İDRİS KARDAŞ

Avrupa’nın kabusu: Müslüman ve demokrasi ilişkisi

Türkiye'nin, demokrasi ile gerçek anlamda bir ilişki kurması Batı'nın en rahatsız olduğu konu başlıklarından biri. Türkiye gibi Müslüman ya da bir Doğu ülkesinin, demokrasi ile yönetilmesi, ifade özgürlüğü teröre destek ve diplomasi alanında Hollanda ve diğer ülkeleri kötü yakalaması, Avrupa'nın varoluşsal dengesini bozuyor.

Biraz geriye, 15 Temmuz sonrasına gidelim. Günlerce, aylarca şunu konuştuk. Avrupalılar neden Türkiye'de yaşanan darbeyi ve daha da önemlisi ona karşı gelişen halk direnişini yok sayıyorlar. Neden insanların sivil ve seçilmiş hükümeti, demokrasinin vazgeçilmezi olan Meclis'i, halkın doğrudan seçtiği Cumhurbaşkanı'nı canı pahasına korumasını görmezden geldiler. Takdir etmediler ki zaten böyle bir beklenti içerisinde değiliz. Ancak, askeri bir darbe girişimine sessiz kalan bir Avrupa ve 248 insanın ölümüne sessiz kalan AB kurumları ile karşı karşıya kaldık. Bunun nedenleri üzerinde tekrar düşünelim ve Avrupa'nın neden özellikle Türkiye'ye karşı böyle bir tavır içinde olduğunu birlikte anlamaya çalışalım.

Kendini merkeze oturtan Avrupa'nın kodlarına göre, Ortadoğu'da yer alan Müslüman bir ülke Türkiye. Dolayısıyla onlara göre Türkiye nasıl bir hal içinde olması gerekiyor? Elbette Batı'nın atadığı diktatörler, prensler ya da sivil iradeleri deviren askerler tarafından yönetilmesi gerekiyor. Bunlar tarafından yönetilmesi gerekiyor ki, bu liderler kendi halklarının çıkarları için değil, Batı'nın çıkarları için hareket etsinler. Peki bölgede durum ne? Türkiye dışında kendi liderini bağımsız bir şekilde kendisi seçen başka bir ülke yok bu coğrafyada. Peki neden önemli bu? Neden Türkiye'nin gerçek anlamda sağlıklı sandığa ve demokrasiye sahip olması Batı için sorun?

Çünkü Türkiye toplumu, kendi çıkarlarına yani ülkenin çıkarlarına göre yönetecek birini seçebiliyor. Demokrasi demek ulusal vesayet odaklarının ya da küresel güç odaklarının değil, halkın çıkarına göre yönetimlerin başa gelmesi demek. Dolayısıyla Türkiye'nin gerçek anlamda demokrasi ile yönetimlerini belirlemesi Adnan Menderes gibi, Turgut Özal gibi, Recep Tayyip Erdoğan gibi halkın çıkarlarını her şeyin üstünde tutan liderlerin ortaya çıkmasına neden oluyor. Bu, Türkiye'yi kendi çıkarları için yönetmek isteyen ulusal ya da uluslararası vesayet odaklarının elbette istemeyeceği bir durum. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi de tam da bu noktada çok önemli. Çünkü halkın seçtiği lider ülkeyi yönetecek. Mevcut parlamenter sistemde olduğu gibi ülkeyi yönetecek irade, vesayet odaklarının müdahalelerine açık olmayacak ve ülkeyi halkın taleplerine göre yönetecek. Birinci mesele bu.

