NİHAT HATİPOĞLU

Müslüman’ın hicreti nedir?

Hicret kavramını; Hz. Peygamber'in (s.a.v.) Mekke'den Medine'ye göç etmesi ile ilgili kullanırız. Peygamberlerin hepsinin bir hicreti vardır. Bir bölgeden, şehirden, yöreden başka yöreye geçişi gibi.
Peki bizim hicretimiz var mı? Biz Müslümanların hicreti nasıl olur?
Hz. Peygamber Efendimiz buna şöyle cevap buyuruyor.
'Mücahit nefsi ile cihat edendir. Muhacir -hicret- ise günahlardan kaçandır.' (Buhari, İman, 4) Kur'an-ı Kerim ayetlerinde 'cihat' nefis ve malla beraber anılıyor. Nefsinizi terbiye etmeniz, şeytana karşı direnmeniz, günaha girmemeniz, mallarınızla zekât vermeniz, sadaka vermeniz, gerekirse bu yolda canınızı vermeniz birer cihattır. Bizim cihat ile savaşı anlamamız yaygın bir hatadır. Zira savaş, Kur'an-ı Kerim'de 'kital' kavramıyla daha çok özdeşleşmiştir.
Savaşı ise İslam geçici -arızi- bir durum saymış, bu durumda da barışa yolu kapatmamayı emretmiş ve savaşın da bir hukukunun olduğunu hatırlatmıştır.
Onun için Efendimiz (s.a.v.); Mücahit; nefsini koruyandır buyurmuş, savaşandır buyurmamıştır.
Muhacir ise günahlarından kaçınandır diyerek bizim hicretimizin Allah'a sığınmak, iyilik ve ibadet yapmak ve günahlardan kaçınmakla sağlanacağını ilan etmiştir. Hicret için bir yerden bir yere sığınma şartı yoktur

****

SİZİ ÖVENE

'Övücüleri gördüğünüzde yüzlerine toprak saçın' (Müslim) sözü hadistir. Burada, övmekle, insanlardan menfaat sağlamayı alışkanlık haline getiren sahtekârlara karşı yapılacak hareketi anlatıyor peygamberimiz. Bu tür sahtekârlar: Yanlışı da överler. Yanlışa, yanlış demezler. Düzeltmeye çalışmazlar. Sadece ve sadece gemilerini yürütmeye çalışırlar. Efendimizin yüzüne toprak atın dediği bu türden insanlardır. Yoksa iyiliği, güzelliği, hayırlı bir işi övmek, bunu yapanı teşvik etmek dine aykırı değildir.

****

HZ. SEVBAN'IN ÜZÜNTÜSÜ

Azadlı bir esir. Efendimiz onu almış hür bırakmış. Resulullah'ı aşkın sevenlerden bir sevdalı.
Bir gün mescitteyken Efendimiz yüzüne bakar. Solgundur. Neyin var diye sorar?
Hiç der, Sevban. Hasta değilim. Ama biraz düşündüm bugün. Ahireti düşündüm. O aklıma geldi. Ben sizi bir gün göremezsem ona üzülüyorum. Ya ahirette hiç göremezsem.
Cennette siz, kardeşleriniz olan peygamberlerle beraber yüce makamda olacaksınız. Ben ise, işte bir Sevban olarak kim bilir nerede olacağım!
İçi yanık Sevban ve benzerlerinin hayal dünyasına bir kâbus gibi çöken 'sevgiliden uzak düşüşün' yersizliğini anlatan ayet iner:
"Kim Allah'a ve Resulüne itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaşlardır." (Nisa, 69)

