ERHAN AFYONCU

Türk-Rus dostluğu ticaretle başlamıştı

Rusya tarihte en çok savaştığımız ülkelerden biridir. Rusya ile dostluk ilişkilerimiz tam 524 yıl önce, Moskova Prensi Üçüncü İvan'ın Osmanlı padişahı İkinci Bâyezid'e mektup göndererek tüccar ve elçileri için serbest geçiş müsaadesi istemesiyle başladı
Fatih Sultan Mehmed döneminde 1474'te bir taraftan Erdel'e akınlar yapılırken, diğer taraftan Arnavutluk'ta İşkodra kuşatıldı. Daha sonra kuzeye yönelindi. Kırım Hanlığı'nda, kurucusu Hacı Giray'ın 1466'daki ölümünden sonra oğulları arasında taht mücadeleleri başlamıştı. Şirin Beyi Eminek, Cenevizliler'e karşı Osmanlılar'dan yardım istedi. Bu fırsatı değerlendiren Fatih, 1475'te Gedik Ahmed Paşa komutasındaki bir donanmayı Kırım'a gönderdi. Cenevizliler'in elindeki Kefe ve Kırım'ın sahil kesimi ele geçirildi.
RUSYA İLE ELÇİ KRİZİ
Fatih Sultan Mehmed, Kefe'yi fethedip, ardından da Kırım Hanlığı'nı himaye altına alınca, Osmanlı Devleti ile Rus prenslikleri komşu oldular. Moskova Prensi Üçüncü İvan, Kefe'deki Osmanlı makamlarına Türkiye ile ilişki kurmak istediğini bildirdi. Olumlu cevap gelince 1492'de İkinci Bâyezid'e bir mektup göndererek tüccar ve elçileri için serbest geçiş müsaadesi istedi. Kırım Hanı Mengli Giray Han, Üçüncü İvan'ın elçilerine dostane bir arabuluculukla İstanbul yolunu açmıştı.
Bu dönemde dünyanın önde gelen devletlerinden biri olmayan Rusya birçok knezlikten oluşuyordu ve Rus prenslikleri Altınordu Devleti'ne vergi veriyorlardı. Üçüncü İvan, İstanbul'a gönderdiği elçisi Pleşçeev'den çok dikkatli davranmasını, Osmanlılar'ın tâbiiyet işareti olarak algılayabilecekleri herhangi bir hareket yapmamasını emretmişti. Osmanlı yönetimi ise Ruslar'ın tâbiiyet sunmak istediklerini düşünüyordu. İki devlet arasında eşitlik gibi bir durum hayal bile edilemezdi.
1497'de İkinci Bâyezid'in huzuruna çıkan Mihail Pleşçeev, diz üstüne çökerek sultanı selamlaması gerekirken eğilerek selam verdi. Sultanın huzurunda diğer elçilerden geri kalmamak için öne geçmeye çalışıp, direkt padişaha hitap etmeye çalışınca bu durum hoş karşılanmadı.
Elçinin protokole uymayan davranışları yüzünden Osmanlı yöneticileri Ruslar'ın çok kaba ve kültürsüz olduklarına hükmettiler. Sultan, Kırım Hanı'na yazdığı mektupta bu durumu belirtip, Ruslar'ın doğrudan Padişah'la değil Kefe Valisi'yle temas kurmalarını emretti.
MEKTUPTA UNVAN KAVGASI
Üçüncü İvan, 31 Ağustos 1492 tarihli mektubunda İkinci Bâyezid'e "Müslüman hükümdarlar arasında sen büyük hükümdarsın. Türk ve İran hükümdarları üstünde senin iraden, sen kara ve denizlerin hükümdarı Sultan Bâyezid" şeklinde hitap ederken kendini "İvan, Tanrı'nın acımasıyla bütün Rusya'nın baba ve dededen biricik haklı hükümdarı, kuzeyden doğuya kadar pek çok toprağın hükümdarı, bizim sözümüz böyle" diye tasvir etmişti.
Osmanlı bürokrasisi bu unvanları padişaha uygun bulmadı. Bu yüzden Üçüncü İvan, 1497'deki mektubuna "Anadolu ve Rum toprakları, Akdeniz ile Karadeniz ve Karaman toprakları, Rumeli ve daha birçok yerin hükümdarı" diye başlayacaktı.

