A.V.) AHLAKINDAN...

"Çocuklara karşı son derece espriliydi."
Yemek yerken herhangi bir yere yaslanmazdı.
Yemeğe besmele ile başlar, hamd ile son verirdi.
Yabancı bir eve vardığında, duvara yönelik beklerdi, kapıya doğru dikilmezdi. Kapı açıldığında selam verirdi. İzin verilirse yönelirdi. Yoksa geri dönerdi.
Kapıyı çalana kimsin diye sorulduğunda sadece 'benim' demesinden rahatsız olurdu. Kişinin kendini tanıtmasını isterdi.
İçeri girebilir miyim diyene; önce selam ver sonra içeri girebilir miyim diye sor buyururdu.
Yabancı bir eve penceresinden veya duvar aralığından izinsizce bakılmasından rahatsız olurdu.
Oynayan çocukları görünce onlara selam verirdi.
Kadınları görünce onlara da selam verirdi.
Birisi başkasının selamını Efendimiz'e ilettiğinde şöyle cevap verirdi: Sana ve o selam gönderene selam olsun.
Peygamberimizin yanına giren bir Yahudi topluluğu "es-Selamı aleyke" diyecekleri yerde ağızlarında geveleyerek "es-Samu aleyke" dediler.
Es-Samu aleyke; ölesin, Allah senin canını alsın anlamındaydı. Ancak bunu ağız gevelemesi şeklinde dediler. Efendimiz bunu işitince 'size olsun' cevabını verdi. Hz. Aişe Yahudilerin bunu dediğini işitince söylediği çirkin söz üzerine "Esas ölüm size olsun. Allah'ın gazabı esas sizin üzerinize olsun" cevabını verdi.
Hz. Peygamber (s.a.v.) bunun üzerine eşine müdahale edip şöyle buyurdu: 'Sakin ol Aişe.
Hakaret sayılacak söz söyleme.' Hz. Aişe: Ama ne dediklerini duymadın mı?
Sana selam verir gibi yapıp beddua ettiler. Sana ölüm bedduası yaptılar. Efendimiz cevaben şöyle buyurdu: 'Ben onların selamını -sözlerini- onlara iade ettim. Allah benim sözümü itibara aldı. Ama onların sözünü itibara almadı.
Bir putperest Hz. Peygamber'e (s.a.v.) selam gönderdi. Efendimiz onun selamına cevap verdi.
Selamına cevabı esirgemedi.
Bazen kadınları gördüğünde selamsız geçmemek için sağ elini kaldırır ve selam verirdi.
Hz. Peygamber (s.a.v.) geceleyin bir yere geldiğinde uyuyanı uyandırmayacak uyanık olana ise duyuracak bir ses tonuyla cevap verirdi.

***

AĞIZSIZ VE DİLSİZ HAYVANLAR

Hz. Peygamber (s.a.v.) sabahın erken saatlerinde evden dışarı çıktı. Mescidin kapısında bağlanıp çökertilmiş bir deve gördü.
Saatler sonra yeniden oradan geçti. Deve hâlâ mescidin kapısında bağlandığı yerde duruyordu.
Hz. Peygamber (s.a.v.) 'Bu devenin sahibi nerede' diye sordu. Adamı aradılar fakat bulamadılar.
Hayvanın güneş önünde aç ve susuz bağlı olarak böylece tutulmasından öfkelenen Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu: 'Allah'tan korkun. Derdini anlatamayan bu hayvanlara haksızlık etmeyin. Onlara, onlar güçlü ve kuvvetliyken bininiz."

***

GIYBET NEDİR?