****

YENİ HİCRİ YILA GİRDİK

Muharrem ayındayız. Muharrem'in birinci günü (geçtiğimiz salı) hicri yılbaşı olarak kabul edilmiştir. O zaman Muharrem'in biri, yani üç gün önce hicri yılbaşıydı.
Peygamberimiz'in (s.a.v.) hayatında hicret bir dönüm noktası olmuştur. Mekke'de imkânsız hale gelen İslam davetini Efendimiz Taif'e iletmiş ve ama oradan tepki görmüştü. İnananları -sahabeyi- Habeşistan'a yönlendirmiş, diğer bir kısmını da Medine'yi örgütlemeye göndermişti.
Hicretin öncesi, hicretin bizzat kendisi ve sonrası birer strateji ve taktik şaheseridir. Efendimiz bu dönemlerin her birini Yüce Kudretin emirleri doğrultusunda ama beşeri zekâsının öncülüğünde gerçekleştirmiştir.
Hicret öncesi arkadaşlarını güvenli bölgeye göndermesi, evden çıkışı, Hz. Ali'yi yerinde bırakması, Hz. Ebu Bekir'i yanına alması, Sevr mağarasında üç gün gizlenmesi, Mekke-Medine yolunu göstersin diye yol uzmanı bir Mekkeli putperesti parayla tutması, yolculuk esnasında gündüz dinlenip gece yol alması gibi bütün detaylar hicretin insanlık tarihindeki en önemli hadiselerden birisi olduğunu, iyice etüt edilmesi gerektiğini bize gösteriyor.
Hz. Ömer'in halifeliği döneminde bir İslami takvim hazırlığına girişiliyor. Hangi hadisenin takvim yıl- başı olacağı konuşuluyor.
Nihayet Hz. Ali'nin teklifiyle hicretin başlangıcı Muharrem olarak kabul edilip hicri takvimin başı olarak ilan ediliyor.
Muharrem ayı Kameri (ayın hareketini esas alan) takvime göre 12 ayın ilk ayıdır. Kameri ayda güneşin değil, ayın hareketleri esas alınır.
Peygamberimizin Mekke'den Medine'ye göçü yani miladi 622 tarihi, İslam takviminin başlangıcı yani, 'hicri 1' olarak kabul edilmiştir. Demek ki şu anda "hicri 1440" yılını kutluyoruz.
Miladi takvimi bütün dünyayla beraber kullanıyoruz.
Bunda bir garabet yok elbette. Ama bu gerçek; hicri takvime, Hz. Resulullah'ın yol haritasına kayıtsız kalma hakkını bize vermiyor. Hicri yılbaşında birbirimizi uyarmalı ve tebrikleşmeliyiz.
Zira hicret sadece bir takvim değil bu dinin yeryüzüne kök salması olayının başlangıcıdır. Ve dini, tarihi, sosyolojik, psikolojik, askeri, stratejik açıdan iyice incelenmelidir.

****

YOLCULUK ÖLÇÜLERİ

Hz. Peygamber (s.a.v.) bize yolculukta nelere dikkat etmemiz gerektiğini hatırlatıyor.
- İmkân dahilinde tek yolculuğu hoş görmüyor.
Yol arkadaşının iyi olacağını hatırlatıyor. Üç kişi yola çıkarlarsa birini yol önderi edinmeyi tavsiye ediyor. Böylece kararsız kalınan konularda tecrübesiyle karar versin diye.
Yola çıkana dua
Bir sahabe yola çıktığında Efendimize gelerek dua istedi. O şöyle buyurdu; "Allah sana takvayı yol arkadaşı etsin. Günahlarını bağışlasın. Bulunduğun her yerde sana hayırı kolaylaştırsın."
Efendimiz'in yol duası
İbn Ömer der ki; Efendimiz hayvanına bindiğinde üç defa tekbir getirirdi. -Allah'u Ekber- derdi.
Sonra şöyle dua ederdi. "Biz şüphesiz Allah'a döneceğiz. Allah'ım biz bu yolculuğumuzda iyilik ve takvayı istiyoruz. Amelden de razı olduğuna talibiz. Allah'ım bu yolculuğu bize kolay kıl. Yolun uzaklığını yakınlaştır. Allah'ım! Bu yolculuğumuzda sahibimiz sığınağımız sensin. Geride bıraktığımız ailemizi koruyanımız da sensin. Allah'ım bu yolculuğun yalnızlık ve sıkıntısından sana sığınırım.
Allah'ım ben yolcuyken mal, aile ve çocukların sıkıntılı halde olmasında sana sığınırım." Yolculuktan dönünce de aynı duayı hatta başka şeyler de eklerdi. 'Biz Rabbe duacıyız, tövbe edenleriz, kulluk edenleriz. Ona hamd edenleriz' derdi.
Askerleri uğurlarken ne derdi?
Efendimiz (s.a.v.) orduyu uğurladığında şöyle dua ederdi:
"Dininizi, geride bıraktığınız emanetlerinizi ve amellerinizin ihlasla olmasını Yüce Allah'a emanet ederim. (Ebu Davud, Tirmizi)
Yolcunun duası makbuldür
Şöyle buyurdu Efendimiz: 'Üç kişinin duası geri çevrilmez: Mazlumun duası, Yolcunun -misafirinduası ve babanın evladına duası." (Ebu Davud, Tirmizi)

