Bir zamanlar akran zorbalığı okul koridorlarında, sınıf aralarında, teneffüs bahçelerinde yaşanırdı.
Bugün ise çocuklar zorbalığı yanlarında taşıyor.
Cep telefonlarının ekranında, sosyal medya bildirimlerinde, kapatıldığını sandıkları uygulamaların ardında…
Okul bittiğinde zorbalık da biterdi; artık bitmiyor.
Çocuk eve geldiğinde odasının kapısını kapattığında yatağına uzandığında bile zorbalık peşini bırakmıyor.
Dijitalleşme çocuklar için yeni imkânlar sundu ama aynı zamanda zorbalığı görünmez, iz bırakmayan ve sürekli hâle getirdi.
Sosyolojik açıdan bakıldığında bu durum yalnızca bireysel bir problem değil toplumsal dönüşümün de bir sonucu.
Mahalle kültürünün çözülmesi, yüz yüze ilişkilerin zayıflaması ve denetimin yerini algoritmaların alması çocukları artık daha savunmasız hale getiriyor.
Geleneksel zorbalıkta fail belliydi; öğretmen, rehberlik servisi, okul yönetimi devreye girebilirdi.
Dijital zorbalıkta ise sınırlar belirsiz. Araya şehirler ülkeler bile girer oldu!
Sahte hesaplar, anonim mesajlar, ekran görüntüsüyle çoğaltılan aşağılamalar…
Zorbalık artık tek bir kişiyle de sınırlı kalmıyor; bir tuşla kalabalıklara yayılıyor.
Çocuğun yaşadığı utanç, korku ve dışlanmışlık hissi de haliyle katlanarak büyüyor.
Burada asıl sorun çocuğun sosyal varlığının tamamen dijital alana taşınması.
Beğeni sayıları, takipçi oranları ve yorumlar, çocuklar için birer sosyal statü göstergesine dönüşmüş durumda.
Beğenilmeyen, dışlanan ya da alay edilen çocuk yalnızca arkadaşlarını değil, "değerli olma" duygusunu da kaybediyor.
Görünmeyen ama derin izler bırakan bir baskı yöntemi...
Peki çocuklar artık nerede güvende? Okulda mı, evde mi, yoksa sanal dünyada mı?
Ne yazık ki net bir cevap yok.
Çünkü güvenli alanlar daraldı.
Aileler çoğu zaman çocuklarının dijital dünyasını tanımıyor; okullar ise bu dünyanın hızına yetişemiyor.
Toplum olarak çocukları "ekrana teslim edip" sonuçlarına şaşırıyoruz.
Çözüm, yalnızca yasaklarda ya da cezai önlemlerde değil.
Dijital okuryazarlık, empati eğitimi ve aile–okul iş birliği artık bir tercih değil, zorunluluk.
Çocuklara sadece "zorbalık yapma" demek yetmez; zorbalığın ne olduğunu, ne hissettirdiğini ve nasıl durdurulabileceğini öğretmemiz gerekiyor hepbirlikte.
Akran zorbalığı ekrana taşındı ama sorumluluk hala bize ait.
Eğer çocuklara güvenli bir alanlar sunamazsak, büyüyen yalnızlık ve sessizlik yarın daha büyük toplumsal yaralara dönüşecek.
Asıl soru şu: Çocukları koruyamayan bir toplum geleceğini ne kadar koruyabilir?
Bu anlattığım durumun en acı örneklerinden birini Türkiye'nin en köklü liselerinden birinde yaşadık maalesef.
Sanal zorbalık o lisede fiziki saldırılara da sebep oldu. Okulun müdürü açığa alındı. Öğrenciler başka okullara nakil ettirildi....