Kar yağıyor dünyaya
Bu hafta sonu İstanbul'a kar yağdı. Köydeki kar ağır, sessiz, vakur bir edayla iniyordu üstümüze. İstanbul'un karı büyük uğultularla esen, hırçın, hoyrat, asabi bir rüzgârın esiriydi. Karı değil rüzgârı izledim.
Köydeki kar bütün yılgınlıkların üstünü örten bir merhametti. İstanbul'daki kar başlangıçta bir yılgınlık nedeniydi. Zaman geçti.
Hafta sonunun yumuşaklığına eriştik. Derken akşam oldu. Sonra gece geldi. Kar gecenin üstüne yağdı.
Turuncu ışık döken sokak lambasının aydınlığında, bütün sesler çekildikten, rüzgâr dindikten sonra pencerelerini açanlar, sokağa çıkanlar gökten yağan sessizliği dinleyebildi. Karın sessizlik halinde üstümüze inen uzak, durgun ve dingin gürültüsünü duydu içini dinleyen insanlar.
İki başlık gözüme çarpıyor. New Statesman büyük manşetini çekmiş: 'Bölünmüş Britanya.' Fransız L'obs'un başlığı daha telaşlı: 'Fransa 'Frexit' yapacak mı?' Yani, Fransa da, İngiltere'den sonra AB'den çıkacak mı?
Bunlarla meşgulken zihnim Foreign Affairs müthiş provokatif bir uyarıyla geliyor:
'Amerikan istisnacılığı yerine Trump 'huzursuz milliyetçilği' (insecure nationalism) önerdi. Amerika'yı küresel bir mağdur (global victim) olarak sunuyor.'
Aman Allahım. 21. yüzyılın ilk çeyreğini henüz doldurmamışken, henüz iki on yılını tamamlamamışken üç dünya devinden gelen üç böylesi haber.
Sonra kendi kuşağım gitti. Hepimiz Türkiye ile yaşadık dünyanın öteki ucunda bile.
Bugün de öyle: Türkiye'yle yaşıyoruz. Türkiye yiyip içiyoruz. Dünyada yaşananlara gözümüz kapalı değil elbette. Ama hiç değilse cereyan eden tüm hadisatı kendimiz açısından yorumluyor, yoğuruyoruz. Bazen de 'Türkiye telaşı' dediğim heyecanla göremeyebiliyoruz yaşananları.
Ve zorlu Türkiye günlerinden geçiyoruz. Yaralı, kanayan bir Türkiye var. Onu onarmaya, sağaltmaya çalışıyoruz. Dikkatimiz kendimize dönük. Bütün bunlar nasıl oldu diye düşünürken çare de arıyoruz.
Türkiye'nin geleceği elbette Türkiye'de biçimlenecek. Ama o gelecek ancak dünyada yaşananlarla birlikte ele alındığında anlamını bulabilecek. Bu gerçek şimdi her zamankinden daha fazla bir anlam, işlev ve ağırlık taşıyor.
Bahsettiğim şu üç olgu Türkiye'nin geleceğini tayin ediyor. Ve bu üç olgu öyle, Ece Ayhan'ın öğrettiği tabirle 'yort, savul' diyeceğimiz türden değil. Hele ortaya getirdiğim şu denklemde Rusya'nın bulunmadığını hatırlarsak ve onun her işin içinde olduğunu düşünürsek işin kapsamı daha iyi anlaşılabilir.
İşin özeti, yeniden kurulan, bütün bilinen denklemlerin kökünden değiştiği bir dünyadayız.
Kar yağıyor dünyaya...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- ‘Sondan bir önceki’ yazı... (01.09.2017)
- Kasketten atlete... (30.08.2017)
- ‘Sol’dan ‘sos’a: Bir ayrışma ihtiyacı (28.08.2017)
- Türkiye’de Macron olmak... (25.08.2017)
- Kılıçdaroğlu aday olmazsa... (23.08.2017)
- Türkiye Avrupa’nın ortasında... (21.08.2017)
- Sıradan faşizm ve radikalizm ihtiyacı... (18.08.2017)
- Gecikmiş ırkçılık hayreti... (16.08.2017)
- Üniversite yerleştirmeleri üstüne... (14.08.2017)
- Bir tatil sonrası düşünceleri... (11.08.2017)