İkinci Osman 1618'de tahta çıktığında 14 yaşındaydı. Valide Sultan, Harem ağası Mustafa Ağa ve hocası Ömer Efendi'nin tesiri altında bulunmakla birlikte, genç yaşına nispetle atak bir yapıya sahipti. Sultan, tahta çıktığı sırada devam eden İran savaşları 1619'da yapılan antlaşmayla bitirildi, ancak kuzeyde yeni bir tehdit belirmişti.
Lehistan, yani Polonya sınırında bulunan Osmanlı toprakları ile Karadeniz kıyıları Kazakların tehdidi altındaydı. Kazaklar, Osmanlı topraklarına girip yağma faaliyetlerinde bulunduktan sonra Leh topraklarına sığınıyorlardı. Lehistan ise Kırım Tatarlarının baskısı altındaydı.
Genç Osman, Polonya seferinde.
SULTAN ZAFER PEŞİNDE
Genç Osman'ın tahta çıktığı yıllarda görevden alınan Boğdan Voyvodası Gaspar'ın isyan ederek Lehistan'a sığınması iki ülke arasındaki ortamı iyice gerdi. Özi Beylerbeyi İskender Paşa, asi voyvodayı ele geçirmek için harekete geçtiği zaman karşısında Gaspar'ın askerleriyle birlikte Leh kuvvetlerini de bulmuştu.
1620 yılının Ağustos ayında Yaş civarında meydana gelen savaşta Osmanlı ordusu büyük bir zafer kazandı. Leh kuvvetleri barış antlaşması imzalamak istemişler, ancak Kırım Tatarlarının buna yanaşmaması üzerine savaşa devamla, kalan Leh ordusu da Turla Nehri'ni geçerken yok edilmişti.
Bu zafer İkinci Osman'ın ecdadı gibi cihangir olup şöhret kazanma arzusuna kapılmasına sebep oldu. Kazak meselesi dolayısıyla Lehistan'a bir sefer düzenlemek isteyen Veziriazam Ali Paşa da padişahı böyle bir savaşa yönlendirdi. Lehistan'a karşı bir savaşın havasına giren padişahın yanında, artık kimse sulh lafını edemiyordu. Devlet adamlarının ve İngiliz elçisinin çabaları bir netice vermediği gibi, Lehistan Kralı'nın gönderdiği elçi İstanbul'a bile giremedi.
Genç Osman, Lehistan seferine çıkmadan kendisinden 4 ay küçük olan kardeşi Şehzade Mehmed'i öldürttü. Ancak bu iş için devrin Şeyhülislâmı Esad Efendi'den müsaade alamamış, fetvayı şeyhülislamlıkta gözü olan Rumeli Kadıaskeri Kemaleddin Efendi vermişti. Devrin kaynakları, Şehzade Mehmed'in öldürülmeden önce şu bedduayı ettiğini yazarlar: "Osman, Allah'tan dilerim ki ömr ü devletin berbad olup, beni ömrümden nice mahrum eyledin ise sen dahi saltanat süremeyesin."
Genç Osman
UMDUĞUNU BULAMADI
1621 yılı Nisan'ında İstanbul'dan yola çıkan Osmanlı ordusu, Turla Nehri'ni geçerek Hotin Kalesi önüne geldi. Yolda bir kısım yeniçerilerin firar etmesi üzerine, bahşiş verme bahanesiyle yoklama yapılarak kaçanlar tespit edildi. Bu durum yeniçeri subayları arasında huzursuzluk yarattı.
Osmanlı ordusu Hotin önlerindeyken Leh ordusu da gelerek savaş vaziyetine geçti. Genç padişahın bütün çabalarına rağmen, askerin gayretsizliği sebebiyle Leh ordusu siperlerinden sökülüp atılmadı. Bir ay kadar süren çatışmalardan bir sonuç çıkmadı. Bu arada Lehistan içlerine akına giden askerler bu ülkeye büyük zarar verdiler.
Bir netice alınamayacağı anlaşılınca Eflak Voyvodası Radu Mihnea'nın arabuluculuk girişimleri neticesinde nihayet Jakup Sobieski ve Stanislaw Zorawinski'den müteşekkil Leh elçilik heyeti 1 Ekim'de Veziriazam Dilaver Paşa tarafından kabul edildi. Antlaşma 9 Ekim 1621'de imzalanarak nüshaların teatisi yapıldı. Bu antlaşma yalnızca geçici bir mutabakat olup belirlenen şartlar ancak Lehistan'ın İstanbul'a göndereceği bir yetkiliyle nihai barış akdedildikten sonra bağlayıcı olacaktı.
