BAŞKAN Erdoğan liderliğinde Türkiye, dış politikada usta bir satranç oyuncusu gibi yapılan stratejik hamlelerle bölgede ve dünyada anahtar konuma geldi. Dünyanın tarihi bir kavşakta bulunduğu süreçte, ülkemize ardı ardına dünyanın çeşitli kıtalarındaki ülkelerin bir lideri geliyor, onu bir başkası takip ediyor.
Sadece geçen haftaya bakalım. Hamas yöneticileri, Ruanda Cumhurbaşkanı Paul Kagame, Arap dünyasının lider ülkelerinden Mısır'ın Dışişleri Bakanı, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ve Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier Ankara'ya geldi. Erdoğan yabancı ülke liderleriyle, stratejik görüşmeler yaptı, güvenlikten ticarete, ulaştırmadan, ekonomiye, beşeri ilişkilere, birçok konu Ankara'da değerlendirildi.
Önümüzdeki hafta Malezya, Endonezya ve Pakistan'ı kapsayan bir Asya seyahatine çıkacak.
Dünyada ve yakın coğrafyamızdaki olaylarla çok yakından ilgilenirken, CHP ne yapıyor? Muhalefet nelerle uğraşıyor?
Bırakalım dünyayı, bölgemizde olup bitenlerden dahi haberleri yok. Erdoğan CHP'nin içinde bulunduğu krizi çok iyi analiz ediyor: ''Küresel gelişmeleri, krizleri ve hadiseleri zaten takip etmiyorlar. Koltuk kavgasına, parti içi iktidar mücadelesine kendilerini öyle kaptırdılar ki üçüncü cihan harbi patlak verse umurlarında olmaz.
Bunların, iş yapmak, eser üretmek, hizmet etmek gibi bir derdi yok. Şimdi de elinde askerin, polisin bir sürü milliyetperver vatan evladının kanı olan marjinal sol örgütlerin sloganlarıyla kendilerini avutuyorlar. Gazi Mustafa Kemal'in kurduğu partiyi, döndüler dolaştılar, marjinal sol yapıların maskotu, oyuncağı, payandası haline getirdiler.
23 Nisan müsameresi gibi meclis kürsüsünden slogan atıyor. Ne diyorlar?
Kart devrimciler misali birbirleriyle sloganla buluşuyorlar. Öyle bir siyasi parti ki ortalıkla ne kadar başıboş gezen küfürbaz, marjinal ve tembel varsa hepsini paratoner gibi kendisine çekiyor. Muhatap alıp cevap versek inanın bize yazık. Cevap vermesek millete ve memlekete yazık."
Erdoğan'ın CHP'nin hazin durumu hakkında söyledikleri doğru. CHP içindekı kliklerin savaşından gözü görmüyor.
Kılıçdaroğlu'nun 'Beni hançerlediler' diye Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu'na hücum etmesinden tutun, İmamoğlu ile Mansur Yavaş'ın
Cumhurbaşkanlığı adaylığı gizli-açık mücadelelerine kadar, CHP adeta bir ARI KOVANI durumundaydı.
Özel'in, partisinin geçen haftaki Meclis Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, Cumhurbaşkanı adayını ön seçimle belirleyeceklerini açıklaması, CHP'de büyük kavga başlattı. CHP koridorlarında, "ön seçim" isteyen İmamoğlu'nun, adaylık konusunda ilk raundu kazandığı yorumları yapıldı. Özel-İmamoğlu tandeminin, Mart ayında CHP üyeleriyle CUMHURBAŞKANI ADAYI belirleme taktiğine, Yavaş, KIRMIZI KART gösterince CHP'de yangın çıktı. Özel'in ön seçim sürecini başlattıklarını açıklaması, en kuvvetli potansiyel adaylardan Yavaş cephesinde olumsuz karşılandı.
Zamanlamaya ve kendisine bilgi verilmeden sürecin başlatılmasına itirazı olan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı'nın ön seçime katılmayacağı konuşuluyor. Yangını söndürme telaşı ile Özel, İmamoğlu ve Yavaş'la 9 Şubat'ta bir araya gelme kararı aldı. Ortak toplantıda İmamoğlu ile Yavaş'ı barıştırma görüşmeleri yapıldıktan sonra,10 Şubat tarihinde yapılacak Parti Meclisi toplantısında, üyelerin önüne ne zaman sandık konulacağını, aday belirlemeye kimlerin katılacağına karar verecekler.
SONUÇ
İmamoğlu'nun, CHP'nin 'Cumhurbaşkanı adayı olmak' için bastırdığı bir süreçte, Yavaş'ın şu açıklaması bir şifre veriyor: "Ben adaylığı erken buluyorum.
GÜN OLA HARMAN OLA. O GÜNE KADAR KİM KALACAK. Önce bir seçim tarihi belli olsun''. Yavaş, olası İstinaf Mahkemesi'nin kararına göre konuşuyor.
Şimdi birlikte düşünelim. İmamoğlu aday olamazsa, meydan Özel ile Yavaş'a kalabilir. İmamoğlu aday olamazsa, Özel, teknik direktörlüğü bırakıp, CHP'nin Cumhurbaşkanı adaylığına soyunur mu?
Soyunursa, Kılıçdaroğlu, Özel'i mi, Yavaş'ı mı destekler? İşte CHP'de olmak ve olmamak. Bütün mesele bu.