ERGÜN DİLER

Yeni masa!

CHP liderinin inancı üzerinden konuşması, "Cuma'ya da bayram namazlarına da giderim" demesi, cami açılışı yapması aynı şekilde İmamoğlu'nun yaptırdığı camiyi hizmete sunması ve siyasi yürüyüşünde İSLAM'ı öne çıkarması ne anlama geliyordu? Herkes girdiği tüm seçimleri kazanan Başkan Erdoğan'a mı benzemek istiyordu? Seçimleri kazanmanın yolu İSLAM'dan mı geçiyordu? Yoksa başka bir hesap mı yapılıyordu? Ne oluyordu?
Bence sorunun cevabı, tartışıldığı kulvarın çok dışında.
Açalım...
Türkiye'deki siyasi analizler hep ideoloji temelli olduğu için stratejik hesap yapmayı ıskalardık. Bu durum dünyayı yanlış anlamaya yol açmaktaydı. Bunun sonucu olarak da rotamız da yürüyüşümüz de sağlıklı sonuç vermiyordu.
Prof. Dr. Haydar FURGAÇ, son Osmanlı Sadrazamlarından Müşir Ahmet İzzet Paşa'nın dört evladının en küçük çocuğu olarak 16 Nisan 1919 yılında İstanbul'da doğdu.
İlk ve Orta öğreniminin çoğu Saint Joseph Lisesi'nde geçmiş, 1936'da Saint Michel'den mezun olmuştu. Daha sonra üniversite tahsilini Lozan Üniversitesi Ecole des Sciences Politiques'de 1941'de tamamlamıştır. Okurken matematik kursları almıştır. Yurda dönüşte bir müddet özel bir kuruluşta çalıştıktan sonra 1949 yılında İstanbul İktisat Fakültesi'nde Asistan olarak çalışmaya başlamış, 1950 yılında "Harp Masraflarının İktisadi Tesirleri" adlı teziyle doktor olmuştur. Prof. Dr. Haydar Furgaç, rahmetli Mahir Kaynak Hoca'nın hocasıydı. Aralarındaki tartışmaları bana büyük keyifle anlatırdı. İzzet Paşa Arnavut kökenliydi. Manastırlıydı. Ali Fuat Cebesoy, Ahmet İzzet Paşa'yı "Askeri, felsefi, edebi yüksek kültür sahibi idi. Arnavutça, Almanca, Fransızca, Arapça ve Farsça bilirdi. Türkçesi de çok güzeldi.
Tevazu içinde derin bir gururu vardı. Askerlik fenninde mahirdi.
Bilhassa stratejist'ti..." sözleriyle anlatırdı. Prof. Haydar Furgaç'ın babası olan İZZET PAŞA, Cumhuriyet kurulduktan sonra da burada kalmış ve 1937'de vefat etmiştir. Kaçmamıştır gitmemiştir!
Bilinmeyen ise İSTİKLAL SAVAŞI sırasında yaptığı silah yardımıdır.
Yani OSMANLI PAŞA'sı olarak yeni yönetimle kavga etmiyordu!
Ayrı ve karşı saflarda değildi.
Cumhuriyet de yeni ideoloji de VARLIĞI KORUMAK için bir yoldu. O dönemin ruhu şartları buna izin veriyordu. Osmanlı'da padişahtan sonra iki numaralı isim olan SADRAZAM Ahmet İzzet Paşa yeni devlete razı olduğu gibi korunmasını da istiyordu.
Fakat olaylara duygusal ve ideolojik bakardık. Stratejik olarak düşünmeyi pek tercih etmiyorduk.
Yani gerçekte olan ile yaşanan ve var gösterilen arasında büyük bir uçurum vardı. YABANCI İSTİHBARAT örgütlerinin yıllara yayılan stratejik hamleleri görülmedi ve çok zaman ayrıştık ayrı düştük...
Devam...
Uzun zamandır bölgenin değişeceğini Türkiye'nin de rota ve pozisyonunda farklılığa gideceğini yazıyorum. Küresel ve bölgesel değişime odaklandığım için gördüklerim bunları yazmamı zorunlu kılıyor. Geçtiğimiz günlerde de yazdım... Leyla Zana, uzun zaman sonra röportaj veriyor ve önemli bilgiler paylaşıyordu... Zana, "Sorunu Erdoğan'sız ve Öcalan'sız çözmek isteyenler, bu işi kendi aramızda çözeriz diyenler oldu.
Dünya kadar risk göğüsleyeceksiniz ve kimileri sizleri bu işin dışında bırakarak yol almak isteyecekler.
Kabul eder miydiniz? Zor" dedi.