Antlaşmaya göre Lehistan, Kazakların saldırılarına mâni olacak; Boğdan, Eflak, Erdel ve Macaristan'ın içişlerine müdahale etmeyecek; Kırım hanları ve Boğdan voyvodaları ile ilişkilerini eski antlaşmalara uygun olarak sürdürecekti. Buna karşılık Osmanlılar, Kırım ve Boğdan kuvvetlerini Leh arazisine akından men edecekti.
İki devlet arasındaki sınırın tespiti için bir komisyon kurulacaktı. Kanuni Sultan Süleyman zamanında verilen ahidnâme yenilenerek daha sonra İstanbul'a gönderilecek bir Leh elçisine teslim edilecekti. Bu elçi İstanbul'a gelene kadar Kraliyet Sekreteri Stanislaw sınırda kalacak ve Osmanlı ordusu geri çekilinceye kadar onlara refakat edecekti. Osmanlı'ya karşı isyan eden Boğdan Voyvodası Gaspar'ın Leh kralına teslim ettiği Hotin Kalesi iade edilecekti. Lehistan, daha önce Kırım'a verdiği yıllık 40 bin altını da vermeye devam edecekti.
Bir Osmanlı şenliğinde kale savaşı gösterisi.
ŞEHZADEYİ VURDULAR
Padişah seferdeyken aklı İstanbul'da kalmıştı. Genç Osman, tahta geçmesinde büyük söz sahibi olan Harem ağası Mustafa Ağa'nın cariye iken hürriyetini verip kızı gibi yetiştirdiği aslen Ukraynalı olan Ayşe Sultan ile evlenmişti. Güzelliğiyle göz kamaştıran Ayşe Sultan, padişah sefere çıkarken hamileydi. Genç Osman, sefer dönüşünde Edirne'deyken bir oğlunun doğduğunu haber aldı. Bu haberle çok sevinen sultan, Ömer adını verdiği oğlunu ve eşini Edirne'ye getirtti.
Antlaşmanın imzalanmasından birkaç gün sonra İkinci Osman, orduya İstanbul'a dönüş emri verdi. Bizzat padişahın komuta ettiği bu sefer halka büyük bir zafer olarak takdim edildi. İmparatorluğun diğer eyaletlerine zafernâmeler gönderildi; genç padişah, Kanuni Sultan Süleyman'ı aratmayacak bir zafer alayı eşliğinde İstanbul'a girdi. Şehir baştan başa donatılıp üç gün üç gece zafer kutlandı.
Genç Osman, İstanbul'a gelişinin ilk gününde Harem halkının arzusu üzerine Hotin Savaşı'nı temsil eden bir gösteri yapılmasını emretti. Ancak gösteri sırasında ateşlenen tüfekten seken bir mermi, İkinci Osman'ın yeni doğmuş oğluna isabet etti ve şehzade hemen öldü. Genç Osman'ın talihsizliği bununla kalmayacak, bir yıl sonra yeniçerilerin ayaklanmasıyla oğlundan sonra kendi canını da kaybedecekti.
HAREM SİSTEMİNE BAŞKALDIRDI
Osmanlı hanedanı ilk başlarda Germiyanlı, Candarlı, Dulkadirli gibi beyliklerden kız almış, ülke içerisinde başka bir köklü ailenin kızlarıyla evlenme yoluna da gidilmemişti. 15. yüzyıldan itibaren Anadolu'daki beyliklerin tamamen ortadan kalkması ve harem-i hümayunun iyice kurumlaşmasıyla birlikte padişah ve şehzadelerin sadece cariyelerle evlenmesi âdet haline geldi. Bu durumu ilk defa bozan İkinci Osman oldu. Sultan, hür kızlarla evlenme yoluna gitti. Şeyhülislam Esad Efendi ve Vezir Pertev Paşa'nın kızlarıyla evlendi. Ayrıca cariye asıllı olmasına rağmen hürriyetini kazanmış Ayşe Sultan'ı nikâhlamıştı. Ancak padişahın saray dışından, cariye olmayan ve hür doğmuş Türk kızlarıyla evlenmesi halk ve devlet adamları tarafından hoş karşılanmadı. Şeyhülislam Esad Efendi bile sultanın, kızıyla evlenmesine karşı çıkmıştı. Genç Osman, bu davranışıyla bir geleneği yıkıyordu. Ancak 1622'de yeniçerilerin isyanı sonucu öldürülmesiyle düşündükleri değil gelenekler galip çıktı.