Şimdi de Türkiye'de demokrasinin gerçek anlamda işlemesinin Batı'yı neden rahatsız ettiğinin ikinci sebebi üzerine kafa yoralım. İslam'ın bugünün dünyasında terör ile eşitlenmeye çalışıldığını hepimiz çok iyi biliyoruz. DAEŞ'in, Batılı liderler ve Batı medyası tarafından özellikle "İslam Devleti" olarak adlandırıldığını bir yere not edelim. İslam ve devlet kavramlarının yan yana gelmesi Batı kamuoyunun bilinçaltında DAEŞ'in kafa kesen, barbar görüntülerini açığa çıkarıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Külliye'de ağırladığı Merkel'in gözüne bakarak bu konudaki itirazını çok açık yapmıştı hatırlarsanız. İslam ülkelerinin ya da Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkelerin terör ve barbarlıkla eşit olması algısını yıkıyor Türkiye. Ezberi bozuyor. Çünkü DAEŞ'i lanetliyor ve dünyadaki en etkili DAEŞ karşıtı mücadeleyi Türkiye yapıyor. Müslüman bir ülke olarak yapıyor bunu. İkincisi, Müslüman ülkelerin demokrasi ile birlikte pekala yaşayabileceğini gösteriyor Türkiye. Hem de yüzyıllık önyargıları yıkarak yapıyor bunu. Tarihinde ilk kez Ermenilere taziye mektubu yayınlanıyor. Edirne'de Avrupa'nın en büyük sinagogu tamir ediliyor ve 46 yıl sonra kapılarını tekrar açıyor. Demokratikleşme hamlelerini tek tek sessiz devrim adıyla atıyor. Farklı etnik kimlikler Cumhuriyet tarihinde hiç olmadığı kadar kendilerini rahat ifade edebiliyor. İslam İşbirliği Teşkilatı dönem başkanı olan Erdoğan, açılış konuşmasında en büyük düşmanımız DAEŞ'tir diyor. Bütün bunlar Türkiye'yi bir Müslüman olarak terörle eşitlemeye çalışan Batı dünyası için büyük bir yıkım oluyor. Bütün bu demokratikleşme süreçlerinin mimarı olan Erdoğan'a olan nefretleri daha da artıyor.

Gelelim Batı'nın Türkiye'nin gerçek demokrasisi ile neden sorunlu olduğunu anlamaya çalıştığımız üçüncü noktaya. Türkiye, demokrasi ile yönetildikçe, yani kendi liderlerini kendi seçtikçe ve bu ideal başarıya ulaştıkça, bu durum tüm Ortadoğu halkları ve Müslümanlar için yüz yıllık Batı esaretinden kurtulmak için umut ışığı olacak. Eğer Batı dünyası Türkiye'nin 15 Temmuz direnişini kabul etseydi, bu demokrasi mücadelesini meşru kabul edecekti ve bu da tüm Ortadoğu'ya yayılma ihtimali olan bir kabul ediş olacaktı. Batı, çok açık ki kendi kontrolü dışına çıkan bir Ortadoğu istemiyor. Türkiye bunun tek istisnası. Türkiye gerçek anlamda bağımsız bir ülke olma mücadelesi veriyor. Bunun tüm bölgeye yansıması sonucu daha önce boğdukları Arap Baharı'na benzemez. Bu kez, karakteristiği ve metotları çok daha farklı bir direniş hareketi olarak yayılır. Batı dünyası 15 Temmuz direnişini, bu devrimi elbette sahiplenmedi, elbette uzak durdu, meşrulaşmasının önüne geçti. Bu çok anlaşılır bir durum.

Gelelim Hollanda'da yaşanan Fatma Betül Sayan Bakanımıza yapılan harekete. Avrupa'nın göbeğinde onlara büyük bir meydan okumadır bu. Niye mi? Onlara göre Türkiye, Doğu'daki Müslüman bir ülke. Onlara göre bizim gibi ülkelerde kadının sosyal, toplumsal yada siyasi hayatta yeri olmaz. Böyle kodlanmışlar çünkü. Betül Hanım; kadın, başörtülü ve Müslüman bir kimlikle Avrupa'nın ortasında gayet medeni ve kendinden emin bir şekilde onlara konuşma özgürlüğümü engelleyemezsiniz, demokrasi bu değildir diye haykırdı. Müslüman bir ülkede seçilmiş bir kadın Bakan'ın bu özgüvene sahip ve demokrasi bilincine bu kadar hakim olması, Avrupa için sarsıcı bir direniştir. Tüm önyargıları, tüm ezberleri bozan bir harekettir. Dolayısıyla Betül Hanım'ın adını bu alanda çalışmalar yapan araştırmacıların ve akademisyenlerin kitaplarında sıkça duyacağız.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.