Bazı AK Parti'lilerin o dönem kendisine "Biliyor musunuz sizinkiler Öcalan'ı dışlamak için bu süreci bozdular" dediğini aktaran Zana, bu kişilere "Siz de Erdoğan'sız bu işi götürmek istediğiniz için süreç bozuldu" yanıtını verdiğini belirtti. Başkan Erdoğan'ın süreci dondurucudan çıkartıp tekrar başlatabileceğini de sözlerine ekliyordu. "Seni Cumhurbaşkanı yaptırtmayacağız" çıkışıyla çok konuşulan Selahattin Demirtaş da hapishaneden Diyarbakır'daki BARIŞ KONFERANSI'na mesaj yolluyordu: "Kürt sorununun çözümü, resmi olarak bir masa etrafında konuşulacaksa -ki bizce gecikilmeden konuşulmalıdırmasada Türkiye Cumhuriyeti devletini temsilen Hükümet olmak zorundadır.
Hükümet de bugün itibarıyla Sayın Erdoğan şahsında temsil edildiğine göre, bu işin birinci muhatabı Sayın Erdoğan'dır..." Daha önce de defalarca yazdığım gibi AYNI PARTİDE OLMAK, AYNI MİTİNGELERE ÇIKMAK, AYNI SEÇMEN KİTLESİNE SESLENMEK aynı politikayı izlediğiniz anlamına gelmezdi. Başkan Erdoğan bunu AK PARTİ'de en çok yaşayan isimdi. Partideki tasfiyelerin önemli nedeni buydu. Sık sık altını çizdiğim gibi, ABD-İNGİLTERE-AVRUPA arasına sıkışan bir siyasi YELPAZE vardı! Dışında kalamazdınız. Çünkü bu güçler KÜRESEL ARENADA da çatışıyor ve çarpışıyordu.
İçeride NE OLDUĞUNUZ DIŞARIDA KİMİNLE İTTİFAK YAPTIĞINIZIN DA ÖNEMLİ İŞARETİYDİ. AK PARTİ daha çok AB ve İNGİLTERE ile ilişkileri iyi olan siyasi isimlerin buluşma noktasıydı. TEZKERE OY'lamasında bunu net olarak görüyorduk. Daha sonraki mücadele de PARTİNİN YÖNETİMİNİ, ROTASINI ELE GEÇİRİP BUNU BELİRLEMEK İÇİNDİ. Ancak biz, isimlere takılır yine stratejik olarak bakamazdık olan bitene...
Avrupa'nın en zayıf noktası enerjiydi. Türkiye'yi PKK üzerinden bölüp varlıklı eğitimli bölümünü AB'ye alacaklar, KUZEY IRAK'a oradan da BAĞDAT'a bağlanıp dünya petrol ve gazının merkezi olan ORTA DOĞU'da büyük oyuncu olacaklardı. Hesap buydu. ABD de buna izin verirse gerileyeceğini biliyordu. Bu nedenle ALMANYA'yı beraber yendikleri SOVYETLER'i büyütüyor, ROSENBERGLER üzerinden NÜKLEER SİLAH temin etmelerinin önünü açıyorlardı.
BATI ABD'den, DOĞU RUSLAR'dan soruluyordu. Bu eski gibi görünen sistem revize edildi.
Yine AVRUPA merkeze konuldu, hedef yapıldı. Avrupa'nın gerilemesi zayıflaması ÇİN'in de daha ileri gitmesine imkan vermeyecekti.
Stratejik olarak RUSYA'nın hamlesi önce AVRUPA'ya sonra ÇİN'e ve İngiltere'yeydi! Biz böyle bakmıyorduk o başka!
ABD-Rusya ittifakı, ORTA DOĞU'da belirleyici olanın İSLAM olduğunu bilecek kadar akıllıydılar. Bu nedenle MÜSLÜMAN KİMLİĞİNİ öne çıkaran iktidarlara destek veriyorlardı. Vermek zorundaydılar.
Bölgenin gerçeği buydu. Burası da enerjini anavatanıydı. Ve yakında AK PARTİ içinde ve etrafında ABD ile AB'nin nasıl mücadeleye giriştiğini görecektik. Önceki gün MHP lideri Devlet Bahçeli'nin KURULTAY'da Başkan Erdoğan'a seslenerek "Ayrılamazsın, Türk milletini yalnız bırakamazsın" sözleri üzerinde düşünmeye değerdi. Burada Başkan Erdoğan'a duyulan ihtiyacın yanı sıra "BÖLGEDEKİ DEĞİŞİM İÇİN AYNI NOKTADA OLMAMIZ DOĞRU OLANDIR" temennisi de yatmaktaydı.
HDP ve yeni şekliyle DEM nasıl "ERDOĞAN'SIZ OLMAZ" diyorsa Devlet Bey de aynısını söylüyordu. Ancak ikisi farklı şeyler söyleyip Başkan Erdoğan'ın konumunu belirlemek istiyordu. Bu iki çıkışın üzerini kazıdığınız zaman KÜRESEL MÜCADELEYİ görmek zor değildi. Olay da buydu zaten... DEĞİŞİM olacak mı, olacaksa nasıl olacak'ın cevabı da bu tartışmada yatmaktaydı...
CHP'deki CAMİ AÇILIMI da Türkiye'nin alacağı rolle ilgiliydi.
Sadece yerel seçimler çerçevesinde değerlendirmek eksik ve hatalı olurdu...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.