Uzun yıllar boyunca güvenlik refleksimiz basitti.
"Eğer gözümle görüyorsam gerçektir"
Bugün bu cümle dijital çağın en naif varsayımı haline geldi.
Yapay zeka destekli deepfake teknolojileri, yalnızca fotoğraf montajı yapmıyor.
Yüz ifadelerini, göz kırpmayı, ses tonunu, duraksamayı…
Kısacası 'insan'da olan bütün detayları taklit ediyor.
Bir video görüşmesinde karşınızdaki kişi, patronunuz gibi konuşuyor olabilir.
Aynı yüz, aynı ses, aynı jestler.
Artık mesele şu noktaya geldi:
Gerçeği sahteden ayırmak değil,
Gerçeğe neden hala bu kadar kolay güvendiğimizi sorgulamak gerekiyor.
Evet gerçek diyorum, çünkü gerçekle sahtenin ayrımı her geçen gün daha da zorlaşıyor.
Biyometrik güvenlik en büyük yanılsama haline mi geliyor?
Bir de biyometrik veriler meselesi var.
Yıllarca bize şöyle söylenildi:
"Şifre unutulur, çözülebilir ama yüz ve parmak izi taklit edilemez"
Artık bu kuralı unutun!
Çünkü, ya biyometrik veriniz çalınırsa?
Bunun telafisi mümkün olamaz!
Eğer parmak iziniz sızarsa parmak izinizi değiştiremezsiniz.
Bir yüz taraması ele geçirildiğinde yüzünüzü değiştiremezsiniz.
Bu veriler bir kez dışarı çıktığında, ömür boyu açık kapı haline gelir.
2026'da saldırganların hedefi yalnızca hesaplar değil.
Doğrudan kimliğin kendisi.
Ve bu kimlik, yüzünüz, sesiniz ve dijital izlerinizden inşa ediliyor.
Asıl korkutucu senaryo ise şu;
Düşünün…
Birileri sizin yüz verilerinize sahip.
Sesinizi de kaydetmiş.
Konuşma tarzınızı, kelime seçimlerinizi, hatta mimiklerinizi biliyorlar.
Artık sizi taklit etmek için başka bir şeye ihtiyaç yok!
Bu noktada mesele dolandırıcılık olmaktan çıkıyor.
Bu, dijital dünyada "ben kimim?" sorusunun cevabının başkalarının eline geçmesi demek.
Güvenlik teknolojiyle değil, alışkanlıkla başlar
Bugün hala birçok kurum ve birey güvenliği yazılım meselesi sanıyor.
Oysa açığın kaynağı, ekranın karşısında oturan insan!
● Video gördüğü için sorgulamayan
● "Ses tanıdık" diyerek onay veren
● Tek kanaldan gelen talimatı yeterli gören
Herkes potansiyel hedef!
Bu yüzden konuşmamız gereken şeyler çok net!
● Tek bir doğrulama yöntemi yetmez
● Görsel kanıt, artık kanıt sayılmaz
● İkinci, üçüncü teyit alışkanlık haline gelmeli
Güvenlik artık bir yazılım değil, kültür meselesi.
Sosyal medya en açık tehdit kaynağı
Bir de kendi paylaştıklarımız var.
Yüksek çözünürlüklü fotoğraflar, videolar, ses kayıtları…
"Benim kimliğimle ne yapacaklar?" sorusu bugün hala soruluyor.
Cevap basit…
Sizi sizden daha iyi taklit edecekler.
Üstelik ünlü biri olmanız gerekmiyor.
Sadece erişilebilir olmanız yeterli
Sonuç, gelecek değil, bugün
Yasal düzenlemeler konuşuluyor, evet.
Ama teknoloji her zamanki gibi hukuktan hızlı.
Ve bir dijital güvenlik yasa tasarı konuşulup üstüne çalışılırken, siber kabiliyetleri olan dolandırıcılar da gaza basıyor. Tedbir alınmadan, saldırılarını artırıyor.
Mesela deepfake teknolojisi kullanarak yatırım dolandırıcılığı, yapılmasına zemin oluşturan sosyal medya platformları bu videoları engellemek konusunda ne yapıyor?
Özel yazılım çalışmaları var mı?
Ya da eğer biri platformda izlediği deepfake videosu nedeniyle dolandırıldıysa, o platformun bu zararı karşılaması için bir yasal yaptırım uygulanamaz mı?
Gerçek şu,
2026 bir tarih değil, bir eşik.
Ve bu eşiğe hazırlıksız gelenler için kayıp sadece para olmayacak.
İtibar, güven ve kimlik…
Hepsi aynı anda risk altında.
Dijital dünyada artık şunu kabul etmemiz gerekiyor;
Güvenlik ertelenebilecek bir konu değil.
Çünkü yarın soracağımız "Nasıl oldu?" sorusunun cevabı çoğu zaman aynı olacak.
"Oldu… çünkü ciddiye almadık."