23 Nisan 2025'te saat 12.49'da Marmara Denizi'nde meydana gelen 6,2 büyüklüğündeki deprem, İstanbul'da yaşayan herkesi korkuttu.
Çünkü çok şiddetli hissedildi. Peşinden gelen artçı sarsıntılar da 5 şiddetinin üzerinde gerçekleşti.
2019'da yaşanan 5,8 büyüklüğündeki depremde de İstanbul aynı korkuyu yaşamıştı.
1999 yılında meydana gelen Gölcük ve Düzce depremleriyle birlikte olası İstanbul depremi gündeme gelmiş ve Türkiye'nin en büyük şehrinin nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya olduğu kamuoyu önünde konuşulmaya başlanmıştı.
Deprem gündeme geldiğinde ise her zaman sorulan bir soru vardı: Depremi önceden tahmin etmek mümkün mü?
Bilim çevreleri bunun kesin olarak mümkün olmadığını ifade ediyor. Ancak aynı zamanda, başarılı bir deprem tahmin yöntemi geliştirmek için de çalışmalar sürdürülüyor.
Bu çalışmalar arasında en çok dikkatimi çeken konu, radon gazı ile deprem arasındaki ilişki oldu.
Radyoaktif bir gaz olan radon, depremler öncesinde yer altı sularında ve toprakta artan konsantrasyonuyla dikkat çekiyor.
Bu konudaki araştırmaların miladı, 1966 yılında meydana gelen Taşkent Depremi. Depremden önce radon seviyelerinde ciddi bir artış gözlemlenmişti.
İstanbul Üniversitesi Mühendislik Fakültesi tarafından yayımlanan Yerbilimleri Dergisi'nin 1989/1990 yıllarına ait bir sayısında, bu konuda bir çalışmaya rastladım:
Depremlerin Önceden Belirlenmesinde Radon Ölçümleri (Radon: Rn-222).
Çalışmada şu ifadeye yer veriliyor:
"Son yıllarda, ABD, SSCB, Çin ve Japonya'da yapılan çalışmalarda, aktif fayların bulunduğu bölgelerde toprakta ve yeraltı sularındaki radon miktarında görülen değişimler, depremin önceden belirlenmesini sağlayan haberciler olarak değerlendirilmektedir."
(Kaynakta Rusya değil SSCB olarak geçiyor çünkü çalışma 1989-1990 yıllarına ait.)
Konunun uzun yıllardan beri çalışıldığını görünce, günümüzde bir gelişme sağlanıp sağlanmadığını merak ederek araştırmaya devam ettim.
Ve şöyle bir bilgiyle karşılaştım: 6 Şubat'ta Kahramanmaraş'ta meydana gelen depremlerin ardından, radon gazı seviyesinin normale göre 4 kat arttığı tespit edilmiş.
Radon gazı salınımı ile deprem ilişkisini, Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Deprem Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Hasan Sözbilir ile Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Serkan Akkoyun araştırıyor.
1978 Japonya İzu-Oşima-Kinkai Depremi Öncesi Radon Tespiti:
Japonya'da 1978 yılında meydana gelen 7,0 büyüklüğündeki İzu-Oşima-Kinkai depremi öncesinde, radon izleme istasyonunda yeraltı suyu radon anomalisinin gözlemlendiği bildirilmiş.
Depremden yaklaşık üç ay önce tespit edilen bu durum, Japonya'da depremler öncesinde yeraltı suyu radon anomalileriyle ilgili en bilinen çalışmalardan biri olarak kabul ediliyor.
Umut Veren Bir Örnek: 1975 Haiçeng Depremi
Çin'in Liaoning eyaletinde 1975 yılında meydana gelen 7,3 büyüklüğündeki Haiçeng depremi, deprem tahmininin en çok konuşulan başarı öykülerinden biri olarak kabul ediliyor.
Depremden önce gözlemlenen sıra dışı olaylar, yetkililerin harekete geçmesine ve bölge halkının tahliye edilmesine olanak sağlamış.
Bu tahliye sayesinde binlerce insanın hayatı kurtulmuş.
Tahminin temelinde; yüzey deformasyonları, yeraltı suyu seviyelerindeki ve kimyasındaki değişiklikler ile hayvan davranışlarındaki tuhaflıklar gibi çeşitli öncüller yer alıyordu.
Ancak bugün gelinen noktada; radon gazı, yeraltı su seviyesindeki değişimler, manyetik ve elektriksel değişiklikler, P dalgası hızı değişimi, iklim değişiklikleri ve canlılardaki anormal davranışlar henüz tam anlamıyla birer deprem habercisi olarak kabul edilmiyor.
Uluslararası ve Türkiye'deki çalışmalar, bazı durumlarda radon seviyelerindeki değişikliklerin sismik aktivite ile ilişkili olabileceğini gösteriyor.
Fakat, bu alandaki araştırmalar; depremin oluşum sürecinin karmaşıklığı, çevresel faktörlerin etkisi ve tutarlı bir evrensel modelin henüz geliştirilememiş olması gibi önemli zorluklarla karşı karşıya.