****

İMAM-I AZAM'IN ZEKâSI

Tabiatı ilah zanneden tabiata tapınan bir adam çıkar. Tecrübeli, ağzı laf eden ukala biri. Kim bana meydan okuyacak der.
Genç bir öğrenci olan Ebu Hanife haber gönderir. Ben cevap veririm.
Tartışma günü insanlar da toplanır, adam da yüksek ve gösterişli tahtına kurulur.
Beklerler. Ama Ebu Hanife gecikir.
Nehrin kıyısında bekleyenler sıkılır. Neden sonra İmam-ı Azam gelir.
İnkârcı bu adam Ebu Hanife'ye sorar.
Neden geciktin? Ebu Hanife onun anlayacağı bir örnekle şöyle anlatır. Ben geldiğimde nehir kabarmıştı. Karşıya geçemedim.
Ormandaki ağaçlar yerlerinden koptu, bir araya geldi, bir kement geldi ve onları sal yaptı. Nehire kondu. Ben de binip geldim.
Onun için geciktim. Adam der ki; bu nasıl olabilir? Bizimle alay mı ediyorsun?
Ebu Hanife cevabı verir. Bu kâinat ve evren kendi kendine tesadüfen oldu diyorsun da, bu ağaçlar niye kendine bir araya gelip sal olamasın? O halde sen, kendinle çelişiyorsun. Bu koca âlemin bir yapıcısı var. O da Allah'tır.
Adam susar. Hiddetlenir. Peki senin Rabbin şimdi ne yapıyor, der. Ebu Hanife adama doğru yürür. Şöyle der:
Oturduğun şu kürsüden bir in sana anlatayım. Adam iner. Ebu Hanife kürsüye çıkar oturur. Ayaktaki adama şöyle der: Allah senin gibi bir akılsızı buradan indirdi, benim gibi birini de buraya oturttu. Adam mahcup bir şekilde orayı terk eder.
Kıssadan hisse aslında: Görmek isteyen için kâinatın her zerresi birer öğretmen gibi haykırır, Lâyemut olan Rabb gücüyle her yerde vardır diye. Görebilene, anlayabilene, akıl edebilene.

****

MİSYONERLİK FAALİYETİ VE PROPAGANDA

İki gece önce TV kanallarından birinde yabancı bir film dikkatimi çekti. Filmin sonunu izleyemedim. Ama izlediğim kadarı yetti zaten. Mesajı aldım. Rahat yaşayan batılı bir adam birdenbire Afrika'daki yoksul insanlara karşı merhamet duygusuyla hizmete koyuluyor.
Elbette bu arada bolca İncil'den pasajlar paylaşıyor. Oralara gidiyor.
İyi niyetli bir çalışma da seziliyor.
Ancak aynı zamanda rahip görevi de yüklenen bu adam yer yer silahlı eylemlerde de bulunuyor.
Afrika'daki yoksulları diğer silahlı gruplara karşı korurken.
Anlayacağınız; hem Rambo, hem rahip, hem aktivist, hem kurtarıcı ve hem de misyoner. Film misyonerlik faaliyetlerinin tamamen insani endişelerden kaynaklandığı mesajını verirken, İncil'i kurtarıcı mesaj olarak sunuyor.
Biz birçok batılı kurumun Afrika ülkelerinde ne aradıklarını çok iyi biliyoruz elbette. Önce para, altın sonra ise din elbette.
Tabii misyoner sever TV kanalı işin bir boyutu. Ama benim için önemli olan; bu kadar açık, net ve etkili bir propaganda faaliyeti karşısında biz Müslümanlar ne yapıyoruz?
Bu insanlara, bu yoksul ve ezilmiş halklara yönelik tamamen vicdani ve insani endişelerle neler yapabiliriz?
Dünyanın bir tarafında insanlar mutlu. Azgınlık içinde. Çocuklar rahat.
Lüks üst sınırda.
Diğer tarafta; Afrika ülkelerinde çocuklar mutsuz. Kötü şartlarda yaşıyorlar. Su bulamıyorlar.
Eğitim imkânı yok. Bizim hiçbir inanç farkı gözetmeden hepsine elimizi uzatmamız lazım. İslam ülkelerinin -özellikle de Arap ülkelerinin- imkânı bol. Tamamen iyi niyetle buralara ulaşabilir, yardımcı olabilirler.
Su kuyuları açmak yetmiyor. Onlara okul, yol, cami, hastane yapılmalı.
Müslüman olanlarına daha çok seçenekli imkânlar sunulmalı. Başka dinlere mensup olanlara da vicdani hassasiyetle yardım oluşturulmalı. Din esasen budur. Din sadece namaz kılmak, oruç tutmak değildir. Hz.
Peygamber'in hicretten sonra yoksullukla boğuşan Mekkeli müşriklere altın ve gümüş gönderdiğini, ticaretlerini yüreklendirdiğini biliyoruz.
Biz oradakilere dini aksesuarlar sunarken madenlerini el altından beldelerine götüren istismarcılar gibi olamayız.
Oradakilere inancımız, ahlakımız, sevecenliğimiz ve iyi niyetimizle örnek olmalıyız. Bu yardımları yaparken de - gayrimüslim olanlarına- Müslüman olma şartı, zorlaması sunmamalıyız.
Ahlakımızla, kişiliğimizle onları İslam'a ısındırmalıyız.
TV yöneticilerinin de halka izlettikleri filmlerin neye ve kime hizmet ettiğine dikkat etmeleri gerekir. Halkı Müslüman olan bir ülkede bu tür misyonerlik propagandası yakışık kalmıyor.
Yöneticiler farkında değillerse dikkat etmeliler.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.