İŞGAL DOSTLUĞU BOZDU
Rus elçilik heyetinin protokol kurallarını ihlal eden davranışlarına rağmen Moskova'ya ticarî haklar verildi. Osmanlı topraklarından Rusya'ya baharat, ipekli kumaşlar ve kadife gönderilirken, kuzeyden kürk, cıva ve keten gibi mallar alınıyordu. Birkaç yıl sonra, 1499'da Aleksis Kolokvastov aynı amaçlarla Osmanlı Devleti'ne geldi. Ruslar'ın Büyük Prensi'nin o dönemlerde de en büyük endişesi, tebaasına Karadeniz ticareti için bazı avantajlar sağlamaktı. İki devlet arasındaki ilişkiler, siyasî bir mana taşımasa da 1492'den itibaren uzun süre dostane devam etti. Kırım Hanı Mengli Giray'ın 1502'de Altınordu Devleti'ni ortadan kaldırmasından sonra Ruslar için "Tatar Boyunduruğu" dönemi sona erdi. Moskova Knezliği, bağımsızlığını kazandıktan sonra yavaş yavaş büyüdü. Bu yıllarda Ruslar, Osmanlılar'a karşı bir tehlike teşkil etmedikleri gibi Lehistan-Litvanya Devleti'ne karşı müttefiktiler. Moskova Büyük Prensi ve Osmanlı Devleti arasındaki dostane ilişki, Yavuz Sultan Selim döneminde biraz daha canlılık kazandı. Yavuz Sultan Selim, 1512'de tahta geçişini Büyük Prens Vasili'ye bir elçi ile haber verdi. Vasili 1514'te gönderdiği elçiyle iki ülke arasındaki mevcut dostluğu yeniledi. 1515'te Kırım Hanı ile anlaşmazlıkları için sultanın yardımına başvurdu. Vasili aynı amaçla 1520'de de Yavuz'a elçi gönderdi. Ancak elçilik heyeti, öncekinden ileri bir netice alamadı. Osmanlı sultanı, Kırım Tatarları için Rusya'ya yardım etmese de, Rus tüccarlarının özellikle Azak için ticaret imtiyazlarını onaylamıştı. Kanunî Sultan Süleyman, Moskova Prensi Üçüncü Vasili'nin kendisine 1523'te gönderdiği elçi Johann Morosov'u gerçi nazik bir biçimde karşıladı, ama eski dostane ilişkileri canlandırmadı. Rus Prensi'nin 1526'da Macaristan seferi sırasında sultanı Belgrad'da karşılamak üzere aynı amaçla gönderdiği iki elçi, hiçbir iz bırakmadan ortadan kayboldular. Vasili'nin 1531 Nisan'ında Kanunî'ye bu yüzden gönderdiği bir mektuba da cevap verilmedi ve Moskova'nın girişimleri sonuçsuz kaldı. İlk Rus Çarı olan Dördüncü İvan (Korkunç İvan), 1547, 1549 ve 1552 yıllarındaki seferleriyle Kazan'ı ülkesine ilhak etti. Ardından 1556'da da Astrahan'ı ele geçirince bölgedeki Müslüman halkın İstanbul'a ulaşan şikâyetleri Osmanlı- Moskova arasındaki ilişkileri bozdu.
TARİHİN VE FELSEFENİN IŞIĞINDA İSLAM- BATI İLİŞKİLERİ
Cumhurbaşkanlığı sözcüsü olarak tanıdığımız İbrahim Kalın, aslen tarihçi olup daha sonra felsefe ve İslam düşüncesi üzerine yüksek lisans ve doktora yapmış bir entelektüeldir. İnsan yayınlarından çıkan "Ben Öteki ve Ötesi, İslam-Batı İlişkileri Tarihine Giriş" isimli kitabında İslam-Batı ilişkilerini felsefi ve tarihi olarak ele alıyor. Avrupa kelimesinin etimolojisinden hareket edip, Avrupa'nın ne olduğu sorgulanıyor. "İslam, Hıristiyanlık ve Bizans", "Haçlı Seferleri", "Ortaçağ'da İslam-Avrupa İlişkileri", "Endülüs İslamı" konuları ele alınıyor. Avrupa ve Türkler kısmandaysa"Machiavelli'nin Osmanlı'ya bakışı, papanın Fatih'e yazdığı mektup, Türkler'in Truvalı olması meselesi, Batı'da Türk imajı, Osmanlı ve Protestanlar, Tökeli İmre'nin Türkiye günleri" gibi konular incelenmiş. Mehter ve Batı müziğinden Namık Kemal'in Renan reddiyesine kadar iki medeniyet arasında geçen birçok ilişki, mesele ve tasavvur ele alınmış. Özellikle Avrupa sömürgeciliği, seyyahlar ve Oryantalizm'in üzerinde genişçe durulmuş. Burada özellikle "Jefferson'un Kur'ân'ı" ile "Hacı Ali'den Hi Jolly"e başlıklı yazılar ilgi çekiyor. Bu eserde de görüldüğü gibi geniş bir tarih ve felsefe birikimine sahip, entelektüel bir devlet adamımızın olması Türkiye için bir kazançtır. İbrahim Kalın'ın "Ben Öteki ve Ötesi" isimli eserini Batı ile ilişkilerimizi anlamak isteyen herkese tavsiye ediyoruz.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.