Başkanlık sistemi, gerçekler ve yalanlar
Bu noktada dünyada siyasal sistem meselesine nasıl bakıldığına dair bazı tespitleri aktarmak istiyorum. Daha önce de yazdım, Arend Lijphart'ın 'Demokrasi Modelleri, Otuz Altı Ülkede Yönetim Biçimleri ve Performansları' kitabında önemli tespitler var. Yazar, objektif olarak iki sisteme dair dünya deneyimlerini, uzmanların görüşlerini ayrıntılı inceliyor. İşin özü ise demokrasinin eksiksiz tanımında saklı. Abraham Lincoln daha 250 yıl önce bunu şöyle formüle etmiş: "Demokrasi yalnız halk tarafından, halk için ve halkın isteklerine cevap verebilen, halkın yönetimi..."
Bizde bu gerçekleşmediği için derin bir sancı yaşanıyor. Halk, her darbeden sonra sandıkta siyasetin önünü açmasına rağmen vesayetçi kurumlar devreden çıkartılamadı. Sonucu Hüseyin Yayman, 'Türkiye'de Devlet Reformu ve Başkanlık Sistemi' kitabında şöyle özetliyor: "Türkiye'de mevcut sistem, on yılda bir darbe olan, 70 sente muhtaç hale gelinen, IMF ile 19 defa stand-by anlaşması yapılan, bir buçuk yılda bir hükümetin değiştiği, politik, ekonomik ve toplumsal krizlerin hüküm sürdüğü bir düzendir. Bu çarpık düzenin değişmesi gerekmektedir."
Birçok ülkede "millet egemenliği" kolay hayata geçirilmedi. Bugün hem parlamenter hem de başkanlık sistemiyle yönetilen çok ülke var. Bu konuda son günlerde inanılmaz yalanlar piyasaya sürülüyor. Mesela tek demokratik başkanlık sistemi ABD'de var gibi... Ya da G. Amerika'da Brezilya, Arjantin, Şili, Uruguay, Kosta Rika veya G. Kore gibi ülkelerde hâlâ diktatörlük varmış gibi anlatılıyor. Bunlar doğru değil.
Sözünü ettiğim Lijphart'ın kitabında 36 ülke inceleniyor. 6'sı başkanlık, 29'u parlamenter sistem... Bir de İsviçre gibi "melez"ler var. Hepsi de demokratik. Ama öyle ilginç ülkeler var ki, parlamenter görünmesine rağmen "başkanlık" statüsünde sayılıyor. Çünkü hepsinin özgün yanları var, yani "Türk Tipi" denilen şey her ülke için geçerli. Şu satırlar o kitaptan: "İncelediğimiz 36 demokrasiden altısı yarı-başkanlık sistemine dahil edilebilir. Avusturya, Finlandiya, Fransa, İzlanda, İrlanda ve Portekiz."
Oysa Fransa hariç hepsi parlamenter sistem olarak biliniyor. Önemli tartışmalardan biri de başkanın veya Meclis'in feshetme yetkisi... Dünyada örneği yokmuş gibi anlatılıyor. Bu doğru değil, Fransa ve İsrail'de var. Lijphart, feshetme konusunda parlamenter sistemlerde de çok sayıda farklı uygulamadan söz ediyor.
Önemli bir tartışma konusu da partili başkan veya cumhurbaşkanı. Şu tespit işin mantığını anlatmaya yetiyor: "Başkan gücünü üç kaynaktan alır. İlki, başkanın anayasalarda tanımlanan yetkileri. Veto veya kanun hükmünde kararname çıkarma. İkincisi, başkanların partilerinin yasama organındaki gücü ile birlik ve beraberliği. Üçüncüsü ise doğrudan halk tarafından seçilmesi yani gücünü halktan alması..."
Görüldüğü gibi birçok yerde partili başkan var. Türkiye'de muhalefetin meselesi daha iyi bir sistem arayışı değil. Öyle olsaydı ve sürece dünyada olup bitenler ışığında bakılsaydı bu gerginlikler yaşanmazdı. Tabii sorun sadece gerginlik de değil; asıl vahimi dünyayı izlemeyen bir muhalefet olması. Bu çok daha derin bir sorun.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- İmamoğlu, İsrail ve ‘sol’ CHP (02.05.2024)
- DEM kimin DEM’i? (30.04.2024)
- 68’lilerin torunları sarsıyor (29.04.2024)
- Akşener ve ‘mıntıka temizliği’ (28.04.2024)
- Özgür Özel’e iki koldan saldırı (27.04.2024)
- Postmodern Altılı Masa (25.04.2024)
- Uğur Dündar’ın öfkesi (23.04.2024)
- Filistin davasında yeni dönem (22.04.2024)
- CHP’de İmamoğlu vesayeti bitti mi? (21.04.2024)
- Sivil dalga (20.04.2024)