Hz. Peygamber (s.a.v.) bir gün arkadaşlarına sordu:
Gıybet nedir biliyor musunuz?
Oradakiler şöyle cevap verdiler:
Allah ve Resulü daha iyi bilir.
Efendimiz (s.a.v.) cevap buyurdu:
Gıybet, kişinin din kardeşini hoşlanmadığı bir şekilde anlatmasıdır.
Oradakilerden birisi şöyle sordu: Ey Allah'ın Resulü peki, anlattığımız şeyler bu insanda varsa, yine de gıybet etmiş olur muyuz?
Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: 'Eğer söylediğiniz kusur onda varsa, gıybet etmiş olursunuz.
Ama söylediğiniz husus onda yoksa bu durumda iftira etmiş olursunuz.

***

DİNİNE SAYGISIZ DİNDARLAR

Bu bir akım. Dini Allah'tan daha iyi anladıklarını vehmeden bazı insanlar var. İlim ve irfanları kendilerinden menkul.
Yazılarında birbirlerine atıflarda bulunup, şöhret olmanın veya tanınmanın yollarına koyuluyorlar.
Onlara göre halk cahil ve cühela. Halkın inancı hurafe ve bid'at dolu. Halk onları dinlemediği için büyük bir hüsran içinde halka yukarıdan bakarlar. Halkın inancı onlara göre avamdır. Kendilerini insanların seçkinleri görürler.
Tepeden bakarlar. Vahyi bile kıskanırlar. Bunlar hasbelkader Müslüman doğmuşlardır.
Bulundukları coğrafyanın inancına zorlanarak katlanıyorlar.
Başka bir coğrafyada doğsalardı İslam'ın müannid birer düşmanı kesilirlerdi.
Halkta karşılıkları yoktur.
Hakta itibar sahibi olup olmadıklarını hak teala bilir.
Bulundukları yere ait değillerdir.
Ait oldukları yere bir şey katmadıkları bellidir.
Dinin bilinen hiçbir kutsalına, ibadetine, ahlakına, imanına samimi bir yaklaşımla hiç yanaşmadılar.
Azdırlar. Halkın içinde bulunmazlar. Aynı yerde secde etmezler. Zira namazla, sadakayla, sadakatle, zikirle arada bir işleri olur. Bunlarla uğraşmaktan pek haz almazlar.
Ahiretlerimiz nasıl olacak bilmiyorum. Onların mürşitleri Dekart'tır, Spinoza'dır, Aristo'dur, Kant'tır ve diğerleridir.
Itri'den haz almazlar, Chopin'e daha müştaktırlar.
Bizim Barbaros'u dudak bükerek anarlar ama, Friedrich Barbarossa'ya daha yakın bir dünyanın hülyasındadırlar.
Maziye ait bütün referanslarla kavgaları vardır.
Muhtemelen cennette de halk olduğu için, faraza onlara girin dense, onlar diğer tarafı tercih edeceklerdir.
Dinin ilahi menşeli olduğu kanaatleri şaibelidir. Bunu tam seslendirmezlerse de, Müslümanlığa aidiyetleri de git-geller yaşıyordur.
Bunların halka olan mesafelerinin sebebi ise, halkın onları içselleştirmemeleridir.
Halkın onları ciddiye ve itibara almamalıdır.
Gittikleri yerde kendilerini dinleyecek cemaat, dua edecek samimi dudaklar, kucaklayacak sahih insanlar bulamamaktadırlar.
Dilerim yaptıklarının, durdukları yerin farkında olurlar.
Rabbe sıdk ile boyun eğerler.
Yol gösterici öndere, Hz.
Resul'e (s.a.v.) teslim olurlar.
Kendilerini halkın dununda görürler. Günahlarının ve eksikliklerinin bilincinde tövbeye sığınırlar. Büyük kâinat içinde bir nokta bile olamadıklarını fark ederler. Çünkü bizim tenkitlerimizin hedefi mahcup etmek değil, farkına varmalarını sağlamaktır.

***


Müslüman olana ilk dua
Bir gayrimüslim İslam dinine girince Efendimiz ona önce namazı öğretirdi. Sonra şu şekilde dua etmesini emrederdi:
"Allah'ım! Beni bağışla, bana merhamet et, bana hidayet et ve beni hastalık ve kötülüklerden afiyette kıl."

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.