Avrupa köprüsünün altındaki sular...
Sadece Avrupa ile ilgili bir durumun karşısında, önünde değiliz.
Onu da tetikleyecek veya onun tarafından tetiklenen önemli bir sorunumuz var şimdi: ABD ve İngiltere Türkiye'den kalkacak uçaklarda, THY uçaklarında, dizüstü bilgisayarların kabine alınmasını yasakladı.
Çok ciddi, yan etkileri olacak, dallanıp budaklanacak bir sorundur bu, eğer geçici değil, kalıcı bir kararsa. Hele İngiltere gibi bir ülkenin böyle bir kararı önceden tartışmadan, ince eleyip sık dokumadan vermeyeceği düşünülürse durum daha da vahimdir. Besbelli ki, bu iki ülke, Türkiye konusunda artık daha farklı bir muhakeme ve yaklaşım içindedir.
Gelin buna son günlerde Ortadoğu'da cereyan eden olayları ekleyelim. Rusya'nın PYD ile ilişkisi, ABD'nin gerek bu konuda gerekse genel olarak bölgede sürdürdüğü politika tutumu, davranışı hiç de 'dost ve müttefik' bir yaklaşımı sergilemiyor.
Türkiye haklıdır veya Batı haklıdır. O sorgulamanın artık bir yararı yok. Önemli olan bir tek şey var: Türkiye ve Avrupa birbirinden kopuyor.
Söylemek zor. Fakat yüz elli yıldır devam eden ve özellikle Cumhuriyet döneminde yaşadığımız, bendenizin modernleşme paradoksu veya Cumhuriyet paradoksu dediğim halin sona ermesidir.
O hal, 'Avrupa'ya karşı Avrupa'yla birlikte' diye özetlenebilirdi. Kemal Paşa, savaş döneminde emperyalizmine vurgu yaptığı Avrupa'yı savaş sonrasında kültür ve uygarlık olarak, zaman zaman hayli müfrit bir tavırla benimsemişti. (Niyazi Berkes gibi bazı yorumculara göre Atatürk sonuna kadar Batı'ya mesafeliydi. Onu 'yanlış kapıdan buyur eden' (deyim Attila İlhan'ındır) İnönü'ydü.
Bundan böyle işlerin bu şekilde yürümeyeceği aşikâr. 'Şimden geru' birbirini sevmeyen, iten bu zıt ikizler artık başka bir mecrada, başka bir zeminde buluşacaklar, eğer buluşacaklarsa.
Elbette Avrupa'yı bir çırpıda 'defterden silmek' kolay değil. Hatta olanaksız. Çünkü Avrupa bütün tarihi boyunca kendisinden daha fazla, daha büyük bir gerçek oldu.
NATO, AB, AİHM ve çok daha geniş bir alana yayılan kültür ve bilinçle Avrupa kendisini aşan bir hacimdir. Türkiye de Soğuk Savaş döneminde NATO'nun bir uzak, Ortadoğu karakolu olarak bir yandan, kültürel ve ekonomik bağlarıyla, bir başka yandan Avrupa'yı içine aldı, Avrupa'nın içine karıştı. Şimdi oradan bir çırpıda uzaklaşmak kolay değil. Ama Brexit'in bir örnek olarak bugünkü yönetimin karşısında durduğu da bir gerçek.
Bugün yeni bir evredeyiz. Bu bir etki-tepki meselesidir. Türkiye'nin Avrupa'dan kopması bir 'model' veya yöntem olarak öyle hemen benimsenecek bir oluşum değil. Gene de köprülerin altından suların aktığını görmek gerek.
Kesin olan bir tek şey var bu karmaşık denklemde: İslamofobinin, Türkofobinin, Erdoğanofobinin bunca yükseldiği bir dönemde artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Olmayacak!...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- ‘Sondan bir önceki’ yazı... (01.09.2017)
- Kasketten atlete... (30.08.2017)
- ‘Sol’dan ‘sos’a: Bir ayrışma ihtiyacı (28.08.2017)
- Türkiye’de Macron olmak... (25.08.2017)
- Kılıçdaroğlu aday olmazsa... (23.08.2017)
- Türkiye Avrupa’nın ortasında... (21.08.2017)
- Sıradan faşizm ve radikalizm ihtiyacı... (18.08.2017)
- Gecikmiş ırkçılık hayreti... (16.08.2017)
- Üniversite yerleştirmeleri üstüne... (14.08.2017)
- Bir tatil sonrası düşünceleri... (11.08.2017)